Devlet-birey ilişkisi
Devletin elinin uzanabileceği sınırlar konusuna devam ediyoruz. Devletle birey arasındaki ilişki devletten yana olduğu sürece sorunlu hale geliyor. Devlet ne de olsa insanlara hizmet maksadı ile oluşturulmuş bir makina ise, kendini önceleyemez. Ana temasından sapamaz ki o da onu hazırlayan insanların emrinde olmaktır. Ancak bugün ulus-devlet dediğimiz yapının insanlığın hak ve özgürlüklerine, dolayısıyla da gelişimine en büyük tehdidi oluşturduğu konusunda itirazlar fazlaca yükselmekte. Yani devlet, bir taraftan hizmet vereyim derken diğer taraftan da ezen, yok eden, hayatları karartan bir oluşum haline dönüşüyor (bu konuya milletçe yabancı olduğumuz söylenemez değil mi...)
İşte burada yani devlet-birey ilişkisinde sınırların nasıl çizileceği işin püf noktasını teşkil ediyor. Yani devletten yana bir tavır mı yoksa insandan yana bir tavırla mı sonuçlanır ilişkiler yumağı? Bu bir pazarlıktır da. Üç ver beş al, biraz o biraz diğeri derken ortak bir paydada buluşabiliyor mu devlet ve birey ki bu noktada iki taraf da tatmin konumunda yoluna devam edebilsin.
Teorik anlamda olması gereken insandan yana tavrın geliştirilmesi ve bireyin refahı ve mutluluğunun düşünülmesidir. Agresif devlet anlayışıysa merkeziyetçi zihniyetin tezahürü olarak devleti korumak ve kollamakla takıntılıdır. Ancak bunu böyle açıkça, bir zayıflık olarak ifade etmez de bireye götürdüğü hizmetler çerçevesinde meşrulaştırır.
Şimdi örneğimize geri dönelim. İskoçya’da devlet bir ailenin altı çocuğundan dördünü aşırı şişman olmaları sebebiyle ellerinden almış. Yani müdahale etmiş. Bir yerde anne babanın görevine soyunmuş. Bu işi siz beceremiyorsunuz ben devlet olarak el koyuyorum demiş. Devlet anne-baba alanına girme yetkisini çocukları korumak bahanesi ile kullanmış veya kimilerine göre istismar etmiş. Bireyler yani anne ve baba konuya itirazlarını bunun özel alana bir müdahale olmasıyla alakalı olarak geliştiriyorlar. Oysa devlet dışarıdan gerçeklesen bu girişimin gerekli olduğu düşüncesinde. Yani bireylerin özgürlük sınırlarının bittiği yerde devletinki başlıyor diyemiyoruz. Devlet eli her yere uzanabiliyor ve bunu bireylerin çıkarlarını gözetmek adına yapıyor. Bu örnekte çocukları anne ve babalarına karşı koruma görevini refleksif bir davranışla kendine veriyor ve işleme koyuyor.
Benzer bir örnek, ancak farklı bir konuda Fransa’dan gelmişti yaklaşık on sene önce. Yahudi bir annenin ve ateist bir babanın on iki ve on dört yaşlarında iki kızı Müslüman olmaya karar verip başlarını örtüyorlar. Çocuklar bu kararı kendileri aldıklarını medya mensuplarına ifade edecek kadar zeki ve oturaklı. Ne yaptıklarını, ne istediklerini bilecek kadar da olgun. Biz, diyorlar, İslam’ı seçtik kendimize din olarak, ailemiz bizi büyürken hep serbest bıraktı, kendi kararınızı kendiniz verin dedi, biz de şimdi İslam’ın gerekleri doğrultusunda yaşayacağız. Devlet baba hemen müdahale ediyor, çocukları anne ve babalarından alıyor. Tavrını da çocukları anne baba baskısından koruma bahanesiyle meşrulaştırıyor...
Pratik anlamda İslam’ı çocuğa “zararlı” gören Batılı kafa, müdahalesini meşru zemine çekmeye çalışırken bunu devletin dışarıdan bir yaptırımı olarak görmek yerine devletin bireye bir hizmeti, onu koruma ve kollamaya alması olarak kabul edilmesi gerektiğini vurguluyor. Benzer bir davranışı Musevi veya Hristiyan bir ailenin çocuğuna göstermiyor. Onların devlet korumasına girmelerini gerekli bulmuyor zira onlar normatif yani olması gereken sınıfında kabul görüyor. İslam’ın yaşanması Fransız toplumunda bir sorun teşkil ettiğinden Oryantalist zihin müdahaleyi meşru görüyor.
Her ne kadar verdiğimiz iki örnek birbirinden farklı gibi gözükse de özde devletin agresif yapısına işaret ediyor. Özel alanına sokmak istemeyen bireye devletin cevabı bu alanın güvenliğinin de devletin koruması altında olduğu yönünde. Yani gerekli müdahale çocuklar adına, onların çıkarlarını koruma ve kollama amacıyla gerçekleştiriliyor. Bireyden gelen “...ama haklar...özgürlükler?...” itirazına devletin cevabı yine hazır: Ben hak ve özgürlüklerine müdahale etmiyorum, seni başkalarından ayıran, birleştirici olmayan unsurlarına itirazım ki onlar da ne hak ne de özgürlüktür! Yani devlet anne babadan çocuklarını çalabiliyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.