Gelir beni yakar suya düşen kor
Serde şairlik olmasından dolayı her meseleyi şiir kabına dökerdim.
1950’lerde, 1960’larda...
Yani gençlik yıllarımda...
O şiirlerden birisinin iki mısrasıdır başlıktaki cümle:
Gelir beni yakar suya düşen kor
Düşünen baş çekmek dert çekmekten zor...
Evet ben her daim düşünen bir baş taşıdım... Onun içindir ki Demirel rahatlığına, Ecevit heyheyciliğine asla yakın olamadım...
Oldum olası çok garib bir milletiz...
Her müşkülümüzü siyasetçilerin halledeceğini sanırız... Ayrıca kendi ellerimizle diktiğimiz siyasetçileri fevkalbeşer kabul eder, başarmayacağı hiçbir mesele olamayacağı zehabına kapılırız...
Amma onlar kim?
Belki de beşinci, sekizinci hatta seksen yedinci derecede siyasetçi çırakları...
Partilerin grup toplantıları vardı geçen gün...
Maşallah mangalda kül, pencerede tül bırakmadılar elbirliği ile.
Bahçeli ne söyledi, hangi yaramıza hangi merhemi süreceğimizi işaret etti mi?
Ne gezer...
Salladı/savurdu, kesti/devirdi...
İncir çekirdeğinin yarıdan fazlası boş kaldı yine...
Kılıçdaroğlu, aldı sazı eline “deh dedi geçmedi, deh dedi geçmedi” formatına saplandı kaldı...
Zannedersiniz ki Tayyip Erdoğan’ı eline geçirirse kırk gün kırk gece dayak atacak...
Atar mı, atar...
Çünkü onun adı Kemal’dir, Tunceli yiğididir, Kürttür, Alevidir, CHP’lidir...
Tayyip tâ Güney Afrika’ya kadar kaçtı-kurtuldu...
BDP’nin mi desem, PKK’nın mı desem, KCK’nın mı desem, İsrail’in mi desem, herhangi birisinin sözcüsü Gülten Kışanak aldı eline bağlamayı... Çaldı da çaldı...
Peki neler söyledi?
Büyükleri beynine ne doldurdularsa onu döküverdi meydana...
Edeblice bir konuşma olduğu söylenebilir mi?
Estağfurullah efendim... Sanki Türkiye’nin Başbakanı kendisinin kapı uşağı... Sıvadı geçti...
İyi ki Başbakan kaçmış uzaklara... Kadın çiğ çiğ yiyecekti...
Ara sıra demokrasi, hukuk filan dedi, amma o dediklerini kendisi biliyor muydu? Biliyorsa Türkiye’yi düşman gibi telakki ederek karşısına almak ne oluyordu?
En doğrusu, Tayyip Erdoğan seyahatten dönsün, gereken cevabı versin...
Emine hanımla dünyayı fır döneceğine, idare ettiği ülkede otursun biraz da...
Amma bana ne?
Ben, çenebazlığın, düzenbazlığın, hilebazlığın, devlet idaresi olduğu kanaatinde değilim...
Şu da bir gerçek ki, Anayasa güreşi yapacak siyasi parti liderleri Tayyip Erdoğan ile kıyaslanacak gibi değiller...
Biraz insafı olan Tayyip Erdoğan yönetiminde Türkiye’nin çehresinin değiştiğini görür... İtibarının arttığını inkar edemez...
Demirel dönemini hatırlar...
Ecevit dönemini hatırlar...
Mesut Yılmaz diye bir zatın yağmur gibi yağan menfiliklerini göz önüne getirir...
Aslında beni yakan kor, duyduğum davul sesleridir...
Menfaat makamında öten davul sesleri...
Düşünen baş çekmek dert çekmekten zor oluyor böyle durumlarda...
Çekiyoruz mecburen...
Ya bu deveyi güdeceksin, ya bu diyardan gideceksin, kararına karşı “Ne güderim, ne giderim” restini koyuyorum işte...
Bana düşen vatandaşlık hissesi bu kadarcık beyler...
Delilerle robotlar gelince bir araya
Ki ortalık çarnaçar boğulur yaygaraya
İpini kıran mahluk hemen paraya koşar
Zaman şaşırır kalır, mekân döner haraya.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.