Merve Kavakçı İslam

Merve Kavakçı İslam

Bu kadar basit mi?

Bu kadar basit mi?

Konu hassas bir konu. Çok hassas. Amaç had aşıp kimsenin “özel” alanına girmek, ahkam kesmek, vaaz verme tonunda tepeden konuşmak değil. Ancak üç beş lafı hak eden bir konu. Teröre kurban giden, sonunda Hakk’a yürüyen, polis Adem İlkkılıç’la ilgili basına yansıyan haberler, evet yazmak, dikkate getirmek lazım dedirtti. Çünkü ilk değil. Benzer haberler bu ülkede sıklıkla duyulmaya, yadırganmadan okunmaya, sorgulanmamaya çoktan başladı. Konu bitmeyen tükenmeyen terör de değil. Konu fişi çekmek. Konu bir insanın hayatına son vermek. Bu kadar rahat, bu kadar umarsızca. Konu, bu kadar rahatlıkla da bunu nakletmek. Nakledebilmek. Evet neredeyse, fiskos masasında on bir kahvesi üzerine, veya beş çayı yudumlanırken, “evet bugün, bilmem kimin de fişini çekmişler” diye başlayan cümle, “şu kurabiyelerin tadına baktın mı, Allah aşkına bir tane al” ile devam edecekmişçesine hayatın tam ortasından bir içselleştirmeyle...nakledebilmek.
Haber kategorisinde ne bir ilk ne de bir son. Önce polis memuru İlkkılıç’ın ağır yaralandığı haberi geldi. Sonra sevinsek mi üzülsek mi denecek trajikomik durum... Beyin ölümü gerçekleşen polisin fişi çekildi, buna rağmen yaşamaya devam etti! Ve bizler bunu, her şey normalmiş gibi, şu anlatımda hiçbir sorun yokmuş gibi, şu olayın ta kendisinde bir problem görmezmiş gibi, okuduk ve geçtik. Bahsettiğimiz eşref-i mahlukat olan insan’ın hayatı değil sanki. Ölüm, bu kadar basit mi? Beyin ölümü, kalp ölümü, karaciğer ölümü...insanla bitirilen hayat mı, Yaradan’ın emri ile sonlandırılan yaşam mı... “Fişi çekildi, o yaşam mücadelesine devam etti.” Bu fişleri kim çeker, kim izin verir, yetki kimde, çeken el hangi vücuttadır, aile bu konuda ne derece ilgili ve bilgilidir.
Batı Batı der, kimi sever kimi nefret eder, bu ülkede. Ama gerekti, işte oradan bir örnek: Bu işler, ne bu kadar ulu orta yapılır, ne de böyle aktarılır. Konu ile alakalı düzenlemeler, mesela Amerika’da eyaletten eyalete değişir. Ailenin veya konu olan hastanın yetkisi çok önemlidir. Hasta, kendini ifade edemeyecek durumda ise, sağlığında bu konuda ne düşündüğü, ne yazdığı dahi olayın bir parçası haline gelir. Tartışma “özel” alanda, kimseyi ne hastayı, ne ailesini rencide etmeden sürer gider de, üzerinde bu kadar kafa patlatılmasına rağmen uzun uzun enine boyuna değerlendirilmekten kurtulamaz. Ulu orta anlatılmaz, medyada bu kadar ruhsuzca aktarılmaz.
Beyin ölümü ölüm müdür, mesela. Bitkisel hayata girip yıllarca bu şekilde soluyan insanlardan gözlerini ansızın hayata tekrar açanların dönüşünü açıklayabilir miyiz mesela. Ülke insanımız ki dini ile yoğurulmuş bir millettir, bu konuda dini görüşe teveccüh eder mi mesela, aklına gelir mi, bir bilene sorar mı mesela, ya hu, yanlış bir şey yapmayalım, Allah’ın verdiği canı, biz mi alalım, der mi mesela... Rahmetli İlkkılıç’ın beyin ölümünden sonraki -birkaç saat için dahi olsa- verdiği hayat mücadelesini nereye oturtacağız mesela, ölüm mü yoksa yaşam mı statüsüne koyacağız mesela... İtiraf ediyorum bunlar çetrefilli konular, birbirine muhalif fikir kamplarının hemen oluşturulabileceği meseleler. İtirazım bunların hiçbirine değil. İtirazım tartışılmasına değil. İtirazım dolaylı bir itiraz. Olayın, yani fişi çekme aksiyonunun bu denli rahatlık içerisinde aktarılabiliyor olması, buz dağının sadece tepesine işaret ediyor olmasındandır, korkarım, itirazım bu noktada. Bir kavramın, bir olgunun ıcığını cıcığını çıkarıp, posa etmeyi alışkanlık haline getirmiş bir millet olarak, tartışmaları sağlıklı zeminden demagojilere dönüştürmeyi pek seven polemikçi medyaya sahip bir ülke olarak, ama en kötüsü de gördüğü her yeni şeyin üstüne atlayıp, bilir bilmez benimsemeyi seven bir insan güruhu olarak, korkarım bu konuda da çok bilinçli değiliz. İtirazım buradadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Merve Kavakçı İslam Arşivi