Öcalan'a tarihi çağrı
Benim bazen uçuk tekliflerim vardır.
Bugün de öyle bir teklif yapacağım. Yazımın başlığı o uçuk teklifi içeriyor: "Öcalan'a çağrı."
Göreceksiniz ki, sadece "çağrı" uçuk değil, çağrının içeriği, çağrıdan daha uçuk.
Ama bu uçuk teklif, tamamen boş bir kanaate dayanmıyor. Bir umut taşıyorum ve oradan yola çıkıyorum.
Umudum iki şeye dayanıyor.
Bir: Ne kadar kötü de olsa, insanın bir yerlerinde bir insanlık damarının kalabileceğine ve bir zeminde o insanlık damarının ortaya çıkabileceğine. Ben şimdi, Öcalan'da o insanlık damarının harekete geçebileceği bir zemin oluştuğuna inanıyorum.
İki: Oslo görüşmelerinde Hakan Fidan'ın, Öcalan'la ilgili olarak yaptığı değerlendirmeden yola çıkarak, hapishane şartlarının oluşturduğu "Bir başka Öcalan" bulunabileceği ümidini önemsiyorum.
Hakan Fidan'ın o sözleri şöyle:
"Hapishanede geçen on senenin ve okumanın verdiği çok ciddi bir transforme edici gücü var. Zihinsel manada çözümleme manasında onu görüyorsunuz. Ve tabi yıllar boyu belli olayları yaşamış, belli noktalara gelmiş, belli dersleri çıkarmış. Şimdi bulunduğu yerden çok daha sağlıklı, çok daha objektif, çok daha nesnel, var olan sıcak şartlardan etkilenmeyen çözümlemelere ulaşıyor. Bunu sürekli satır aralarında felsefi olarak görmek beni memnun etti. En azından orada geçen süre gerçekten verimli bir süre olmuş. Bu noktada şunu da yakından takip etmeye çalıştık belli düşünce dönüşümleri zihinsel atlamaların hangi noktadan nereye geldiğini görmek de şahsen benim düşünce olarak bulunduğum yer açısından önemliydi."
Hapishanenin transforme edici gücü... Belli derslerin çıkarılmış olması... Sağlıklı, objektif, şartları aşan çözümlemelere ulaşma... Düşünce dönüşümleri, zihinsel atlamalar... Felsefi arayışlar...
Yani "Yeni bir Öcalan profili" ümidi...
Eğer gerçekten böyleyse diyorum, Öcalan benim burada yapacağım çağrıya muhatap olacak ve benim teklifimi "uçuk" olmaktan çıkaracak simadır.
Hareketin babası odur.
Silahlı mücadeleyi o başlatmıştır.
Silahlı mücadelede bir çıkış imkânı görmüştür.
1979'lardan bugüne, çeşitli istihbarat kuruluşlarıyla ve dünya güçleriyle içli dışlı bir hareketi yürütmüştür.
Sonunda, belki de çok güvendiği dünya güçlerinin eliyle Türkiye'ye teslim edilmiştir.
12 yıldan bu yana içeridedir.
Teslim edildiği günlerde "Türkiye için görev yapmaya hazır olduğu"nu bildirmiştir.
İçeri girdikten bu yana, dışarıdaki hareket üzerinde sınırlı bir etkinliği söz konusudur.
Ama "önder" olarak nitelendiğine göre, dışarıdaki karar vericiler, onu bütünüyle dışlama tavrı sergileyememektedir.
Bugünlerde silahlı hareketin geldiği nokta, "halk savaşı" noktasıdır ve orada da, sivillerin kurban edildiği bir tırmanış söz konusudur.
Yapılan açıklamalara bakıldığında, kontrolsüz ve "cinayet işleyen" güçler de oluşmuştur.
Diyorum ki:
Eğer bu cinayetlerin altında Öcalan'ın kararı ve imzası yoksa...
Öcalan, Hakan Fidan'ın dediği gibi ciddi dönüşümler yaşamışsa ya da "Bu savaşı bitirse bitirse Öcalan bitirir" şeklinde hemen tüm Kürt siyasetçilerin dilinde dolaşan kanaat doğru ise...
Ve Öcalan, kendisine yeni bir tarih oluşturma gibi bir noktaya gelmişse, hiçbir kişisel hesap yapmadan devreye girmesi gereken bir zamanı yaşıyor Türkiye...
"Bebek katili" tanımlamalarını hatırlıyorum. Gazetelere kurşunlanmış bebek fotoğrafları yansımıştı o zamanlar. Ve şimdi, yine katledilmiş bebekler var.
Öcalan ve bebek cesedi daha kaç yıl yan yana basılacak?
PKK'nın babasına sesleniyorum:
-Net olarak bir çağrı yap. Silahlı tüm militanların Türkiye'yi terk etmesini, silahları bırakmasını, artık bir tek cinayet işlenmemesini söyle.
Böylece PKK nezdinde hem kendi önderliğini sınamış hem de o önderlik hâlâ devam ediyorsa, yeni bir tarih yazmış olursun.
Hakan Fidan Oslo'da diyor ki:
"Hükümetin çok ciddi niyeti var. Bu iyi niyeti Türkiye'deki reel şartların izin verdiği ölçüde hayata geçirmeye, realize etmeye çalışıyor."
Haydi Öcalan, bir hamle yap, hükümetin elini rahatlat.
Söz veriyorum, bu çağrıyı yaptığında Öcalan'ı kutlayacağım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.