Beşşar Esed “Türk” mü?
İki güzide partimizin Suriye’de olup bitenler karşısındaki tutumu bende bu tereddütü uyandırmış olabilir mi?
Bilindiği üzere, Suriye şimdiki hâliyle Arap baharının henüz düşmeyen kalesi. Zeynelabidin gitti, Mübarek gitti ve hatta Kaddafi gitti! Beşşar ise hâlâ yerinde duruyor. Bu sonuçtan Türkiye’deki kuvvetli destekçilerine pay çıkarabilir miyiz?
Babasının ölümünden sonra idareyi devralan Beşşar Esed, daha önceki mülayim tutumunu terk etti ve son aylar içinde yüzlerce, belki binlerce vatandaşının katline ferman verdi.
Başbakan Suriye olayları karşısında konuyu iç işimiz gibi mütalaa ettiğini beyan etti. Gerçekten de öyle, bu en uzun sınır komşumuzla sınırlar pek de tabiî değil! Demiryolu hattının bir tarafı Türkiye, öte tarafı Suriye! Bu sınırın aileleri, hatta kardeşleri ayırdığı da bilinmeyen bir şey değil. Dolayısıyla Suriye’de olup bitenlerle Türkiye’nin yakından ilgilenmesi şaşırtıcı değil.
Hükümet’in Suriye yönetimine “zulmü durdur, âcil demokratikleşme adımları at, vatandaşını katletmekten vazgeç, hürriyetleri genişlet” tavsiyeleri havada kaldı. Bu arada dünya kamuoyunun Libya gibi Suriye’ye de bazı yaptırımlar uygulama ihtimali ortaya çıktı. Buna karşılık Türkiye’nin iki güzide muhalif partisi, Suriye konusunda farklı tavır takındılar. CHP ve MHP, Suriye yönetiminin zâlimane fiillerini görmezden gelip, neredeyse destek verici açıklamalar yapıyor.
Malûm MHP “milliyetçi” partimiz. CHP için ise artık “ulusalcı” diyebiliriz.
Milliyetçilerimiz ve ulusalcılarımız neden Beşşar Esed yönetimine destek veriyor? Bunun İttihatçılık-Baasçılık eksenli açıklamaları var elbette.
MHP’nin ve CHP’nin İttihatçı gelenekten beslendiğinden şüphe yok. Suriye’nin İttihatçı zeminden beslenen partisi de Baas. Fikir ve ideolojik zemin beraberliği bu partileri yakınlaştırıyor olabilir mi?
Bu da düşünülebilir.
Fakat beni asıl bu yazıyı yazmaya sevk eden, devletin resmî metinlerinde yer alan açıklamalar oldu.
Suriye yönetimini 1970’lerde ele geçiren Hafız Esed’in Nusayri olduğu, idaresini Suriye’nin bu dinî akımına mensup olanlara dayandırdığı bilinmez değil. Suriye şu anda yüzde 10 ila 15 arasında nüfusa sahip olduğu tahmin edilen bir azınlık grubunun kontrolünde.
Peki nedir bu Nusayrilik? Nusayri kimdir?
Türkçe Sözlük, 1945’teki ilk baskısında bakın “nusayri”yi nasıl tarif ediyor: “Eskiden Hatay’daki Eti Türklerine verilen ad.”
Türk Dil Kurumu o zamanlar güya bir “dernek” ama, “Koruyucu Genel Başkanı” Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) da başkanı!
Yani bu dört dörtlük bir resmî tarif!
1940’lı yıllarda bu tarifi icab ettiren bir durumdan söz edilebilir. Çünkü Hatay meselesi yeni halledilmiştir, bu bölgede de nusayri vatandaşlarımız bulunmaktadır. Bu vatandaşların bütünlüğü için böyle etnik bir tanımlama yapılmış olabilir.
Fakat, nusayriler sadece Türkiye’de yaşamıyor ki... Büyük ağırlık Suriye’de ve Lazkiye bölgesinde. Ayrıca bir miktar da Lübnan’da nusayriler var.
Nusayrileri Suriye’de farklılaştıran ve yeniden tanımlayan Fransızlar. Osmanlı sonrası Suriye’de manda yönetimi kuran Fransızlar, nusayrileri “alevî” olarak adlandırıyor ve bu nusayriler tarafından da kabul ediliyor. 1922’de Lazkiye bölgesinde bir Alevî devleti oluşturuluyor. Bölge 1936’da Suriye Devleti’nin vilayeti olarak kabul ediliyor. Fransızlar 1939’da Lazkiye’ye tekrar müstakil bir statü veriyor ve nihayet 1942’de Suriye’ye katılıyor.
Gelelim, Türkçe Sözlük’te “nusayri” tarifinin macerasına.
1955’te yayınlanan 2. baskıda tarif biraz değişmiş. “Hatay ilinde ve çevrelerinde yaşıyan bir Türk topluluğuna eskiden verilen ad.”
Dikkat edilirse, “Eti” çıkarılmış. Hitit’ler için yapılan ilim dışı bu adlandırmadan vazgeçilmiş. Topluluğun yalnız Hatay’da yaşamadığına dair “çevrelerinde” kelimesi eklenmiş. Bu “çevreler”e Suriye’deki nusayri bölgeleri de dâhil mi? Yoksa sınır aşmayan bir tarif mi? Bu adlandırmanın “eskiden” olduğunda ısrar devam ediyor.
Bu tarif sonraki baskılarda da korunuyor. Bir dönemin ideolojik havasını yansıtan 1983’teki 7. baskıda da aynı cümle var. Hatta esaslı değişikliklerden geçen 1998’deki 9. baskıda da değişiklik yok.
Bizim muhalefet, milliyetçilik gayretiyle, ulusalcılık gayretiyle Beşşar Esed’i destekliyor olmasın? Malûm “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” ve “Türk olsun da çamurdan olsun!” gibisinden bir lâf vardır!
Hem sonra, böyle bakılınca, Suriye’de Türkler tarafından yönetilen bir “Türk devleti” olmuyor mu?
Okuyucularımız, TDK sözlüğünün son baskısında bu tarifin değişip değişmediğini merak edebilirler: 2010’da yapılan 11. baskıda bir karışıklık var. Herhalde bir tashih. Cümle aynen şöyle: “Hatay ili ve çevresinde yaşayan bir topluluğu.”
Ne topluluğu? Önceki baskılarda olduğu gibi “Türk” topluluğu mu?
TDK başkanı açıklasa da, biz öğrensek, nusayriler kimlik bunalımı geçirmeseler ve muhalefetimiz de tavrını ona göre tayin etse!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.