Bizde Kaç İktidar Var?
Ülkemizde kaç iktidar var? Seçimleri kazanan AKP iktidarı tek iktidar mıdır? Onun yanında birtakım paralel iktidarlar var mıdır?
İktidar ne demektir? Güç demek değil midir?
ORDU: Eskiden siyasî iktidarın üstünde birinci güçtü. Şu anda kaçıncı güçtür bilemem ama birinci güç olmadığı belli.
İKTİSADÎ GÜÇLER: Büyük finans, büyük bankalar, Selanikli veya Müslüman para babalarının liraları.
MEDYA: Yakın zamana kadar çok büyük bir güçtü. Şu anda burnu sürtüldü.
SABATAYCI LOBİ: Onların da gücü kırıldı ama büsbütün de güçsüz değiller. Toparlanmaya, İslamî kesime sızmaya çalışıyorlar.
Şu anda dinî bir sekt veya cemaat siyasî iktidar kadar güçlü. Her geçen gün biraz daha güçleniyor. Üniversitelerde, yargıda, millî eğitimde, Diyanet'te, Emniyet/Poliste, daha birçok temel kurumda kadrolaşıyorlar.
Siyasî iktidarın başındakiler bunlardan hayli tedirgin.
Her ülkede baskı grupları olduğu gibi bizde de var.
Türkiye'de din başlı başına bir iktidardır. İslam düşmanları dinin gücünü kırmak için Müslümanları (Ümmeti) sürü sepet birbirinden kopuk parçaya, fırkaya, hizbe, sekte ayırmışlardır. Böl, parçala, hükm et...
Türkiye'deki bazı güçlerin, baskı gruplarının içine CİA, MOSSAD, ABD, İsrail, AB, Katolik Haçlılar, Protestan Evangelistler, Global liberallar sızmış mıdır?
Hassaten Müslümanların içine sızmış mıdır?
Demokrasi, seçimler tiyatronun sahne kısmıdır. Orada herkesin seyrettiği bir oyun oynanır. Kulislerde herkesin görmediği bambaşka oyunlar...
Türkiye gibi oldukça büyük bir ülke ve devlette oynanan siyaset oyunu o kadar karmaşıktır ki, binde bir değil, yüz binde bir vatandaş bile bunu bütünüyle göremez, kavrayamaz, içyüzünü bilip anlayamaz.
Sahnede açık oynanan oyunun mahiyetini anlamak bile çok zordur. Kültürü yetersiz seyircilere Hamlet piyesi seyrettirilse, oyun bittikten sonra bu konuda bir kompozisyon yazmaları istense, kaç kişi seviyeli bir metinle geçer not alabilir.
Görmek ve anlamak için sadece göz yeterli değildir. Beynin içinde büyük bir kültür birikimi olması gerekir.
Görmek başka şeydir, içyüzünü anlayıp bilmek başka şey.
1920'lerin başında Türkiye'de birtakım oyunlar oynandı, dolaplar döndü. Halk bunları anladı mı?
Cumhuriyetin kuruluşunu halka sorunuz. Her kafadan ayrı bir ses çıkacaktır.
Yorumların, açıklamaların hangisi gerçekle örtüşmektedir?
Bu ülkede bir gerçek yoktur, gerçekler vardır. Her kesimin kendi sübjektif gerçeği...
Acaba objektif gerçek hangisidir?
Türkiye sahnesinde oynanan tiyatro oyununu bütün içyüzüyle, bütün çıplaklığıyla, her veçhesiyle anlatacak biri varsa bu konuda bir kitap yazsa ne iyi olur.
*(İkinci yazı)
Haşema ve Tesettür
Orta yaşlı tesettürlü bir hanım haşemalı olduğu için oturduğu sitenin havuzuna sokulmamış, engel olan idarecileri mahkemeye vermiş.
Bu konuda birkaç yanlışlık var gibi geliyor bana.
Madem ki, tesettürlü dindar bir bayansın, ne işin var senin o bikinililerin arasında havuz safası yapmakta?
İdarecilere gelince: Sizin ne hakkınız var, o hanımı kovmaya?
Birkaç yıldan beri bir haşema modası çıktı. Varlıklı Müslüman kadınlar ve kızlar sözde tesettüre uygun uzun bir banyo elbisesine bürünüp denize veya havuza giriyorlar.
Tesettür ikidir. Birincisi vücudunu örtmek, ikincisi nâ mahrem erkeklerle ihtilât etmemek.
Müslüman hanımların, haşemayla da olsa deniz veya havuz alemleri yapmaları doğru değildir.
Haşemayla da olsa Müslüman bir hanımın yabancı erkekler arasında denize girmesi ayıptır.
Bundan iki yüz yıl önce yaşamış bir Osmanlı Müslümanına bugünkü tesettür kıyafetlerini gösterselerdi, onların çoğu için bunlar tesettür değil rezillik derdi.
Tesettür sadece başını örtmek değildir.
Başı örtülü, fakat saçlarını deve hörgücü gibi topuz yapmış. Tesettüre uymaz.
Başını örtmüş, elbisesi dar ve vücut hatlarını gösteriyor. Bu tesettür değil, anti-tesettürdür.
Bir Müslüman hanım gerçek tesettür kıyafetine bürünmüş olsa bile caddelerde meydanlarda, kalabalık yerlerde kendini teşhir edemez.
Bir kısım hanımlarımız Şeriata oldukça uygun tesettüre bürünüyor. Onları tebrik ediyorum.
Bir kısmı da başını örtüyor ama onunki gerçek tesettür değil.
Bu memlekette bir İmamet-i Kübra kurumu olsaydı, onun bir Meşihat dairesi bulunsaydı, halk tesettür konusunda uyarılırdı.
Uyarıları herkes kabul etmese bile halkın en az yüzde otuzu kabul ederdi ve bugünkü aksaklıklar ve aykırılıkların çoğu olmazdı.
Tesettür defileleri İslam'a, Şeriat'a aykırıdır.
Birileri tesettürün cılkını çıkartmıştır.
Peygamberimiz (Salat ve selam olsun ona), İslam kadın ve kızlarının saçlarını deve hörgücü gibi yapmalarını yasaklamıştır.
Saçlarını deve hörgücü gibi yapan kadınların Cennet'in kokusunu alamayacaklarını bildirmiştir.
Diyanet bu gibi konularda Müslüman kadınları ve kızları niçin uyarmıyor?
Bunca tarikat, cemaat, dernek, vakıf var. Onlar şer'î tesettürün sömürülmesine niçin karşı çıkmıyor?
İcazetli ulema ve fukaha (ne kadar kaldıysa), Sünnî ilahiyatçılar niçin "Muhterem Müslüman kadınlar ve kızlar, tesettür şöyle şöyle şöyle olur, bazılarının yaptığı gibi olmaz..." diyerek halkı uyarmıyor?
Müslüman kesimin kültürlü, medenî, ziyalı, sanat kültürlü, şehirli kişileri niçin tesettür konusunda İslamî ve şer'î bir çığır başlatmıyor?
İki türlü tesettür vardır:
İslamî/şerî tesettür.
Gayr-i İslamî şeytanî tesettür.
Gökkuşağı renklerine bürünmüş, takmış takıştırmış, süslenmiş püslenmiş sözde tesettürlü kadınlar, erkeklerin şehevî bakışlarını açık kadınlardan daha fazla çekiyor.
Böyle tesettür olur mu?
İslam'ın bir medeniyeti vardır. Türkiye'nin zengin, okumuş, yüksek tabaka Müslüman kadınlarının Avrupa kıyafetleri giymesi caiz midir?
Niçin varlıklı kadınlarımız ve kızlarımız el dokuması ve tabiî kök boyalı ipekli ve yün başörtüleri kullanmıyorlar da rengârenk Avrupaî eşarplar kullanıyorlar?
Evet niçin niçin niçin...
Yakup Kadri'nin "Çarşafa ve Peçeye Dair" harika yazısı niçin milyonlarca adet bastırılıp Müslüman kadın ve kızlara okutulmuyor?