Erdoğan'ın Kuzeydoğu Afrika Çıkartması
Türkiye'nin, yanlı ve siyasi amaçlı Palmer Raporu'nun açıklanmasından sonra siyonist işgal devletine karşı tavır koyması Arap dünyasında kazandığı kitlesel desteğin trendinin ciddi şekilde yükselmesine vesile oldu. Bu durum halk, özellikle de totaliter dikta rejimlerine karşı özgürlük isyanı gerçekleştiren ve "devrimci gençlik" olarak nitelendirilen heyecanlı kitle nazarında Başbakan R. Tayyib Erdoğan'ın popülaritesinin daha da artmasını sağladı. Çünkü Arap dünyasında, siyonist işgale karşı tavır konusunda Erdoğan'ın karizmatik isim haline geldiği, oradaki toplumsal realiteyi ön yargısız görebilen herkesin kabul ettiği bir gerçektir.
Siyonist işgalcilere karşı sergilenen tavrın uyandırdığı heyecanın bütün sıcaklığıyla sürdüğü bir dönemde, özellikle diktatörlerin ya ülkelerini terk etmeye ya bir yerlere saklanmaya yahut bizzat kendilerinin icat ettiği kafeslerin içinde yine kendilerinin kurduğu mahkemelerde hesap vermeye zorlandığı ülkelere, oralardaki devrimci gençliğin karizmatik lider olarak gördüğü bir siyasetçinin yaptığı çıkartmanın büyük ilgiyle izleneceği zaten tahmin ediliyordu. Bu çıkartma sadece Türkiye'den geziye iştirak eden medya mensupları ve ziyaret edilen ülkelerdeki medya tarafından değil dünyadaki tüm etkili medya organları tarafından yakın ilgiyle izleniyordu. Fakat tabii ki izleyenlerin hepsi de hadiselere kendi pencerelerinden bakıyor, yapılan konuşmalarda sarf edilen sözleri kendi bakış açılarına göre yorumlamaya tabi tutuyorlardı.
Erdoğan'ın İslâm coğrafyasında özellikle de Arap dünyasında popülaritesinin artmasında, karizmatik bir lider kimliği kazanmasında Filistin davasına sahip çıkmasının ve bu konudaki çıkışlarının önemli etkisi olmuştur. Her ne kadar uygulamalarla ilgili ciddiye alınması gereken eleştiriler ve bu eleştirilere konu olan eksikler olsa da Tayyib Erdoğan, yaptığı çıkışlarla Filistin davasını önemsediğini, sahiplendiğini kamuoyuna yansıtmaya çalışmıştır. Bu tutumunu bir siyasetçi, parti lideri sıfatıyla değil Türkiye'nin başbakanı sıfatıyla sergilemesinden dolayı Filistin davasına sahip çıkmak Müslüman halklar nezdinde Türkiye'nin itibarını ve popülaritesini de artırmıştır. Biz bunu daha önce de değişik yazılarımızda dile getirmiş ve Türkiye'nin siyonist işgal devletiyle olan ilişkileriyle değil Filistin, Kudüs ve Mescidi Aksa davasına sahip çıkmakla güçleneceğini, itibar kazanacağını vurgulamıştık. Buna karşılık İslâmî camiadan bile bazı kişiler uluslararası siyonizmin dünya siyasetine hükmeden bir güç olduğunu, Türkiye'nin onu gözardı edemeyeceğini, İsrail'i karşısına almaya Avrupa'nın güçlü ülkelerini bırakın ABD'nin bile cesaret edemediğini söylüyorlardı. Oysa bu yanılgı uluslararası siyonizmin ve onun himaye ettiği işgal devletinin şişirilmesinden kaynaklanıyordu. ABD ve Avrupa'nın onları karşılarına almamaları da cesaret edememelerinden değil menfaat hesaplarından ve İslâm coğrafyasının en stratejik noktasına inşa ettikleri ileri karakollarının hayatta kalmasını oldukça önemsemelerinden ileri gelmektedir.
Erdoğan'ın Kuzeydoğu Afrika çıkartmasının büyük bir ilgiyle izlenmesinde BM'nin oluşturduğu Palmer Paneli'nin işgalci siyonistleri rahatlatma amacına yönelik raporuna karşı kitlesel tepkilerin de bir payının olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle dikta rejimlerine başkaldıran gençlik siyonist saldırganlığa, onun yanında yer alan Palmer Komisyonu'na ve onu çirkin bir taktik için oluşturan BM'ye tepkisini Erdoğan'a gösterdiği tezahüratla ortaya koydu. Gösterilen tezahürat BM'nin taktiğinin tutmadığını, gerçek uluslararası toplumun siyonist saldırganlığa onay veren BM'nin değil abluka altındaki Gazze halkına sahip çıkan Mavi Marmara aktivistlerinin yanında durduğunu gözler önüne serdi.
Erdoğan'ın bu ziyareti aynı zamanda yeniden şekillenme sürecine giren ülkelere yapılmasından dolayı önem taşıyor. Fakat bu ülkelere Türkiye'den model, rejim yahut sistem değil tecrübe taşımaya ihtiyaç var. Türkiye burada dikte etme siyaseti değil dayanışma ve işbirliği siyaseti ile çalışmalıdır. Bu açıdan Erdoğan'ın laiklik telkinleri son derece hatalıdır. Ziyaretle ilgili tahlilimize devam edeceğimiz için bu konudaki kanaatlerimizi aktarmayı da müteakip yazımıza bırakıyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.