Terörü doğuranlar milleti dinden uzaklaştıranlardır
AK Parti iktidarı hariç, terörün ilacının dinimiz olduğunu bilenler, yıllardır bu gerçeğe sırtlarını döndüler. Maalesef sırt dönmekle kalmadılar, terörle uğraşmak yerine, dini değerlere sahip çıkan halkımızla mücadele ettiler ve memlekete millete zarar verdiler. Yıllarca “Birinci tehlike irtica” diyerek; medyasından, askerine, siyasetçisinden işadamına kadar belli çevreler, terörün yaşamasına hizmet ettiler. Aklı eren ve bu ülkenin tek “taşına” bile zarar gelmesini istemeyenler, her fırsatta terörün ilacının “dini değerler” olduğunu söylediler lakin dinleyen olmadı. Bir tek Başbakan R. Tayyip Erdoğan ve ekibi, meselenin ancak dini değerlerle halledilebileceğine inandı, bilindiği gibi onların da başına gelmedik kalmadı. Parti kapatma davalarından, hükümeti devirme planlarına kadar neler yaşandığını hep birlikte gördük ve halen yaşıyoruz. ................ Mesela irtica denilen neidüğü belirsiz hayali tehlikeye karşı, 40 küsur kara propaganda sitesi kurduranlar; devletin parasını ve memurunu heba edeceklerine, o kadar parayla ve insanla, teröre karşı site hazırlasalardı. Devletin ve milletin kendilerine emanet edildiği birtakım insanlar, iktidarı devirmek yerine, terörü devirmek için planlar ve programlar gerçekleştirseydi. Fatih Camii’ni bombalama planları yerine, Kandil dağını ve terör odaklarını bombalama planı yapsalardı. Yapacakları darbe neticesinde İstanbul halkını Fenerbahçe stadı veya benzeri yerlere doldurmayı düşünenler; bu parlak zekâlarını terörün bitirilmesi yönünde kullansalardı. Memleketin ve milletin parasını, evladını, irtica ve hükümet devirme planlarıyla harcayanlar, şimdi adalete hesap veriyorlar. Söylenecek o kadar çok şey var amma geçelim. .................... “Terörün ilacı dini değerler” derken, şimdi söyleyeceklerim, “Amentü’ye” iman edenler için geçerlidir. Yeryüzünün neresinde bir insan dünyaya gelse, o kişi, İslam fıtratı üzerine doğar. Müslümanlar böyle iman ederler. İnsanoğlu belli bir yaşa gelince; kendi tercihleriyle, ailelerinin etkisiyle, çevrelerinin ya da eğitimlerinin neticesinde, İslam’ı tercih eder veya reddederler. Yahut Müslüman toplumlarda pek örneği görülmeyen, belki sadece bize mahsus bir şekilde, nüfus cüzdanında “Müslüman” yazar ama özünde; “kâfir, münafık, ateist” olurlar. Evet, terör başta olmak üzere memleketimizde kargaşa ve kaosa sebep olanlara baktığımızda, karşımıza çıkanlar herkesin malumudur. Geçelim. .............. “Terörün ilacı dini değerler” demiştik. Aklıselim sahibi insanların önerdiği şu teklifi bir kez daha hatırlatalım; “Hükümet; valilerden, kaymakamlardan, müftülerden, vaizlerden ve diğer dini otoritelerden kurulacak bir ekiple, Güneydoğu’daki kanaat önderleri başta olmak üzere, halkımızla birebir iletişime geçmeli, hem dinlemeli hem de anlatmalı.” Böyle bir proje, elbet terör örgütü başta olmak kaydıyla belli çevreleri rahatsız edecektir fakat milletimiz ve ülkemiz kazanacaktır. İstesek de istemesek de toprağımızla, insanımızla, İslam mayalı bir toplumuz biz. Huzurumuz, güvenliğimiz bu mayadadır. Terörün ilacı dindir. Mustafa ÖZCAN [email protected] Havuç mevsimi, patates devrimi! Beşşar Esat dördüncü konuşmasıyla da halkı tahrik etti. Meşruiyetini sorgulamak yerine boş vaatlerle halkın canını daha da sıktı. Bu tür rejimler halkı canından bezdirmek için birebir. Hem halkın kanını akıtıyor hem de boş vaatlerle canını yakıyor. Kaddafi’nin yolundan ayrılmaya hiç niyetli gözükmüyor. Kaddafi de halk devrimi başladığında ‘Libyalılar gidebilir, biz kalıcıyız’ demişti. Beşşar Esat da benzeri bir konuşma yapmıştır. Suriye Televizyonunda ekran karşısında el kol hareketleriyle bir devlet adamından ziyade rolünü oynayan bir sanatçıyı andırıyordu. Onunki insan kandırma üzerine kurulu sübyan iktidarlardan bir diğeri. Beşşar da dördüncü konuşmasında çekil çağrılarına kulak asmamış ve şu cevabı vermiştir: “Mevkii ve makamı önemsemeyen birisine çekil demenin bir alemi yok ve beni iktidara halkım getirdi...” Bu sözlerin elbette ki bir kıymeti yok ve kendini avutmak için söylenmiş sözler. Bu sözler Kaddafi’nin sözlerinin Suriye yansımasıdır. Baas darbeyle iktidara geldikten sonra girdiği bütün seçimleri yüzde 99’larla aldığını biliyoruz. Eğer seçilmekten bunu kastediyorsa yerden göğe kadar haklı! Gerçek manada bir seçimi kastediyorsa onu seçen halk değil dayandığı rejim ve şebbiha sürüleridir. Babası giderayak iktidarı saltanat gibi oğluna devretmiştir. Baas darbeyle iktidara gelmeden önce seçimlerde hep karavana çıkarmış ve hiçbir zaman kitle desteği sağlayamamıştır. Tarihinde bir defa bile Baas seçimle iktidara gelememiştir. Daha önce Türkiye için yapılan formül Suriye için de geçerlidir. CHP’nin iktidar formülü şöyleydi: CHP artı ordu artı bürokrasi eşittir iktidar. Bülent Arınç, Türkiye’de bu formülün geçerliliğini yitirdiğini ve işlemez hale geldiğini ifade etmiştir. Suriye’deki iktidar formülü ise şudur: Baas artı ordu artı şebbiha. Suriye devrimi de Esat’ların iktidar formülünü işlemez hale getirmiştir. Beşşar boş konuşmalarla plağı geri sarmaya çalışıyor. Olağanüstü hali kaldırdıklarını söylüyor ki, onu daha ağırı olan savaş hali izlemiştir. Partiler ve seçim yasası hazırladıklarını söylüyor ki, bunun hiçbir hükmü yoktur. Zira kendi konuşmasında 8’inci maddenin kalacağına ve bu maddenin sistemin temelini teşkil ettiğine değinmiştir. Demek ki reform dediği makyaj. Baas referansı ve öncü rolü kaldıkça binlerce parti kursanız ne olur? Sadece yeni yandaş parti üretmiş olursunuz. Beşşar Esat dördüncü konuşmasında rejimin totaliter yapısına sahip çıkmış ve bundan vazgeçmeyeceklerini ortaya koymuştur. Bu herkesi sersem ve kendisini akıllı zannetmek ve yerine koymaktır. * Bundan dolayı Süheyr Atasi gibi rejimin uzun kollarından kaçan ve gizlenen muhalifler, televizyon konuşmasını boş lakırdı olarak değerlendirmişlerdir (empty media appearance). Yine muhaliflerden Ammar Kırbi (Kurebi) de Beşşar’ın umutsuz bir şekilde tırmandırma şeridine geçtiğini ve ‘Suriye bitmedikçe biz çekilmeyiz’ mesajını verdiğini ifade etmiştir. Aynen Kaddafi gibi. Zira Suriye babalarından kalma çiftlik. Beşşar bu konuşmasıyla halkını hiçe saydığı gibi uluslararası tepkilere de metelik vermediğini ortaya koymuştur. Lakin geçmişte Şam’da onun gibi kürsüye yapışıp da hiç gitmeyeceğini zannedenlerden; Eyyübiler dönemi Şam valisi Ziyaüddin İbnü’l Esir Şamlılara kafa tutmanın bedelini ağır ödemiştir. Hacibi ve özel kalemi tarafından kilitli bir sanduka içinde Şam’dan ve Şamlıların öfkesinden kaçırılmak zorunda kalmıştır. Canını ancak öyle kurtarabilmiştir. Bu kadar kan revandan sonra Esat o kadar da şanslı olmayabilir. Ziyaüddin İbnü’l Esir Şamlılara bet muamele etmiş ve halkı bezdirmiş ve kızdırmış ve bunun üzerine Şamlılar intikam almaya ant içmişler ve öldürmeye azim ve kastetmişler. Pabucun pahalı olduğunu gören Ziyaüddin İbnü’l Esir hacibi yani özel kalemi vasıtasıyla kapalı bir sanduka içinde kaçırılmıştır. Şamlılar kendisine öyle kızmışlar ki bu kızgınlıklarını şiire dökmüşler ve şunu söylemişler: Meta era vezireküm ve malehu min vezer Yaklauhullahu feza evanu kal’il cezer Günah yüklü vezirinizi ne zaman görürüm? Allah onu kökleyecektir zira mevsim havuç kökleme mevsimidir... Evet! Mevsim havuç kökleme mevsimidir ve Suriye’nin havucu olan Beşşar da halkı tarafından köklenecektir. Halis Çelebi bu kökleme işini yapacak Suriye devrimcilerini de patatese benzetmiştir. Bilindiği gibi bitkilerin hepsinin kökü vardır ve toprağın derinlerine doğru uzanan köklerinden beslenirler. Patatesin ise bir kökü yok birçok kökü vardır. Halis Çelebi liderliği olmayan Suriye devrimini ve devrimcilerini patatese benzetiyor. Devrimciler patates gibi olmasaydı ve çoklu değil tekli bir köke sahip olsaydı Beşşar ve şebbihası onları çoktan köklerdi. Tam tersine Suriye havuç kökleme mevsiminde bulunuyor; halk da Beşşar havucunu köklemeye hazırlanıyor. Allah dağına göre kar veriyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.