Ezen değil merhamet gösteren güç
Süper güçler etraflarına küme küme toparlanılanlardır. Kimse onlardan uzak olmak istemez. Ya o, ya da bu, ama mutlaka birisini gözlerine kestirip yanaşma, yakınlaşma ihtiyacı duyar diğer ülkeler. Güçlü ile beraberlik diğerlerine prestij sağlar. Prestij de güce tekabül eder uluslararası arenada. Bir yerde onun kanadının altına, korumasına girmektir. Soğuk Savaş doğu ile batı arasında ABD ve Sovyetler Birliği çekişmesinde sürdü. Kimi ABD’nin kimi diğerinin etrafında toplanmayı seçti. Komünizmin bitişi, Sovyetlerin yıkılışı bizi, tek kutuplu dünyaya sürükledi. ABD, karşısında ona karşı balans teşkil edecek, onu dengeleyecek, mukabil bir başka güç merkezinin olmadığının bilincinde dilediği gibi at koşturdu. Hâlâ da koşturmakta sayılır. Gezegeni içine sürüklediği küresel ekonomik kriz ve prestijini bir miktar kaybetmesine sebep olan teröre karşı global savaş da olmasa daha da neler yapabilir, dünyayı nerelere götürebilir de yapamıyor... Bir de tabii şimdilik içteki sorunlarıyla başetmek derdine düşmüş durumda. Capitalizmden beslenen, hava gibi onu soluyan bir toplumun alım gücü azaldıkça kaosa sürüklenmesi de işten bile olmuyor. İlk olarak kendini emlak sektöründe gösteren kriz, ekonominin her alanına sıçramış durumda. Orada, burada açmış olduğu savaşların bedelini de halkına artık izah edemez konuma gelmiş olması, Amerikan yönetiminin elini kolunu daha da bağlıyor. Savaş ama ne için? Kimin yararına? Bedelini küçük şehirlerin köylü çocuklarına hayatlarıyla ödetirken sırtı pek üst sınıf siyasetçiler bıyık altından gülmeye devam ediyor. Ya karşıda alınan canlar, kıyılan bedenler? Onların hesabını şimdilik kimse sormuyor, sadece Amerikan karşıtlığına yansıyor da bir düğünde üzerine bomba atılarak bedenleri parça parça edilen Afganlı kadınlar, sokakta oynarken tepeden inen bombayla parçalanan küçük çocuklar, istismar edilen Iraklı kadınlar sessiz sedasız karanlığa gömülüyor. ABD haberlerinde yer almayacak kadar da önemsiz addediliyor. Ama zulümle abad olunur mu... gün gelir devran döner... nice yıkılmazlar, ölümsüzler, toprak olur gider. Böyle oldu, böyle olacak.
Uluslararası dengelerde taşlar bir bir yerinden oynarken yükselen bir Türkiye yıldızı artık ister beğensinler ister beğenmesinler herkesin gözünü kamaştırıyor. Dostun da düşmanın da. Düşmanların konumu İslam’a olan mesafeleri ve Müslümanlarla ilgili İslamofobik duruşları ile alakalı. İkinci bir etken de İsrail lobisi. Birincisi açısından Erdoğan’ın hükümeti teorik anlamda İslamcı kategoriye oturtulamadığından karşıtları sorun yaşıyor. İslamcı ama nasıl İslamcı...ve diyelim ki İslamcı, bu o kadar da kötü bir şey mi diye sorguluyor muhatapları... Türkiye’de bu konular hâlâ çetrefilli ancak batı dünyasının bir kısmında İslamcılardan başka alternatif olmadığının kabulü yaygınlaşıyor. Onlar da şimdi iyi İslamcı kötü İslamcı ayrımını yapmakla meşguller... Onun içindir ki Erdoğan hükümetine bu açıdan yapılan karalama kampanyalarının işe yaramaz hale geldiğini de eleştirmenleri görüyor. İsrail lobisine gelince, onlar birçok alanda irtifa kaybetmeye başladılar, Türkiye problemlerinden sadece biri, önemli bir tanesi ama sadece bir tanesi...
Yeni bölgesel güç olarak şimdi Türkiye’nin etrafına küme küme ülkeler toparlanmaya başlıyor. Himayesinden istifade etmek isteyecek halklar çok. Önemli olan bir şey de bu halkların devletlerinin Türkiye ile yakınlaşması. O da olma yolunda. Yeter ki alışılageldiği gibi baskıcı, sopa gösteren bir güç odağı olmasın. Realizmi değil idealizmi benimsesin. Çünkü birincisi sadece zulme götürüyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.