Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Ana Sütü Gibi Helâl Türkülerimiz

Ana Sütü Gibi Helâl Türkülerimiz

“Bayramlarda düğünlerde / Toplantıda yığınlarda / Sıkılınca dar günlerde / Türk’üz türkü söyleriz” diyor Âşık Veysel. Garbın hiçbir ilmî ve edebî tefekküründe bulamadığımız bir inanç sadeliği içinde dünya hayatının anlamını hiçbir söz oyunu çabası olmadan kendiliğinden bir icaz sanatıyla anlatan tasavvuf kokulu “Uzun ince bir yoldayım” türküsüyle gönlümüz ihya eden büyük türküdârımız Âşık Veysel’in ruhu şâd olsun. Onun türküsünü kalp kulağımızla dinleyelim:

“Uzun ince bir yoldayım / Gidiyorum gündüz gece / Bilmiyorum ne haldeyim / Gidiyorum gündüz gece / Dünyaya geldiğim anda / Yürüdüm aynı zamanda / İki kapılı bir handa / Gidiyorum gündüz gece...”

Anadolu insanının gönlüne neler düşer, gönlünde neler olur? Modern psikoloji ve taklit kültür bunu bir pasajla târif edebilir mi? “Gönül Dağı” türkümüz, insanımızın gönlünün alâmetlerini, nasıl deveran ettiğini öyle uyduruk, hançeremize uygun olmayan anlaşılmaz ve mûsikisiz Ataç Türkçe’siyle de değil, iki dörtlükle, en cinaslı ifadelerle, aşk ve tabiat unsurlarına dair terkiplerin en sade tecridiyle nağmelendirir:

“Gönül dağı yağmur boran olunca / akar can özümden sel gizli gizli / Bir tenhada can cananı bulunca / Sinemi yaralar yar oy yar oy yar oy / Dil gizli gizli, dil gizli gizli /Dost elinden gel olmazsa varılmaz / Rızasız bahçenin gölü derilmez / Kalpten kalbe bir yol vardır görünmez/ Gönülden gönüle gider yar oy yar oy yar oy.”

Bu türkünün mânasına ermeden Anadolu insanının sevdalarındaki sırrı ve güzelliği anlamak mümkün değildir.

“Sana gelmek istiyorum / beni kovma yâr kapısından / gelip görmek istiyorum / beni kovma dergâhından” ve “Bir kararda durmayalım / Gel dosta gidelim gönül / Hasretiyle yanmayalım / Gel dosta gidelim gönül” türkülerinin mânasını, kapitalist-seküler tüketim ve yaşayış biçiminin hâkim olduğu bir zihniyetle anlayabilir miyiz? Gönlü kurumuş bir kafayla bu türkünün zımnında yatan hazret-i insanın kıymetini ve yâr aşkının safiyetini kavrayabilir miyiz?

Memleketten kara haber geldiğinde içinize bir ateş düşer. O vakit hangi türkü sizi acı ve ölüm karşısında dirençli kılar? İşte o an gurbet, aşk, sevda temalarının işlendiği “maya” dediğimiz bir gurbet türküsü yüreğinizi sarar:

“Şu yüce dağları duman kaplamış / yine mi gurbetten kara haber var / seher vakti burda kimler ağlamış/ çimenler üstünde gözyaşları var.”

“Türkülerle Yunmuş Yıkanmış Dilim”

Fikirlerim ve meşrebim uyuşmasa da, türküleri mübarek bir değer olarak görmesi, türküleri gönlümüzün yüce değerleri arasında bilip tazimde bulunması dolayısıyla Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun türkü üstüne yazdığı şiirin bâzı mısralarını gönlüme yazdım:

“Ne zaman bir köy türküsü duysam / Şairliğimden utanırım / Şiirimin gerçeğini köy türkülerinde bulmuşum / Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim / Onlarla ağlamış, onlarla gülmüşüm / Bana bir ‘bardak su’ dercesine / Bir türkü söylemeden gidersem yanarım / Ah bu türküler / Türkülerimiz ana sütü gibi candan / Ana sütü gibi temiz.”

Türk edebiyatı üstüne ilim yaptıran fakültelerimizden türkülerimizin sırf diliyle millî kültürümüze kattığı değerlerin hakkında çalışmalar yapıldığını duymak istiyor gönlüm. Türküler, milletimizin ortak duygularını terennüm ettiği içindir ki, yüreği bu ülke ve millet için atan aydından bürokrata, siyasetçiden ticaret erbabına, köylüden şehirlisine herkes “gönül işi mübarek türküler” dinlemelidir. Türkülerin gücüne inanmalıdır bu ülkenin insanları. Böylece mensubiyet şuuru ve kültür değerlerine bağlılık daha da pekişecektir.

Türkü, aşka ve hüzne, hayata ve ahrete, kaza ve kadere, yaşamaya ve ölüme inanır, milletin her bir derdini ana sütü gibi helâl bir dille anlatır. Boşluğa, yani entel sanat fantezisi gibi teorik ve kurgulanmış aşkın değerlere dayanmaz. Kökü olan şiirimiz gibi, asırların oluşturduğu gönül dilini türkülerden başka hiçbir kaynaktan öğrenemeyiz.

Türkü, yüreğimize, sevda dilimize açılan bir kapı. Bu dil kapısı şahbaz ve gönül alıcıdır. Dillerine türkü değmeyen ne bilir türkünün sızılı tadını. Hafızasını kaybeden ve dilini unutanlar türküyü çokça dinlemeli.

Türküler derdi artırırmış. Ne gam! Varsın artırsın. Derdimizin dermanını yine türkülerde bulacağız. Ne mutlu türkü dinleyenlere. Veyl, türkü bilmeyenlere!

Türküleri anlamayan nesle âşina değiliz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi