İdrak cüceleri
Nevzat Tarhan hoca bir psikiyatri doktoru teşhisiyle İsrail yöneticileri için, "İsrail yüksek egolu politikalarca yönetiliyor. Egosu büyük ve yüksek olanların algıları küçük ve kör olur. Necip Fazıl'ın yıllar önce söylediği 'idrak cücesi' kişilikler gibi" tespitinde bulunmuş.
İsrail yöneticileri ancak bu kadar mükemmel anlatılabilirdi.
İsrail yöneticilerinin bu yüksek egosunun kaynağı elbette ki 27 bin kilometre karelik yüzölçümü ve beşte biri Müslüman olan 8 milyonluk nüfusu ile İsrail değil.
Onların egosunu yükselten asıl güç kaynağı başta ABD olmak üzere Batı dünyasında bulunuyor.
İsrail yöneticilerinin egolarının neden bu kadar yüksek olduğunu anlamak için geçen aylarda Netanyahu'nun ABD Kongresi'nde yaptığı konuşmayı izlemiş olmak yeterlidir.
Netanyahu'ya gösterilen ilgi hiçbir ABD başkanına gösterilmemiştir. Kongre üyeleri Netanyahu'nun neredeyse her cümlesini ayağa kalkarak alkışlamıştı. Tiyatro gibiydi ama gerçekti. Böylesi büyük bir desteği arkasında hisseden kimin egosu yüksek olmaz ki?!
İsrail işte arkasına aldığı bu güç ile Suriye'yi bombalıyor kimse ses çıkarmıyor. Mısır askerlerini öldürüyor üzeri örtülüyor. Ürdün sınırında yangınlar çıkarıyor suları kirletiyor kimse çıkıp bir çift söz söyleyemiyor. Bir ay boyunca Beyrut bombalanıyor dünya canlı yayında izliyor. İsrail yöneticileri bir şımarık çocuk edasıyla mahalleye zarar vermekten camı çerçeveyi indirmekten adeta keyif aldı/alıyor. Arkasındakilere güvenip tehditler savurdu/ savuruyor.
İsrail'in karizmasına ve yüksek egolu yöneticilerine ilk diplomatik çiziği 2009 Ocak ayında 'one minute' çıkışıyla Başbakan Erdoğan attı.
İsrail Mayıs 2010'da Mavi Marmara'da yaptığı katliam ile 'one minute'e misilleme yaptığını zannetti. İşte egosu büyük ve yüksek olanların algılarının ne denli küçük ve kör olduğunu da böylece bir kez daha ispat etti.
İsrail yöneticilerinin kibir ve gururları gözlerini öylesine kör etmişti ki Türk hükümetinin tepkisini göremez ve tahmin edemez oldular.
ABD'nin politikalarının dayatma kurumu olarak ün yapmış BM'ye İsrail istediği raporu hazırlatmakta zorlanmadı.
İsrail yöneticileri Türk hükümetinin bu zokayı yutacağını zannettiler. Yanıldılar.
Türkiye'nin sadece İsrail sefirini göndermesi bile Ortadoğu merkezli bir büyük depreme yol açtı. Bu depremden zarar gören tek ülke ise İsrail oldu.
Şimdi bu depremin artçılarının şiddeti daha da yüksek olacağa benziyor.
Mesela Başbakan Erdoğan'ın Gazze ziyaretinin haberi bile zaten bahar yaşamakta olan Arap dünyasını sallamaya yetti.
İçeride tarihinin en büyük protestolarına muhatap olan İsrail hükümeti dışarıda da yalnızlaşmanın acı sonuçlarıyla yüz yüze gelmenin arifesinde.
2006'da Lübnan'da aldığı yenilgi ile askeri gücünün, '2009 Ocak'ında Davos'ta Başbakan Erdoğan'dan yediği fırçayla siyasi gücünün büyüsü bozuldu.
Yarın askıya alınan askeri anlaşmalara ilaveten kamu ihaleleri devreye girerse, sorun Lahey'e taşınırsa, dava açanlara Türk devleti destek vermeye başlarsa, Filistin devletinin ilanı gerçekleşirse kim zorda kalacaktır?
Artık takip eden Türkiye kaçan İsrail'dir. İsrail'in bu şımarıklıklarına Batı dünyası da 'uluslar arası ilişkilerde sabit dostluklar değil sabit menfaatler vardır' ilkesinden hareketle 'artık yeter, düş yakamızdan' derse kim zararlı çıkacaktır?
İçerideki sıkıntı dışarıdaki Türkiye takibi İsrail hükümetinin sonunu getirirse şaşmamak gerekir.
Çünkü idrak cücelerinin körlükleri devam ediyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.