Milletin sahipleneceği bir anayasa şart
Yapılan açıklamalara göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi yeni çalışma döneminde “ilk iş” olarak yeni bir anayasa yapmayı gündemine alacak. Yeni bir anayasa hazırlanması, ama bunun gerçekten ‘yeni ve tam anlamıyla sivil’ olması, milletin içten gelen bir talebidir. Çünkü millete sorulduğu her imkân ve fırsatta bu talep dile getirilmiş ve ortaya konulmuştur.
Avrupa Birliği üyeliği yolunda ilerleyen ve bu konuda görüşmeler yapan Türkiye’nin hâlâ 1980 darbesi sonrasında hazırlanmış ve zorla millete tasdik ettirilmiş bir “darbe anayasası” ile yönetiliyor olması kabul edilebilir bir durum değildir. Her ne kadar 1982 darbe anayasasının onlarca maddesi değiştirilmiş ve kısmen “sivil” hâle getirilmişse de temel anlayışı ve yapısı değişmemiştir. Dolayısı ile kökten ve tamamen değiştirilmedikten sonra mevcut anayasanın sivil hale gelmesi mümkün değil.
İyi de hazırlanması kararlaştırılan ‘yeni ve sivil anayasa’ nasıl olacak? Her ne kadar TBMM’de temsil edilen partiler “Yeni dönemde ilk gündem maddesi anayasa olsun” demiş olsa da, hazırlanacak olan anayasanın ‘muhteva’sı en azından şimdilik konuşulmamıştır. Her fırsatta ifade etmeye çalışıyoruz, yine tekrarlayalım: Yeni anayasa, 1982 anayasasını aratmamalı. “Böyle bir tehlike var mı?” sorusu akla gelebilir. Günümüz şartlarında böyle bir tehlike yok gibi görünse de, tedbirli ve ihtiyatlı olmakta fayda var. Mutlak surette, ‘eski’yi aratmayacak, gerçekten sivil ve milletin sahipleneceği bir anayasa yapılmalıdır.
Her konuda olduğu gibi bu noktada da geçmiş tecrübelerden istifade etmek lâzım. Geçmiş yıllarda çok daha güzel anayasalar yapmış ve uygulamış bir milletiz. İşin ehli olan uzmanlar, meselâ 1921 Anayasasını [Teşkilât-ı Esasîye Kanunu] “hazırlanışı ve kabul özellikleri bakımından Osmanlı-Türk anayasacılığının en demokratik, belki de tek demokratik örneği” saymışlardır. (Bakınız: http://www.anayasa.gen.tr/1921ay.htm) O halde 2011 yılında çok daha iyisini yapabiliriz ve yapmalıyız.
Geçmiş yıllardaki tecrübelerden istifade etmemiz gerektiğini hatırlatan uzmanlardan biri de geçtiğimiz günlerde “İslâm ve Osmanlı Hukûku Külliyâtı”nın ilk cildini yayınlayan Prof. Dr. Ahmet Akgündüz oldu. Osmanlı Araştırmaları Vakfı merkezinde düzenlenen ‘tanıtım toplantısı’nda konuşan Prof. Akgündüz, “Temenni ediyoruz ki yeni anayasa çalışmalarını yapacak olanlar, Osmanlı’da uygulanan sistemi anlamak için bu esere de baksınlar. Bütün dünya Osmanlı sistemini incelediğine göre, yeni anayasa yapacak olanların bu esere bakmasında bir zarar yok, aksine istifade ederler” dedi.
Gerçekten de Osmanlı tarihi bizim için ders alınacak örneklerle dolu değil mi? Osmanlı’nın “yetmiş iki buçuk millet”i nasıl olup da 600 yıl birlik ve beraberlik içinde tutabildiği incelenmeye, araştırılmaya ve ders alınmaya lâyık değil mi? “Anayasa hukukçuları” bilse de bilmese de, Osmanlı ve İslâm tarihinde uygulanmış ve bugün de büyük ölçüde uygulanabilir kanunlar vardır. Ne yazık ki bu konular yeterince bilinmiyor. Nitekim Hollanda İslâm Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Akgündüz, bazı “anayasa hukukçuları”nın bu noktada ‘cahil’ olduklarına şahit olduğunu hatırlattı.
Temennimiz, milletin değerleriyle çatışmayan, milletin gönülden ve samimi olarak sahipleneceği bir anayasa hazırlanması... Sivil ve demokrat bir anayasa noktasında çok geç kalındı, daha fazla geç kalmaya Türkiye’nin tahammülü kalmadı...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.