Erdoğan’la 6 gün...
Türkiye’de neyse, New York’ta da o!Hayli yoğun geçen New York gezisinin ardından, işte yine beraberiz... Her zaman yaptığım gibi; yine “gözlem” ve “izlenim”lerimi anlatarak başlayacağım yazıya...
Öncelikle şunu söyleyeyim;
* 5 gece kaldığımız New York; gezilmeye, görülmeye değer bir şehir... Ama, New York’ta yaşanmaz!.. Niye yaşanmaz?.. Çünkü New York, “çok nemli” bir şehir... Parmağınızı oynatsanız, sırtınız sırılsıklam ter oluyor.
* Bir de; binalar o kadar “yüksek” ki; “gökyüzü”nü görebilmek için, boynunuzu 90 derece yukarıya kaldırmanız gerekiyor... Her sokak, her cadde yüksek binalarla dolu... Bir ara, kaldığımız Peninsula Oteli’nin penceresinden karşıya bakmak istedim... Bir de ne göreyim; dört taraf duvar!..
Özet olarak söylersek;
New York, bir “açık cezaevi” gibi!..
İnsanlar da, birer “mahkûm!”
* Manhattan bölgesinin nefes alınacak tek alanı, Central Park... Hayli büyük olan bu park, New York Belediyesi’ne Truman tarafından hediye edilmiş... Tabiî, “park” olarak kalması şartıyla...
Central Park’ta; bizim “Adalar”da olduğu gibi “fayton”lar ve “bisikletli gezinti araçları” var... Bisikletli gezinti araçlarını, daha çok, New York’a okumaya veya master yapmaya giden “Türk gençleri” kullanıyor... Saati 10 dolara, parkı gezdiriyorlar... Yani orada hem okuyorlar, hem çalışıp para kazanıyorlar.
ÇOK PAHALI BİR ŞEHİR!
* New York, “dünyanın en pahalı 3 şehri”nden biri... Her şey ateş pahası...
Kafiledeki gazeteci arkadaşlardan biri;
“Gelin” dedi;
“Size bir öğle yemeği ısmarlayayım.”
Bir “İtalyan lokantası”na gittik...
En ucuzundan olsun diye, “soslu makarna” istedik... Tatlı olarak da, “pasta” türü bir şeyler yedik...
Gelen fatura, dudaklarımızı uçuklattı!..
Düşünebiliyor musunuz;
“6 kişiye 1.900 dolar!”
Yani, kişi başı 330 dolar!..
“Kişi başı 330 dolar”la, Türkiye’de değil 6 kişi, 16 kişi doyar!..
Böylesine pahalı bir şehir!..
* En iyisi, caddelerin köşelerindeki “seyyar satıcı”lardan bir şeyler yemek... Zaman zaman; otelin biraz ilerisinde, “Helal Gıda” yazan seyyar satıcıdan sandviç arası bir şeyler yiyerek doyurduk karnımızı...
Yoksa, para dayanacak gibi değil!..
* Bu; sadece bizler için değil, New York’ta yaşayanlar için de geçerli... İnsanlar, “taksi parası” vermemek için, kısa mesafelere yürüyerek gidiyorlar.
SİGARAYLA MÜCADELE
* Orada, dikkatimi çeken bir şey de; sigaranın “hayli pahalı” olması... Bir paket sigara New York’ta 15 dolar, New Jersey’de 10 dolar... Sigara pahalı, çünkü, özellikle New York Belediyesi, “insanları sigaradan uzak tutmak” istiyor... Sigara içme alanları da, hayli kısıtlı!.. Sigara satan büfeler de, yok denecek kadar az!..
Düşündüm de;
Kendi insanını sigaradan uzak tutmak isteyen ABD kurmayları, Türkiye gibi ülkelerin insanlarını “zehirlemek” için yoğun kampanyalar yürütüyor.
* Orada bulunduğumuz süre içinde; gerek ABD’de yaşayan, gerek oraya okumaya veya dil kursuna giden insanlarla sohbet etme imkânımız da oldu... Baktım, herkeste bir “Türkiye özlemi” var... Kendilerini, “teskere” bekleyen “asker”ler gibi görüp, gün sayıyorlar... Çoğu, Türkiye’ye dönecekleri günü iple çekiyor.
Bir “tanıdık yüz” görmekten o kadar mutlu oldular ki; bizi görünce, sanki “ağabey”lerini, “kardeş”lerini görmüş kadar sevindiler.
“DÜNYA KÜÇÜK” DERLER YA!
* New York’ta ve yakıt ikmali için durduğumuz Dublin’de “Akit okurları”nın bulunduğunu görmek, beni hayli gururlandırdı. Bir “okur” gibi değil, bir “akraba” gibi sarıldık birbirimize...
Bu arada; SETA’nın düzenlediği konferansta; Merve Kavakçı hanımın kızkardeşi Ravza Hanım ve kızı ile de karşılaştık... Ayaküstü de olsa, bir süre sohbet ettik... Benim için büyük sürpriz oldu...
Bu vesileyle şunu da söyleyeyim;
Hani, “Dünya küçük” deriz ya; Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da konuşmacı olarak katıldığı “Balkan Ülkeleri Federasyonu”nun düzenlediği konferansın çıkışında; Edirne’den aile dostumuz İsmail Özkan ve oğlu Enes’le karşılaşmamız tam bir sürpriz oldu... Meğer, taa Edirne’den kalkıp, bu konferans için gelmişler...
BİRİMİZ HEPİMİZ İÇİN!
Gözlem ve izlenimlerimi, son bir notla noktalayayım: Başbakan Tayyip Erdoğan’ın New York gezisini takip eden, “9 gazeteci”ydik... Bu tür gezilerde; “önyargı”lar yıkılıyor, “duvar”lar kalkıyor ve ilişkiler “meslektaş”lığın da ötesine geçip, “arkadaş”lığa dönüşüyor...
Zaman’dan Ekrem Dumanlı, Hürriyet’ten Enis Berberoğlu, Star’dan Mustafa Karaalioğlu, Sabah’tan Erdal Şafak, Bugün’den Erhan Başyurt, Türkiye’den Nuh Albayrak, Habertürk’ten Fatih Altaylı ve Posta’dan Mehmet Ali Birand’la, güzel bir 6 gün geçirdik... Kısacası; “Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için” gibiydik...
HER YERDE AYNI ERDOĞAN!
Gözlem ve izlenimlerimi böylece aktardıktan sonra, gelelim gezinin “siyasi” cephesine...
Şunu, rahatlıkla söyleyebilirim:
Başbakan Tayyip Erdoğan, sık sık der ya; “Biz Ankara’da ne söylüyorsak, Diyarbakır’da da aynısını söyleriz... Van’da ne konuşursak, Trabzon’da, Antalya’da ve İzmir’de de aynısını konuşuruz.”
Bu gezi vesilesiyle gördüm ki;
Erdoğan Türkiye’de ne söylüyor ve nasıl söylüyorsa, New York’ta da aynısını söyledi.
Türkiye’de nasıl “tatlı sert” konuşuyorsa, BM Genel Kurulu’nda da, Obama ve Ahmedinejat’la görüşmesinde de, aynı “tatlı sert” üslubunu sürdürdü...
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu; Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, dolayısıyla Türkiye’nin tavrını şöyle özetliyor:
“Kudret eli, şefkat eli!”
Yani, hem “kudretli” olduğunuzu göstereceksiniz, hem de “şefkat”inizi esirgemeyeceksiniz!..
Erdoğan, işte bu tavrı gösterdi New York’ta... BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada; resmen ve alenen “fırça” attı BM’ye... Hem de, “BM çatısı” altında fırçaladı BM’yi!..
Meselâ, dedi ki;
“BM; insanlığın umutlarını, insanlığın geleceğini tehdit eden korkulara galip kılacak bir liderlik sergileyemiyor!..
BM; belli ülkelerin çıkarları ve vesayeti istikametinde değil, insanlığın hukukunu korumayı esas almak üzere yeniden yapılanmak ve vizyonunu yenilemek zorundadır!..
BM’nin ve uluslararası toplumun acil sorunlar karşısında ne büyük acz içinde olduğunu, geçtiğimiz ay Somali’de bizzat gördüm!.. Somali faciası, uluslararası toplum için yüz karasıdır!”
YÜREKTEN GELEN SÖZLER
Sadece Somali konusunda değil, dünyayı parmağında oynatan “BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi” ve “İsrail’e hoşgörü” konusunda da hayli sert eleştiriler yöneltti...
Erdoğan’ın bu konuşmasını, Türkiye’deki bazı çevreler “hayli sert” bulmuş...
Ama, şunu bilmiyorlar;
Erdoğan’ın sözleri “dilinden” dökülmüyor ki... O konuşmalar, aslında “yüreğinin sesi”dir!..
O sözler, birer “vicdan patlaması”dır!..
Kaldı ki, sadece New York’ta değil, Türkiye’nin çeşitli vilayetlerinde de “yüreğinin sesi”ni dillendiriyor Erdoğan!..
“Sert” olmasın da, ne yapsın?..
Mavi Marmara’da ölen 9 Türk, bizim evlâdımız... Somali’de açlıktan ölen binlerce insan, bizim kardeşimiz!.. Petrol arama bahanesiyle çöreklenilmek istenen Kıbrıs, bizim toprağımız... Suriye’de katledilen insanlar, bizim akrabalarımız... Gazze’de İsrail ambargosuna maruz kalan insanlar, bizim din kardeşlerimiz.
Ne yani; tüm bunlar olup biterken, sussun mu Erdoğan?.. Susup, bir kenarda ezik-büzük otursun da; bütün dünya tepemize mi çıksın!..
Bu gezide, şunu gördüm:
Başbakan Tayyip Erdoğan’a; bundan önce gittiği Mısır, Tunus ve Libya’da gösterilen “halk sevgisi”nin aynısı, New York’ta da gösterildi.
Yani, sadece “Arapların sevgilisi” değil, “insanlığın sevgilisi” olmuş Erdoğan...
Gittiği her yerde, hele de kaldığımız otelin önünde, büyük “sevgi gösterileri” yapıldı... Ki, onların aralarında Amerikalılar vardı, Çinliler vardı, Japonlar vardı... Var oğlu vardı... Ama en ilginci; “Siyonizm karşıtı Yahudiler” vardı ve Erdoğan, konuşmak için BM’ye girerken; Siyonizm karşıtı Yahudiler; “Türkiye ve Gazze lehinde, İsrail aleyhinde” gösteriler yapıyorlardı...
OBAMA’YA, SÖZÜNÜ HATIRLATTI
Erdoğan, ABD Başkanı Barack Hüseyin Obama ile görüşmesinde de, “tatlı sert bir üslûp” kullandı...
Düşünebiliyor musunuz;
ABD başkanlarından “randevu” alabilmek için bir yerlerimizi yırttığımız günlerden, “ABD başkanlarının randevu istediği” günlere geldik...
Obama gibi bir ABD başkanı, hele de New York’ta hiçbir lidere randevu vermezken, Başbakan Erdoğan’dan randevu istiyor ve onunla “tam 90 dakika” görüşüyor.
Bu görüşmede de; Erdoğan, bazı başbakanlarımız gibi “ezik büzük” ve “el pençe divan” durur gibi değil, “dik” duruyor ve adeta hesap soruyor. Görüşme esnasında, Obama’ya; geçen yıl BM Genel Kurulu’nda yaptığı; “Filistin tarafı, kendine ait bağımsız devletini kurmak istiyor... 10 yıldır bu istek dillendiriliyor... Sanırım artık zamanı... Önümüzdeki yıl; Filistin Devleti’ni burada, bu sıralarda göreceksiniz” şeklindeki sözlerini hatırlattı Erdoğan...
Obama’nın bu “hatırlatma” karşısında yüzü kızardı mı bilmem, ama zor durumda kaldığı kesin... Öğrendiğime göre; “Sözümün arkasındayım” deyip eklemiş; “Haklısınız... Ama, biraz daha sabır!”
Şunu söylemeye çalışıyorum:
Erdoğan, Türkiye’nin herhangi bir vilayetinde neyi, nasıl söylüyorsa; ABD’nin herhangi bir eyaletinde de aynı şeyleri söylüyor, aynı dik duruşu sergiliyor.
Meselâ; katıldığı “Balkan Ülkeleri Konferansı”nda; “Balkan liderleri” ve New York’ta yaşayan “Balkan vatandaşları”na dedi ki;
“En az 3 çocuk!”
Bugünlük bu kadar...
Sittin asır da sürse!
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın New York ziyareti esnasında en çok merak edilen konu; “İsrail ile ilişkilerin nereye gideceği” konusuydu... Çünkü Erdoğan, “Mavi Marmara’ya saldırı”nın, o günlerde “savaş sebebi” olduğunu ama Türkiye’nin “sabırlı” davrandığını söylemişti... Peki, ilişkilerde “düzelme” olamaz mıydı?..
Erdoğan’ın yakınındaki isimler; “Niye olmasın” dediler;
“Bizim tavrımız İsrail halkına değil, mevcut yönetime...
Mevcut yönetim, eğer özür diler, tazminat öder ve Gazze’nin etrafındaki ablukayı kaldırırsa, ilişkiler normalleşir!”
Bazı arkadaşlar;
“Demek oluyor ki” dediler; “İlişkiler sittin sene düzelmez!”
Erdoğan’ın kurmayları da dedi ki;
“Şartlardan biri dahi eksik kalırsa, İsrail’e tavrımız; değil sittin sene, sittin asır devam eder!”
Bu kararlılık, bu tutarlılık hayli mutlu etti beni...
Devam ettiler sözlerine; “İsrail ya bu kanı temizler, ya da biz devlet olmanın gereğini yerine getirmeye devam ederiz!”
Türkiye’nin bu tavrı; “yerli İsrail lobisi”nin pek hoşuna gitmeyebilir... Ama, New York’taki Yahudiler bile “İsrail’in izlediği politikadan rahatsız” ise; “İsrail’den de İsrailci” davranan kartelozlara; bilmem ne yemek düşer?!?..