Fâcialar
Bir açıdan hayat bir faciadır. En mutlu perdeleri çekin, en neşeli paravanaları yıkın, ardından facialar görünür.
Ramazan'da Müslüman çoğunluğu kışkırtmak, provoke etmek için gittiler Müslüman kabristanındaki bir mezara şişe şişe şarap döktüler. Maksat fitne fesat çıkartmak. Milyonlarca Müslüman üzüldü, öfkelendi. Aslında bu bir faciadır. Zerre kadar selim akılları, vicdanları, insaf ve iz'anları olsaydı mübarek ayda böyle bir kışkırtma yapmazlardı.
Kızmak mı lazım acımak mı? Bence şiddete kaçmayan ölçülü bir öfke ile birlikte acımak gerekir.
Şarap dökülen kabrin tahrip edilmesi Vandallıktır. Bunu kınıyorum.
Şu gurur, kibir, kendini beğenme, küçük dağları ben yarattım diyen adama bakınız. O ne kadar kınansa, ayıplansa yeridir. Lakin hem ayıplanacak, hem de acınacak...
Karılarının maskarası olan kocalar... Kocalarının kölesi olan kadınlar... Ağlanacak durumdalar.
Dıştan mutlu görünüyor, içi kan ağlıyor.
Şu zavallıya bakınız: Hayatını vehimlere kurban etmiş...
Şu zengin ne kadar acınmaya layık: Haram helal dememiş, efsanevî bir servet edinmiş. Zavallı bu servetini yiyemiyor. Ne anladım ben bu servetten?
Bir zengin servetinden nasıl yararlanır?
Meşru harcamalar yapar... Hayır hasenat yapar... Zekât sadaka verir... Açları doyurur, çıplakları giydirir, ilme irfana kültüre hizmet eder.
Bütün bunları temiz niyetle Allah için yapmazsa yine boş.
Çok zengin ama evinde kütüphanesi yok. O, acınacak bir fakirdir.
Beş vakit namaz kılan Müslüman bir zengin, evinde ve bürosunda bir tek hüsn-i hat ve sanat eseri yok. Ne fakirdir o!..
Parası çok olanın gönlü de zengin olmalı. Bu da yetişmez, kültür ufukları geniş olmalı.
Biz Müslümanlar da büyük küçük facialar içinde yaşıyoruz.
Kimimiz namazı boşlamış. Ne büyük facia.
Kimimiz ezanlar okunur camiye gitmeyiz. O da facia.
İmam-Hatip mektebini bitirmiş ama Allah'ın 14 sıfatını bilmiyor.
Lüks, israflı, pahalı, gösterişli, gururlu, kibirli iftarlar aslında birer facia değil midir?
Yüz kişilik muhteşem bir iftar ziyafeti. İftariyelikler, yemekler, tatlılar, renkler, ışıklar göz kamaştırıyor. Otoparkta yüz lüks otomobil. Lakin bu sofrada bir şey eksik: Bir tek fakir çağırılmamış. Ya Rabbi ne büyük facia!..
Yemeklerin bir kısmı tabaklarda kalır. İsraf faciası.
Zengin sofuların iftarında mini etekli kızlar...
Günlük küçük facialar:
Cep telefonuna 1500 dolar vermiş, kalemi 50 kuruşluk bir tükenmez.
Bizim zengin lüks restorana gitti. Şoförü otoparkta üç saat aç bekledi.
Adamın astığı astık, kestiği kestik... Evde karısının yanında süt dökmüş kedi gibi.
Haram servet edinmek için şeytandan kapı gibi fetva almış.
Burnunu sildiği kağıt mendili otomobil penceresinden yola atmış.
Kedi doğurmuş, apartmanı kirletiyorlar diye hayvancağızı ve yavrularını uzak bir yere atmış. Ne temiz vicdanlı adammış bu!
Facialar bitmez tükenmez.
Şen şakrak kahkahalar atan şu sürtük...
Ben demekten biz demeye vakit bulamayan şu mağrur.
Şu hem kendisine, hem çoluk çocuğuna, hem çevresine zulm eden zâlim.
Bin defa uyarılmış, ihtar edilmiş ama bed sesiyle 130 desibellik ezanlar okumaya devam eden kişi...
Yol kenarlarındaki büyük saksılar içinde susuzluktan kurumuş çiçekler, küçük ağaçlar.
Geçen baharda yanlış budandığı için kuruyan nice ağaç.
Köyde tarla satmış, beş katlı apartman yapmış, iki katında oturuyor, üçü boş.
Bizde zekatların toplanması ve sarf edilmesi bile bir facia değil midir?
Çılgın turistik umre seyahatleri ibadet midir, facia mı?
Gazetede aynı gün şehit haberleri, hafifmeşrep seksî kadınlar, gözyaşları kahkahalar, hepsinin yanında elmalı turta tarifi.
Facialar içinde yaşıyoruz da haberimiz yok.
Halk genellikle faciaları görmez. Ya beğenir yükseltir, ya kızar yerin dibine batırır, acımaz.
Facialar akar gider, biz bakar gideriz. Görür müyüz, hisseder miyiz?..
*(İkinci yazı)
İhlâsa Dair
Müslüman bir yayınevi ilahiyatçı Muhlis İhlaslıgil beye büyük bir ihlasnâme kitabı ısmarlamış... Büyük boy, 500 sayfa... Ayetler, hadîsler, din bilginlerinin bu konudaki yazılarından seçmeler...
Yayıncı ile hoca telif ücreti konusunda hayli çekişmeli bir pazarlık yapmışlar, sonunda anlaşmışlar. Kitabın hazırlanması ve birinci baskı için hayli yüklü bir ücret. Sonraki baskılarda yüzde on...
Bu işe ne dersiniz?
Hüccetülislam ve Zeynüddin İmamı Gazalî hazretleri sağ olsaydı bu konuda ondan görüş ve fetva alırdım.
Parayla yazılmış bir ihlas kitabının acaba fazla bir tesiri olur mu?
Bir Müslüman eline binlik zikir tespihi alsa, günde on bin kere ihlas ihlas ah ihlas diye çekse, acaba bununla ihlaslı olur mu?
Kudsî hadîste Allahu Teala ve Tebareke hazretleri "İhlas benim sırlarımdan bir sırdır, sevdiğim kulumun kalbine koyarım" buyuruyor.
İhlas, sadece istemekle elde edilecek bir şey değildir.
İhlaslı olmak sadece kulun çalışmasıyla da mümkün değildir.
İhlasın gereklerini yapacaksın, sebeplerine ve vesilelerine yapışacaksın. Allah senden razı olursa, seni severse kalbine ihlası koyar.
Bir Müslüman ben ihlaslıyım diye davul çalıyorsa bilin ki, o ihlassız bir mürai ve münafıktır.
Ben Seyyidim...
Ben ihlaslıyım...
Ben geceleri teheccüde kalkarım...
Ben haftada iki gün nafile oruç tutarım...
Ben iyiyim... Onlar kötü...
Böyle diyen kimselerden buram buram nifak kokuları gelir.
Gerçekten ihlaslı kişi için o ihlaslıdır denilse, bu sözü duysa, kimseye göstermeden tenhada sessizce ağlar.
Lisan-ı haliyle ben cennetliğim diye böbürlenen kimsede acaba ihlas var mıdır?
Zengin olmak, mal mülk edinmek niyetiyle büyük din kitapları yazmış... İhlas onun neresinde?.. İçinde mi, dışında mı?
Ah şu mütemâdiyen ihlas edebiyatı yapanlar...