Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Yeni Anayasa...

Yeni Anayasa...

Siviller, bu işi başarmalıdır!Meclis, bugün açılıyor... Gündem, hayli yoğun... BDP’liler bugün Meclis’e gelecekler ve “yemin” edecekler... Gündemde “Sınırötesi Harekât Tezkeresi” de var...
Bu da “Meclis’in onayı”na sunulacak... Ardından, “içtüzük değişikliği” gelecek gündeme...
Bayan milletvekilleri”nin, “pantolon” giyebilmelerine de imkân sağlanacak...
CUNTA ANAYASASI ÇÖPE!
Bütün bunlar, elbette önemli konular... Ama, “Yeni Meclis”in en önemli gündem maddesi, elbette “Yeni Anayasa” olacak... “Yeni” ve “sivil” bir anayasa yapmak, herhalde bu Meclis’e nasip olacak.
Çünkü, Türkiye’de; 1924 Anayasası da dahil, 1961 ve 1982’de yapılan anayasalar, “askerler” tarafından hazırlandı!..
Tamam, “Kurucu Meclis”ler, “Danışma Meclisleri” oluşturuldu ama, bu meclislerde görev alanların gözleri ve kulakları, sürekli “askerlerden gelecek talimatlar”daydı!
Yani, askerler “dikte” ettiler, onlar da “emir ve görüşlere uygun” bir anayasa hazırladılar!..
Şöyle denilebilir;
“Ama 1982 Anayasası referanduma sunuldu ve halk tarafından yüzde 92 oyla kabul edildi...”
Doğru, kabul edildi.
Ama halk, o anayasayı; “Evren cuntası bir an önce gitsin!” diye onayladı...
Kaldı ki, o oylamanın nasıl “şaibeli” olduğu da, ayrıca tartışılır.
Bunun da ötesinde;
Her oylamanın “sağlıklı” olduğu, herhalde iddia edilemez!..
Eğer öyle olsaydı;
Tunus eski Devlet Başkanı Zeynel Abidin bin Ali ve Mısır eski Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek, herhalde bugün “ülkelerinin başında” olurlardı!..
Öyle ya;
Onlar da, yapılan oylamalarda, “yüzde 90’ların üzerinde halk desteği” almışlar, ülkelerini “despotça” yönetmeye devam etmişlerdi!..
Ama, ne oldu?..
Onlara “yüzde 90’ların üzerinde destek verdiği” iddia edilen halk, sonunda “isyan” etti ve “diktatör”leri alaşağı etti!..
Tabiî, şunu da gözardı etmemek gerekir: “Evren cuntası” tarafından hazırlattırılan “1982 Anayasası”na yüzde 92 destek verdiği söylenen bu halk; 1983’te yapılan seçimlerde, merhum Turgut Özal’ın ANAP’ını “tek başına iktidar” yaptı!..
Peki, ne değişti de;
1982’de “Evren Anayasası”nı onaylayan bu halk, bir yıl sonraki seçimde; hem de “Evren’in baskı ve yönlendirmeleri”ne rağmen Özal’ı iktidar yaptı...
Bu seçim, bir anlamda “Evren cuntasına hayır” seçimiydi ki, sonuca Evren bile şaşırmıştı!..
Demek istiyorum ki;
“Baskı” ve “dikta” ortamlarında verilen kararlar, asla “sağlıklı” olmaz!..
Eğer öyle olsaydı;
Bu halk; Özal’ı iktidar yapmaz, 12 Eylül Referandumu’nda da yüzde 58 oy vermezdi... Dahası; şu anda da, “Sivil Anayasa” talebini bu kadar yüksek sesle dillendirmezdi!..
NE DEMEK, DEĞİŞTİRİLEMEZ!?
Bugün halk; “özgürlük”leri kısıtlayan 1982 Anayasası’nın çöpe atılmasını ve “yepyeni bir anayasa” hazırlanmasını istiyor!..
Yepyeni bir anayasa!..
Bembeyaz bir sayfa!..
Bütün mesele; “sivil anayasa”nın çerçevesinin nasıl tesbit edileceği...
Özellikle MHP’liler, kendilerinin “kırmızı çizgi”lerinin bulunduğunu ifade edip ekliyorlar: “Anayasa’nın ilk 3 maddesi değiştirilemez!”...
Hatta, mevcut anayasanın ifadesiyle; “değiştirilmesi teklif dahi edilemez!”
İyi, hoş da;
Bugün yapılmak istenen, “eski anayasayı değiştirmek” değil ki!.. Eski anayasayı değiştiriyor olsak, MHP’nin talebini dikkate almak gerekebilir... Oysa; “anayasa değişikliği” yapılmıyor, “yepyeni bir anayasa” yapılmaya çalışılıyor!..
Dolayısıyla;
Değil “ilk 3 madde”, bütün maddeler değişecek!..
Anayasa’nın tamamı “sil baştan” değişeceğine göre; “değiştirilemez” maddelerde ısrar etmek, hiç de akıl kârı değildir!..
OYBİRLİĞİ Mİ, ÇOĞUNLUK MU?
Yeni anayasa yapımında “sivil mutabakat”ın sağlanmış olması, elbette “son derece olumlu” bir gelişme...
“Çoğunluk AK Parti’de” olmasına rağmen, kurulacak “Uzlaşma Komisyonu”nda, bütün partilerin “eşit üye sayısı”yla temsil edilecek olmaları da, bir “iyiniyet” göstergesidir...
Bütün mesele; “Uzlaşma Komisyonu”ndan çıkacak kararların, “oybirliği” ile mi, yoksa “çoğunlukla” mı alınacak olacağı meselesidir!..
Önceki gün, TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in görüşlerine başvurduğu “Anayasa Hukuku Profesörleri”nin de ifade ettikleri gibi; Uzlaşma Komisyonu’ndan çıkacak kararlarda “oybirliği” şartı aranırsa, bir milim bile mesafe katedilemez!..
Bu durumda Komisyon, olduğu yerde “patinaj” yapar durur!..
Çünkü; AK Parti’nin görüşü başka, CHP’nin görüşü başka... MHP’nin görüşü farklı, BDP’nin görüşü farklı!..
Hepsinin ayrı hassasiyeti var!..
Birinin “evet” dediğine, diğerinin “hayır” demesi, gayet doğal...
Bu durumda;
Alınacak kararlarda “oybirliği” aramak yerine “çoğunluk” tercihine itibar edilmelidir.
Artık, bu çoğunluk “üçte iki” mi olur, “dörtte üç” mü, ona Komisyon karar verir!..
Zira, dünyanın hiçbir ülkesinde, “oybirliği” şartı yoktur... Olamaz da!..
O zaman;
“Anayasa yapılamaz!”
ERDOĞAN’IN “TEMENNİ”Sİ!
Bir diğer mesele de;
“Süre” meselesi!..
Malûm, Başbakan Tayyip Erdoğan, Makedonya’ya hareketinden önce yaptığı açıklamada; “2012’nin ilk yarısında biz bu işi bitirelim istiyoruz” şeklinde bir söz sarfetmişti...
Hemen herkesin kabul edeceği gibi, Erdoğan’ın bu sözleri, bir “temenni” ifadesidir... Yani; “Uzatmayalım, bir an önce bitirelim” demek istemiştir!..
Öyle ya;
“Partiler” ve “STK’lar” tarafından “anayasa taslakları” hazırlanmıştır... Bunlar elbette “Uzlaşma Komisyonu”na verilecek ve değerlendirilmesi istenecektir...
Meselâ, Saadet Partisi tarafından hazırlanan bir “anayasa taslağı” vardır ve dün Meclis Başkanı Cemil Çiçek’e sunulmuştur!..
Yine, Memur-Sen tarafından bir “anayasa taslağı” hazırlanmış, kamuoyunun dikkatine sunulmuştur...
22-23 Ekim tarihlerinde de tartışmaya açılacaktır.
Uzun lâfın kısası;
Bunlar gibi; birçok parti ve STK tarafından hazırlanmış bir “anayasa taslağı” vardır...
Bütün iş, “Uzlaşma Komisyonu”nun, bu “taslak”ları inceleyip, “işe yarar” olanları “madde” haline getirmesidir!..
Yani;
“Un” vardır, “yağ” vardır, “tuz” vardır, “şeker” vardır!.. Komisyon’a düşen; bunlardan bir “helva” yapmaktır!..
Erdoğan’ın demek istediği de budur!..
Gerekli “malzeme”lerin hepsi tamamsa, niye “helva” yapmaya başlamayalım ki!?!..
CHP NE YAPMAK İSTİYOR?
Ama, anlaşılan o ki;
CHP’nin elinde bir “taslak” yok...
Bu yüzden de; “ipe un serme” veya “yorgunu yokuşa sürme” taktiği uygulamaya başladılar.
CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi’nin; önceki gün ve dün sarfettiği sözleri, herhalde duymuşsunuzdur.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, anayasa değişikliği konusunda “2012’nin ilk yarısı içerisinde biz bu işi bitirelim istiyoruz” açıklaması hatırlatılarak, “AK Parti heyeti, dünkü görüşmelerde aynı şeyi söyledi mi?” sorusuna Hamzaçebi, şu karşılığı vermiş:
“Hayır. İktidar partisi heyeti, Sayın Başbakan’ın söylediğinden daha farklı şey söyledi; 1 yıllık bir süre düşündüklerini söyledi. AK Parti heyetinin, 1 yıllık süreyi önermesinin nedeni; anayasa yapımı çok ciddi bir iştir, meşru bir anayasa, arkasında halk iradesinin geniş ölçüde olduğu anayasa yapacaksak, bütün kesimlerin görüşlerinin alınması gerek, parlamentodaki sayılar yeterli değildir bunun için, 1 yıllık süreyi öngördüklerini söylediler.
AK Parti heyeti, 1 yıllık süreyi, uzun bir süre olarak değerlendirerek, masaya getirdi. ‘Bu süreyi kısa tutmayalım, 1 yıllık süre makuldür, bu sürede çalışmaları sonuçlandırırız’ görüşünü ifade ettiler. CHP olarak bu anlayışı olumlu bulduk. 1 yıllık süreyle dahi komisyonu kısıtlamanın doğru olmayacağını ifade ettik, belki 1 yılı da aşabilir ya da aşmayabilir. 1 yıllık sürede bu çalışmalar bitebilir belki bitmeyebilir de... 1 yıllık süre yetersizdir demiyorum, komisyonun çalışması, yöntemi bu sürenin yeterli olup olmayacağını gösterecektir.
Bir yıldan daha kısa süreyi düşünmek, sağlıklı bir anayasa yapmayacağız demektir. Sayın Başbakan’ın aklında uzlaşmayla bir anayasa yapmak yok. Öyle anlıyorum. Hemen, parlamentodaki parmakları sayarak, çoğunluk hesabı yaparak, biz bu anayasayı 8-9 ayda bitiririz demek, özgürlüklerden yana bir anayasayı yapmayacağız demektir. Sayın Başbakan’ın genel tarzıdır bu. Sayın Başbakan’ın bu açıklaması, anayasa yapım sürecine çok açık şekilde zarar vermiştir. Sayın Başbakan’ın aklındaki ile onun sözcülerin ifade ettikleri birbirinden farklıdır. Sayın Başbakan’a bu cümlesini düzeltmesini öneriyorum, Uzlaşma Komisyonu’na saygı göstersin.”
Kusura bakmasın ama, CHP’li Hamzaçebi’nin bu sözlerinde, hem “önyargı” vardır, hem de biraz “paranoya!”
Başbakan Erdoğan’ın, bir “temenni”sini dile getirmesini bu kadar büyütmek, hiç de iyiniyetli bir tavır değildir... Şahsen ben, bu tavrı; “minder dışına kaçma çabası” olarak değerlendirdim.
Umarım, yanılırım...
Ve dilerim, Türkiye, bir an önce “cunta kalıntısı anayasa”dan kurtulur ve “özgürlük”lere bir an önce merhaba der!..
Gelişmeleri dikkatle takip edeceğiz...
“Sivil”ler, bu işi başarmalıdır!..

Farklı bir Diyanet İşleri Başkanı
Bugüne kadar, sayın Mehmet Görmez’le birlikte “3 Diyanet İşleri Başkanı” tanıdım... Mehmet Nuri Yılmaz’ı da tanıdım, Ali Bardakoğlu’nu da... Prof. Ali Bardakoğlu, M. Nuri Yılmaz’dan birkaç gömlek üstündü... Mehmet Görmez ise, her ikisinin de fersah fersah ilerisinde...
Hem “vukufiyet” açısından, hem de “halkla kurduğu diyalog” açısından, Mehmet Görmez; bir Diyanet İşleri Başkanı’nın olması gereken yerde duruyor, yapılması gerekenleri yapıyor...
Meselâ, önceki gün Siirt’e gidip, “PKK saldırısı”nda hayatını kaybeden kadınların evine “taziye ziyareti”nde bulunmuş...
Evlerde Kur’an-ı Kerim okunmuş, sayın Mehmet Görmez de, “dua” edip; “Allah’ım, kardeşliğimizi daim eyle” dileğinde bulunmuş...
Sonra da; ölen kadınların babalarının ellerinden tutup “kardeşliğe” vurgu yapmış, onlara birer Kur’an-ı Kerim hediye etmiş ve demiş ki; “Bizi kardeş kılan inancın mensubuyuz... 3 asırdır bu topraklarda kardeşliği inşa ettik, bundan sonra da edeceğiz inşallah. Ülkemizde bu tür cinayetleri görmekten büyük üzüntü duyuyoruz, ancak insanlığımızı öldüremezler.”
İşte bu sözler ve bu tavırlar; bir Diyanet İşleri Başkanı’ndan beklenen tavırlardır... Duyup, görünce mutlu oldum...



Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi