Dink davasında umudun adresi...
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, 19 Ocak 2007'de gazetesinin önünde kurşunlanarak öldürüldü.
Menfur cinayetin davasında 20. duruşma önceki gün yapıldı. Beş yıl sonra, savcı, nihayet esas hakkındaki mütalaasını açıkladı. Dün, Zaman'a manşet olan tespitinde savcı şunu söylüyor: "Eylemin ... iştirak halinde ve süreklilik içerisinde çalışan, gizlilik ve örgütsel hiyerarşiye özen gösteren ... Ergenekon terör örgütünün Trabzon hücre yapılanması tarafından işlenmiş olduğu değerlendirilmektedir."
Mütalaada önemli bir hususun da altı çiziliyordu. Sanıkların 2006 yılına ait mahkeme kararıyla yapılan dinlemelerinin imha edildiği, bu yüzden üst yapıyla bağlantının kurulamadığı belirtiliyordu.
Dink cinayeti davasında ne varsa, bir türlü, sağlıklı bir zeminde gidilemediği kuşkusu sürekli artıyor. Hissediyorsunuz, bir bürokratik direnme, engelleme, perdeleme var. Şahsen ben böyle bir direnci, Ergenekon ve Balyoz davalarında bile görmüyorum. Demek ki Hrant Dink'in katledilmesi davasının adaletle sonuçlanması, devlet içindeki vesayetçi hukuk dışı yapı için daha zarar verici bir mahiyet taşıyor. İşte bunu da dikkate alarak, bu ülkede adalet isteyen, hukukun üstünlüğü için çırpınan herkes, Dink davasının en yakın takipçileri olmak zorundadır.
Bu davanın üstünün örtülebileceği endişesi, maalesef bitmiyor. Örtülebilir mi? Vesayetçi takımı, örtülebileceğini zannediyorsa çok yanılıyor. Ergenekon ve Balyoz davaları, daha geniş açıdan, darbeye teşebbüs davaları sonuçlandığında, görülecektir ki, bu ülkede geçmişe ait bütün cinayetler, suikastlar aydınlatılacaktır. Eşref Bitlis suikastından binlerce faili meçhul cinayete kim ne yaptıysa hesabını verecek. Çünkü başka türlü "Yeni Türkiye" kurulamaz.
Dink cinayetinde adaletin tecellisi için elbette darbe teşebbüsü davalarının sonuçlanmasını bekleyemeyiz. Ayrıca kuvvetli bir umudumuz da var: Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül... Hatırlayacaksınız, Sayın Gül, 25 Ocak 2011 Salı gecesi, Avrupa Konseyi'ne yaptığı ziyaret esnasında, Strasbourg'da, beraberindeki gazetecilerle yaptığı sohbet sırasında, "Hrant Dink cinayeti"nin peşine düşmeye karar verdiğini açıkladı. Cumhurbaşkanı'na, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 2010 Eylül ayında, Hrant Dink cinayeti davasına ilişkin Türkiye aleyhindeki "mahkûmiyet kararı" hatırlatılınca, Sayın Gül, bu karardan sonra "Türkiye'nin başının dik duramadığını" ifade etti. Hrant Dink cinayetini "hazmedemediğini" söyleyerek, defalarca o konudan "mahcubiyet duyduğunu" söyledi. Söyledikleri lafta kalmadı. Türkiye'ye dönünce, Hrant Dink cinayetini ayrıntılı şekilde incelemesi için Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu'nu (CDDK) görevlendirdi.
Bu kurul, beş aydır titiz bir şekilde çalışmalarına devam ediyor. Müteveffa Hrant'ın kardeşi Orhan Dink'e dün bu konuyu sordum. Kurul üyelerinin yaz boyu kendileriyle görüştüklerini, konuya çok hâkim olduklarını, iyi bir inceleme yürüttüklerini söyledi. Kurulun çalışmalarının 5-6 ay daha devam edebileceğini ifade etti. Sayın Cumhurbaşkanı'nın samimi çabalarının kendilerine büyük destek olduğunu kaydetti.
CDDK, tabii ki mahkemeden bağımsız hareket ediyor. Ama ulaşacakları yeni deliller, adaletin tecellisi için çok önemli...
Sadece Sayın Cumhurbaşkanı değil, AK Parti hükümeti de, Dink davasının üstünün örtülmesine engel olmalıdır. Hükümet üyeleri, istedikleri kadar iyi niyetli olsunlar, bürokratik direnç bitmez. Çünkü vesayet rejiminin asırlık tecrübesi, bitmeyen oyunları vardır. Unutmayalım ki, Dink cinayeti, Zirve Kitabevi'ndeki katliam, Rahip Santoro cinayetleri, AK Parti'ye karşı vesayetin derin odaklarının bir hamlesiydi. Hedef belliydi. AK Parti iktidarında, gayrimüslimlerin can güvenliğinin olmadığını göstereceklerdi. Bunun üzerine Batı baskı yapacak, yükselen milliyetçilik dalgası hükümeti zora sokacaktı.
Türkiye, vatandaşlarını koruyamayan bir ülke olmak utancından kurtarılmalıdır...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.