Kandil savaş gücünü test ediyor'
Türkiye derin sorunlar kavşağından geçiyor. İlk kez sivil bir anayasa yapmaya ve yüzyıldır çözülemeyen çok yönlü Kürt sorununu çözmeye hazırlanıyor.
Küresel ekonomik krizi yönetmeye, burnunun dibindeki Suriye sorunuyla baş etmeye çalışıyor.
İşte tam bu noktada PKK, şiddeti inanılmaz biçimde yükseltiyor.
Genç insanların ölümü derin acılar yaşatırken, şiddetin yeniden tırmanması da kaygılandırıyor. Çünkü şiddet demek yeni ölümler demek.
Peki, bu nereye kadar sürecek? Konuyu eski AK Parti Diyarbakır Milletvekili Abdurrahman Kurt'a sordum. AK Parti'yi, bölgeyi ve PKK çevresini iyi tanıyan, Kürt sorunu konusunda duyarlılığıyla bilinen Kurt, hiç şaşırmadığını söyleyerek şöyle diyordu: "Bu sonuç benim için sürpriz değil. Seçimlerden önce 'bu yaz çatışmayla geçecek' diye söyledim. Çünkü örgütün yoğun katılımlar nedeniyle yeni bir 'çatışma' deneyeceği bekleniyordu. Açık söylemek gerekiyorsa askeri operasyonlar da bölgede çok düşük orandaydı. Katılım yüksek, malzeme çok ve kullanmak için alan gerekiyordu. Kandil ulaştığı savaş gücünü test etmek istiyordu. Öyle tahmin ediyorum ki hükümet de bunu gördü. Seçim öncesi gördüğümüz o milliyetçi söylemin nedeni bu... Habur sendromuna bir daha yakalanmak istemedi."
Kurt'a, bölgede PKK'nın ne yapmak istediğini sorunca da şunları söyledi: "Şiddetin yükseltilmesi kesinlikle hükümet ve devletin geliştirdiği bir şey değil. Örgüt savaşı tetikledi ve istedi. Bunun iç ve dış nedenleri de var ama asıl neden bölgede hegemonik güç olmak istemesi. Şunu da söylemek gerekiyor ki, şu anda kavgası verilen Kürt meselesi değil, örgütün hegemon güç olma kavgasıdır. Örgüt elinde silah olmadan Kürtleri yönetemeyeceğini biliyor."
PKK Silvan saldırısıyla hem kendi içinde hem de Türkiye'yle ilişkisinde yeni bir dönem başlattı. Bu dönem çok kanlı olabileceği gibi, barış öncesi şiddet severlerin son çırpınışı da olabilir. Değişen ve sivil iradenin öne geçtiği bir Türkiye'de çatışma sürecinin çok kanlı yaşanmaması için sivil toplum devreye giremez mi?
Kurt şöyle diyor: "Şiddete destek vermeyen Kürt sivil toplumundan bir şeyler beklemek çok zor. Çünkü bunun olması için o toplumda 'Edi Bese' (Yeter artık) diyecek bir irade olması gerekiyor. Ama örgütün şiddetine 'Edi Bese' diyecek bir irade yok."
Peki, nereye gidecek bu? "Bu sonbahara kadar bu çatışmaların önüne geçilebileceğini sanmıyorum. Çünkü bu insanlar şarj olacaklar. Niyetlerini hayata geçirecekler. Özellikle Kandil çok dayattı. Neden dayattı? Hani Öcalan'ın bir sözü var; 'Halk savaşı yapabiliyorsan yap kardeşim kim seni tutuyor?' Kandil hem bunu yapıyor hem de 'Öcalansız ayaktayız' diyor. Şiddet çözüm değil ama bugün şiddeti dayatan PKK."
PKK şiddetine karşı tek çözüm devlet şiddeti mi
? Güvenlik açısından devletin üzerine düşeni yapması gerektiğini söyleyen Kurt, sözü asıl yapılması gerekenlere getiriyor ve şöyle diyor: "Şunu açık söylemek gerekiyor, devletin zaafları var. Devlet Kürt sorunu ve PKK'yı gerçek anlamda ayıramıyor. Çünkü devletin kodlarında geçmişten gelen, Kürt sorununu, PKK sorunu olarak görme eğilimi var. PKK'yı güçlendiren şeylerden biri de budur. Şiddet olmasa adım atılacağına ilişkin güveni yeterince veremiyor. Bunu aşamadı. PKK ile savaşırken bile bazen kendini kaybediyor. Kürtlerle savaştığını düşünen bir dil kullanıyor."
Olması gerekenleri AB standartlarıyla kıyaslayan Kurt, şu tespiti yapıyor: "Türkiye Kürt sorununu çözmek için yapacaklarını PKK için yapmıyor ki... Sorun burada. Devlet, PKK olsun olmasın adil bir devletin yapması gerekenleri yapmalıdır. Biz demokratikleşme standartlarını AB olmasa da yaparız demiyor muyuz? Bunu yaparsan mesele güvenlik sorunlarına dönüşür."
Ve geliyoruz yapılacaklara... Abdurrahman Kurt, şiddete karşı güvenlik önlemleri sürerken yapılması gerekenleri de üç maddeyle özetliyor:
"Anayasal vatandaşlık, ana dille eğitim hakkı ve yerel yönetimleri güçlendirmek... Tüm Türkiye'yi kucaklayacak bu adımla Kürt sorunu çözülür ve şiddet minimize olur."