MİT niçin PKK’yla görüşüyor?
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, “Demek ki kamuoyunda kıyamet kopmuyor” demiş.
Kopmaz.
MİT-PKK görüşmelerinin basına sızması, zannedildiği ve ileri sürüldüğü gibi, tarafları zor durumda bırakmaz.
Müzakere, bir haktır.
Bir yoldur.
Hadi bir yordamdır.
Devletler ve karşısındaki illegal yapılar, gerektiğinde, kamuoyu hassasiyetlerini arkadan dolanmak pahasına, “müzakere yolunu” tercih ederler. Maksat, ortadaki anomaliye son vermek, akan kanı durdurmak, kalıcı bir barış iklimi tesis etmekse, bu tür “arkadan dolanmalar” yadırganmaz.
Hatta, özendirilir.
Nitekim, İngiliz hükümeti, uzun yıllar savaş yürüttüğü IRA’yla müzakere yolunu tercih etti... Problemin çözümü konusunda “ciddi ve ileri bir adım” atmış oldu.
İspanya hükümeti ETA’yla görüşüyor.
Bu görüşmeler yadırganmadığı gibi, ihanet terimleriyle de karşılanmıyor.
Nasıl ki “terörle mücadele” bağlamında sürekli “demokratik açılımlar”ın gereğinden söz ediyoruz, bu fasileden olarak müzakereyi de bir “yol” saymamız icap edecek.
Soru şu:
Madem bir müzakere süreci başladı, taraflar Oslo’da bir araya gelip eteklerindeki taşı döktüler ve hatırı sayılır bir mesafe aldılar, bu terör de nerden çıktı o halde?
Silvan nedir?
Çukurca nerden icap etmiştir?
Kandil’e hava harekatına icbar eden “lokal saldırılar” neden başlamıştır yahut başlatılmıştır?
Madem Öcalan önderlik makamıdır, “İmralı’daki güneş”tir, çözüm konusunda biricik mercidir, yegâne müzakere partneridir, “değiştirilmesi teklif dahi edilmeyecek ezeli ve ebedi başkan”dır, niçin o halde “Bir barış komitesi kurulması konusunda devletle anlaşmaya vardık” dediği günün ertesinde PKK saldırıları başladı?
Bu sorulara vereceğimiz cevaplar, hem barış ihtimalini berhava eden odağı (devleti) deşifre edecek, hem de MİT-PKK görüşmelerinin tapesini sızdıran “gizli ve mutemet eli” ortaya çıkaracaktır.
Bunlar benim oturduğum yerden yaptığım afaki değerlendirmeler.
İşin içinde başka hesaplar da olabilir.
Belki, müzakereleri kamuoyu nezdinde meşrulaştırmaya dönük bir girişimdir tapelerin sızdırılması...
Belki muhalefete yapılan bir servistir.
Belki düpedüz kara propaganda örneğidir.
Belki de kara harekâtını önlemeye yönelik açık bir manipülasyondur.
Ne olursa olsun, Demirtaş’ın da altını çizdiği gibi, kamuoyunda kıyamet kopmadı. Bu da, müzakerelerin devamı konusunda, bir “fırsat” oluşturabilir.
Peki, kamuoyunda kıyamet koparmayan (hatta ilginç bir şekilde destek de bulan) müzakereleri yeniden başlatmak ve akan kanı durdurmak için bundan sonra ne yapmak lazım?
Buyuruyor ki Selahattin Demirtaş, “Bütün samimiyetimizle hükümeti muhataplarla açık görüşmelere davet ediyoruz. Hükümet Kandil’e gidecekse, müzakere heyetiyle gitmelidir. Bir heyeti de İmralı’ya göndermelidir...”
Bunu hep söylüyorsunuz da, müzakereye icbar ettiğiniz hükümetin elini güçlendirecek bir şey yapıyor musunuz? Ya da yaptınız mı?
Demokratikleşme sürecini desteklediniz mi?
Kürt meselesini de yakından ilgilendiren anayasa değişikliğine “evet” dediniz mi?
Terörle aranıza mesafe koydunuz mu?
PKK’ya samimiyetle “şiddete son ver” çağrısı yaptınız mı?
Hem bir “temsil”den geldiğinizi ileri süreceksiniz ve muhatap alınmak isteyeceksiniz, hem de parlamentoyu boykot edeceksiniz.
Önce kendinizi yeniden muhatap kılacak “somut adımları” atın, ondan sonra “müzakere” diye tutturun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.