Amele sınıfı, birleşiniz!..
Zeytinburnu civarına dikilen üç gökdelen, tarihî yarımadanın klasik siluetini bozuyormuş. Mimar ve Mühendisler Grubu Yönetim Kurulu adına yapılan açıklamada tafsilatlı bilgi var.
İBB Başkanı Kadir Topbaş, hadiseyi doğrulamakla birlikte, "Sadece Salacak tarafından bakıldığında fark ediliyor; diğer açılardan silueti bozmuyor" demiş, konu üzerinde inceleme ve araştırmalar da devam ediyormuş; bu arada gökdelenlerin 25. katlarına eriştiğini de ilave edelim; bir nevi "Ba'de harabü'l Babil" durumu yani.
Bu durum, bana, azılı eşkıyalarla dolu tehlikeli bir yolculuğa çıkmak üzere hazırlık yapan bir kervan başının, o havalinin en yiğit, en deligöz bahadırı ile kervanı korumak için anlaşma yapmasına rağmen yine de soyulmaktan ve daha fenası, fena halde hakarete uğramaktan nasıl kurtulamadıkları fıkrasını hatırlattı. Lütfen mektup yazıp, "Ne olur, fıkranın geri kalanını anlatın, vallahi söz kimseye söylemem" diye ricada bulunmayınız. Ârif olan anladı zaten; ârif olmayanlar için yapabileceğim bir şey yok, çünkü fıkranın final kısmını nedense âniden unutuverdim!
"Arada ne bağlantı olabilir ki?" diye düşünebilirsiniz, olsun; yine de sizlere İstanbul Müftülüğü'nün yayınlandığı Din ve Hayat dergisinin, "Din ve Sekülerleşme" konulu 13. sayı kapağını hatırlatmak isterim ki (dinvehayatdergisi.com) adresinde pul kadar bir fotoğrafı var kapağın, meraklısına!): Gizli-saklı bir şey değil yahu. Fotoğrafın tabanında Kâbe görünüyor ve etrafında revaklar. Fotoğraf çerçevesinin takriben 5'te 4'ünü ise hemen arka plandan yükselen "Şeddâdî" bir (Rezidans mıdır, AVM midir; her ne ise!) bina topluluğunun Kâbe'nin mikâbına basarcasına gökyüzüne doğru tırmanan silueti kaplıyor ki ne tesâdüf diyoruz! O fotoğrafı seçtikleri ve yayınladıkları için dergi yöneticilerini tebrik ediyor, alkışlıyorum. Bu arada haksızlık etmeyelim; başlığa bir kere daha dikkat edelim: Dergide Din ve Dünyevileşme konusunda birbirinden isabetli, cesur ve ilmi hayli değerlendirme bulacaksınız. Çok güzel ve dopdolu bir sayı yani.
Az-çok gözünüzde canlandı; o fotoğraf ne anlatıyor? İlk elde, Kâbe'ye saygısızlık, bu ne cür'et gibi şeyler aklınıza gelebilir; benim aklıma şu geliyor. Mekke'nin, tam ortasında Kâbe'nin bulunduğu tarihî çekirdeğinde rant paylaşımı henüz bitmemiştir ve arsız bir edâ ile halen devam etmektedir. İnanmayanlar, ünlü fotoğraf sanatçımız Orhan Durgut'un geçen sene yayınladığı, "Semadan Mekke-i Mükerreme" adlı o enfes fotoğraf albümüne bir göz atabilirler. (Bence bu albüm, Diyanet tarafından bütün hacı adaylarına verilmeli veya Hacc'a hazırlık seminerleri esnasında bir slayt gösterisi olsun yapılmalıdır; çok merak edenler, havafoto.com adresinden fikir sahibi olabilirler.)
Dersimize gelelim (bakalım anlatabilecek miyim?); bir yerleşim yerinde, "rant" dediğimiz (İktisatçası, tabii faktör sahibine fırsat maliyetinin üzerinde ödenen pay) emeğe değil fırsata dayalı kazançlar, sermaye sahipleri arasında paylaşılmadıkça, özellikle gayrimenkuller üzerindeki kapışma, "yatışıncaya" kadar devam eder. (İktisat teorisine nâçizâne katkım olsun lütfen!)
Sabrediniz efendim, İstanbul mevzuubahs olduğunda rant bölüşümü sürecinin yarıdan fazlasını geçmiş bulunuyoruz; vâkıa güzel İstanbul'umuzun siluetinde izmihlâle uğrayacak daha haylice fırsat alanı bulunmaktadır. Onlar da üleştirilince, yeni burcuvazyamızın İstanbul'un esirgenmesi lâzım gelen tarihî ve turistik zenginliklerini korumakta nasıl stil sahibi, güngörmüş bir toplumsal duyarlıkla işe titizleneceklerini sağ kalanlarrımız görecektir. Kaide budur; evvelâ üleşin sona ermesi, rant kaynaklarının garantiye alınması lâzımdır. Sürecin tam orta yerinde, "Olmaz efendim; buraya gökdelen dikemezsiniz!" diye mızmızlanmak, ancak bizim gibi yol-iz bilmez, taşra menşe'li, safdil ve günün birinde "Rentier" katına yükselmeyi aklından bile geçirmeyen yarım okur-yazarlarının hissiyâtıdır ki kaale almağa değmez. Tarihî eser ve çevreyi koruyan mevzuat kalkanına ancak amele takımı takılıp kalır, zürefâ böyle engelleri yırtar da geçer.
Her üç gökdelenimiz de güzel İstanbul'umuza hayırlı, kademli olsun. Yakışıyor!