Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Tüketirken tükenmek

Tüketirken tükenmek

Her ramazan beş yıldızlı otellerde verilen iftarların “israf” olup olmadığını tartışıyoruz: “İsraf mı değil mi?”

Evet israf! Ama keşke tüm israfımız bundan ibaret olsa! Yılda bir gün der, bir şekilde telafi ederdik.


Bizim (yani imkânı elveren dindar Müslümanın) hayatımız israf!


Servete, şöhrete, iktidara kavuştuk kavuşalı, bir de kapitalizmin önerileri doğrultusunda kendimizi dönüştürüp “israf haramdır” uygulamasından “tüketim toplumu”na geçtik geçeli, tükete tükete tükenmeye başladık!


Yaşamak için ihtiyacımız olmayan pek çok şey, “tüketim” alışkanlığımız yüzünden gözümüze “zaruri ihtiyaç” gibi görünüyor...


İmkânımız nispetinde evlerimizi eşya ile doldurduk: Bize ve çocuklara “yaşam alanı” kalmadı! Bir yanımız yemek masası, bir yanımız vitrin, bir yanımız orta masa, sehpa, fiskos ve devasa koltuklar: Bazen ruhumuz sıkılıyor.


Bunlar “tüketim ekonomisi”nin cilveleri.


Kapitalizmin körüklediği “özenti” ile birleşip “elalem ne der” sendromuyla gelişen tüketim alışkanlıklarınızdan bir an için kurtulup düşünür müsünüz lütfen?


En iyisi bu konuyu, sorular ve tekliflerle biraz detaylandırmak...


Soru: Yüz mumluk bir ampul yirmi-otuz metrekarelik bir alanı rahatlıkla aydınlattığına göre, neden tepenizde (salonlarınızın, odalarınızın tavanlarında) üç yüz kristalli, altı (hatta on) ampullü avizeler sallanıyor?


Her kristali, kimyasal maddelerle sık sık temizleyip parlatma mecburiyeti var: Bu işlemin çok vakit alması bir tarafa, ayrıca kristalleri parlatmak için kullanılan parlatıcıların kanserojen etkisi, hatta ozon tabakasını delme özelliği bulunuyor.


Avizelerden birinin çengelinden kurtulup başınıza düşmesi ihtimalini ise düşünmek dahi istemiyorum!


Bu kadar tehlikeli bir aydınlatma aperatini “Demokles’in kılıcı” gibi tepenizde asılı tutmanın ne anlamı var?


Daha basit, daha az emek isteyen aydınlatıcılar kullansanız ne olur?


Böylece, onlara harcadığınız zamanı ailenize harcama imkânına kavuşursunuz. Bu da çocuklarımızın daha düzgün yetişmelerine katkı sağlar.


Sırası gelmişten (ya da gelmediği halde) ev hanımlarına birkaç soru sormak istiyorum:


1. Salonunuzu neden kullanmıyorsunuz? Ayda, yılda bir gelen misafire evinizin en güzel bölümünü tahsis etmek akıllıca mı? Evin en güzel yerlerinin o evde sürekli yaşayanlara ayrılması gerekmiyor mu?


2. Kullanmadığınız salonunuzun (çoğunluk kullanmıyor, kullananlar da öyle özen gösteriyor ki, o evde eşya mı daha kıymetli, insan mı anlaşılamıyor) en güzel yerinde oturan koltukları hemen hemen her gün silmek, minderlerini kabartmak, cilasını parlatmak, çok seyrek kullanılan (misafirden misafire) koltuklara adeta hizmetkârlık etmek, size akılcı bir yaklaşım gibi görünüyor mu?


3. Salonunuzdaki vitrini tıka basa dolduran yaldızlı tabaklar-çanaklar, sürahiler, bardaklar ne işinize yarıyor?..


Sahi, en son o tabakları-çanakları, sürahileri, bardakları ne zaman kullandınız?


Çok seyrek kullanıyorsanız, neden onca para verdiniz?


Kullanmayacağınızı bildiğiniz eşyalara para harcamak, üstelik onlara hizmet etmek akılkârı mı?


4. Birkaç döküntüyü temizlemek için elektrikli süpürge, birkaç çamaşır, birkaç kap-kacak yıkamak için bulaşık makinesi açmak doğru mu?


5. Gerçekten ihtiyacınız olunca mı elbise alıyorsunuz, yoksa komşular ucuzlukta şahane giysiler olduğunu söyleyince mi?.. İhtiyacınız olmadığı halde sırf “indirimde” olduğu söylendiği için ayakkabı almak akıllıca mı?


Malum: İhtiyacımız olmayan her şey çok pahalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi