K.K SİYASETİ
Evet, gündemimde yine O! CHP’nin tepesine paraşütle indirilen çakma lider Kemal Kılıçdaroğlu! Hangi tarafından baksanız kaygan, elle tutulur tek işi olmayan, vıcık vıcık bir siyasi karakter... CHP’nin iç yüzünü imleyen mukozamsı siyasi kişiliğiyle K.K ve onun tarafından sahnelenen CHP komedyası.
Benim literatürümde namı diğer K.K, kendi yorumuyla, eline yüzüne bulaştırarak siyaset yapmaya çalıştıkça, CHP irtifa kaybetme sürecini beklenenden çok daha hızlıca tamamladı. Şimdi her gün bir dereke daha çukura iniyor.
Hatırlarsanız K.K, geçen yerel seçimlerde, üstelik İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday olduğu vakit oy kullanmamıştı. Bu kez de insana “pes” dedirten başka bir ihmalle gündeme fırlamayı başarmış! Kendi partisinin başlattığı imza kampanyasında oy kullanmamış!
O da yetmemiş, bu imza kampanyasıyla dünyanın şımarık devletinin dili sopalısı olmaya soyunduğu halde, “Hiçbir zaman egemen güçlerin taşeronu, sopası, ağzı, dili, kulağı olmak istemiyoruz” demiş ve dahası ardından “Kendi coğrafyamızda Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının sözü, kulağı ve dili olmak istiyoruz” diye haykırarak üzerine tüy dikmiş! CHP yapısı ve bizzat K.K’nun izlediği halktan kopuk siyasete rağmen üstelik! Yüzü kızarmadan!
Anlayacağınız, Filistin için sustuğu kadar İsrail için coşmuş!
Ne diyeyim, yazıklar olsun!
¥
Nasıl hüzünlüyüm anlatamam! Bilseniz nasıl...
Doksanlı yılların karanlığına yeniden gömülen bölgemdeyim çünkü. Şimdi gelsin artık masum ölüler, faili meçhuller ve kan! Huzur kısa sürdü ey şehrim! Korku dolu bakışlar geri döndü halkımın gözlerine...
Ah, çok yazık!
Devlet eliyle değil ama! Jitem’in yerini şimdilerde TAK aldı! PKK, sözde özgürlüğü için mücadele ettiği bölgesinde dört genç kızın canını aldı! Üzgünüm dedi sonra, açıklama yaparak.
Bitti.
Dört ateş, dört anne yangın yeri... Dört cinayet! Ardından buz kalıbı gibi ortaya konan “özür!” Aman Allah’ım! Ne ruhsuz, ne kaskatı adamlarsınız siz böyle?
Doksanlı yılların karanlığına gömülüyorken şehrim, korku dolu günlerin öncü kanları dökülürken bir bir, korkunç fısıltılar duymaktayım. Tüm kalbimle gerçekleşmemelerini umarak, iktidarın güven veren varlığıyla avunarak...
Ama göremezsem... Yani eğer şehrimin ve bölgemin yeniden huzura kavuştuğu günleri göremeden ölürsem, ruh kalbim sonsuza kadar kırık kalacak! Ruhumla Dicle’nin kıyılarına tutunarak şehrimin yasını tutacağım! Surlar kadar siyah, mor bulutların gölgesinde bu halkın makûs talihine yanacağım. Bir diri kadar acı duyarak, bir diri kadar derin...
¥
Türkiye, “BM Kişileri Gözaltında/Zorla Kaybedilmeye Karşı Korumayla ilgili Uluslararası sözleşme”yi imzalamalıdır çünkü, gözaltına alma olaylarının devletin birey üzerinde “sahiplik” uygulamasına dönüşmemesi gerektiğine inanıyorum. Bana göre devletin, gözaltında kaybolmalara karşı mutlak surette bağımsız ve çoğulcu bir denetim mekanizması oluşturması gereklidir. Bu mekanizmanın ayrıca uluslararası, bağımsız ve çoğulcu bir denetim mekanizması tarafından da desteklenmesi gerekir.
Bununla birlikte denetimler ve edinilen veriler konusunda kapalı devre bir çalışma yürütülmesinin, bu kronikleşmiş meselenin çözümü konusunda pek yarar sağlamayacağına inandığımdan, denetim mekanizmalarının, araştırmacılara ve topluma karşı paylaşımcı ve şeffaf bir yaklaşım tercih etmelerinin daha doğru olacağına inanıyorum.
İktidarlar değişir. Süreksizdir. Süreklilik arz etmesi gereken, devletin vatandaşlarına karşı eşit mesafede olmasıyla yakından ilgilidir. Devlet, gözaltında ve cezaevinde bulunan vatandaşların da güvencesi olabilmelidir. Tüm vatandaşlarının devleti olabilmelidir. Karanlık yakın tarihin tekerrür etmemesi için...