Kur'anın Re'y ve Heva ile tefsiri
DERİN vesayet rejimi, Türkiye'yi İslam'dan uzaklaştırmayı amaçlamıştı. İslam'ı büsbütün ortadan kaldıramazlarsa bozacaklar, tahrif edecekler, aslından uzaklaştıracaklar, münzel (indirilmiş) İslam'ın yerine uydurulmuş bir İslam getireceklerdi.
Bu amaçlarına yüzde yüz erişememiş de olsalar da maalesef büyük tahribat yapmışlardır.
İslam'ı kazımak veya tahrif etmek için neler yaptılar?
1. Doğru yol, cadde-i kübra, fırka-i Nâciye, Sevâd-ı Âzam, Kur'an Sünnet ve icmâ-i ümmet dini olan Ehl-i Sünnet İslamlığını sarsmaya, yıkmaya, çökertmeye çalıştılar.
2. İcazetli Ehl-i Sünnet uleması ve fukahası yetiştiren medâris-i islamiyeyi yıktılar.
3. Din işlerini Kemalist rejime bağımlı resmî bir kuruma verdiler.
4. Ezan-ı Muhammedî okumayı yıllarca yasak ettiler, okuyanlara devlet terörü uyguladılar. Lakin ezan konusunda başarılı olamadılar. 1950'de Ezan yine serbest bırakıldı. (İlle Arapça ezan okunacak denilmedi ama yasak kalkar kalkmaz Müslüman halk gerçek Ezana döndü. Bütün Türkiye'de bir tek Türkçe ezan okunan cami kalmadı. Maalesef, o zaman İngiliz sömürgesi olan Kıbrıs'ta, aşırı Kemalistlerin diretmesiyle Türkçe ezan okunmaya bir müddet daha devam edildi.)
5. Derin vesayet rejimi Türkiye Müslümanlarını Kur'andan kopartmak için "Yobaz hocalar aradan çıksın, her Müslüman kutsal kitabını kendi dilinden okusun ve kendi kafasından yorumlasın" fikrini ortaya attı. Bu, Ziya Gökalp'in ve Moiz Kohen Tekin Alp'in fikriydi. İşte bu konuda derin, ideolojik vesayet rejimi hayli başarılı oldu. Yazımın alt tarafında bu konuyu inceleyeceğim.
6. Osmanlılar ve Cumhuriyet'in ilk 40-50 yılında bütün Ehl-i Sünnet Müslümanları, çeşitliliklere ve farklı meşreblere rağmen tek bir Ümmetti. Vesayet rejimi Ümmetin içine İbn Sebe'ler, ajanlar, casuslar, provokatörler, manipülatörler, yönlendiriciler, kafa karıştırıcılar, fitne ve fesatçılar soktu ve Müslümanları böldü ve parçaladı. Bazı bölük ve parçalar birbirine düşman edildi. Ümmet birliği darmadağın oldu. Ümmet hiyerarşisi kalmadı. Sonunda ne oldu? Bugünkü manzara ve tablo ortaya çıktı.
7. Derin vesayet rejimi Müslümanları laik yapamadı ama sekülerleştirdi, din ile hayatı birbirinden koparttı.
Maddeleri çoğaltabiliriz ama bendeniz şimdi Kur'an konusunda neler yaptılar onu biraz anlatayım. Önce bazı hadîs mealleri vermek istiyorum.
*Birinci hadîs-i şerif:
"Kim Kitabullah hakkında (Kur'an hakkında ) şahsî re'yiyle söz ederse, isâbet etse bile (yorumu, sözü doğru olsa bile) hatâdadır." (Ebû Dâvud, Tirmizî Tefsir'inde).
Bu hadîsin Rezîn rivayetinde şu ilave vardır: "Kim kendi re'yi ile söz eder de hatâ ederse küfre düşer."
*İkinci hadîs-i şerif:
İbn Abbas radiyallahu anhüma Peygamberimizin (Salat ve selam olsun ona) şöyle buyurduğunuz rivayet ediyor: "Kim Kur'an hakkında ilme dayanmadan söz ederse ateşteki (Cehennemdeki) yerine hazırlansın." (Tirmizî, Tefsir)
*Üçüncü hadîs-i şerif:
"..... Kim de Kur'an hakkında re'yi ile söz ederse ateşteki yerine hazırlansın." (Tirmizî, Tefsir)
Bugün Türkiye'deki milyonlarca Müslüman, sayısı 200'e yaklaşan ve çoğunda vahim yanlışlar bulunan Kur'an tercüme, meal ve tefsirlerini okumaktadır. Yeterli ilmi, ehliyeti ve icazeti olmayan kimseler Kur'an konusunda konuşmakta, heva ve re'yleriyle, kendi kafalarından ulu orta yorum yapmaktadır.
Bu metod Afganî'nin, Ziya Gökalp'in, Moiz Kohen Tekin Alp'in ve muakkiplerinin (onların peşinden gidenlerin) metodudur.
Kur'an konusunda korkunç, dehşet verici bir disiplinsizlik ve laubalilik görülmektedir.
Sağlam din kültüründen mahrum kalmış, daha doğrusu kasıtlı ve planlı olarak mahrum bırakılmış nice Müslüman, "Men fessere'l-Kur'ane bi re'yihi fekad kefer" kaidesinden bîhaberdir.
Kur'an tercümesi, meali, tefsiri (Nadir istisnalar dışında) ticaret konusu olmuştur.
(Allah rızası için tefsir, meal ve tercüme yapan; bunu yapmak için yeterli ilme, ehliyete, icazete sahip bulunan müfessirleri, ulema ve fukahayı tenzih eder, hürmetlerimi arz ederim.)
Ehliyeti, icazeti, liyakati, yeterli kisbî ve vehbî ilmi olmayan kişilerin Kur'an tercümesi ve tefsiri yapmaya cür'et etmeleri ne büyük bir cinnet ve felakettir.
Kur'an İslam'ın, Şeriatın ana kaynağı ve temelidir ve maalesef onun yorumu ayağa düşürülmüştür.
Bu işte reformcu, Kemalist, mezhepsiz, telfik-i mezahipçi, Afganîci, Abduhçu, Reşid Rızacı, Fazlurrahmancı, light/ılımlı İslamcı, İslam Protestanlığı taraftarı, BOP'çu kişi ve kliklerin de büyük rolü olduğunu iddia ediyorum.
Bir yandan derin ve vesayetçi rejimin adamları, öte yandan dinde reform isteyenler.
Ehl-i Sünnet Müslümanları iki ateş, örs ile çekiç arasında kalmıştır.
"Dinimizin birinci kaynağı Kur'an, ikinci kaynağı Sünnet değil mi? Öyleyse al eline bir Kur'an tercümesi, bir de hadîs külliyatı ve kendi kafana göre konuş, yorum yap, hüküm çıkart..." Bundan daha yanlış bir metod olamaz. Yukarıda zikr ettiğim hadîslerde, böyle yapanların Cehennemlik olduğu bildirilmektedir.
Kur'anın emirlerini, yasaklarını, öğütlerini öğrenmek için ehliyetli ve icazetli ulema ve fukahanın kitaplarını okumak gerekir.
Peki hiç Kur'an tercümesi, meali, tefsiri okunmasın mı?
Böyle bir şey demedim.
Okunsun ama ehliyetli, liyakatli, icazetli müfessirlerin, ulemanın, fukahanın hazırladığı kitaplar okunsun.
Hiçbir Müslüman, kendi re'yi ve hevası ile, kendi kafasından Türkçe tercüme ve tefsir ile Kitabullahı yorumlamaya, ondan din hükmü çıkartmaya yeltenmesin, böyle bir edepsizlik yapmasın.
Peygamberimiz ne buyuruyor. İlmi ve ehliyeti olmadığı halde sözünde, yorumunda isabet eden bile günaha girmiş olur.
Yirminci asrın büyük alimi merhum Şeyhülislam Tokatlı Mustafa Sabri efendi hazretleri, Cumhuriyetin ilk on beş yılında Kur'an Tercümesi devrimi yapıldığı zaman sürgünde bulunduğu Mısır'da "Mes'eletü Tercümeti'l-Kur'an" adıyla bir kitap kaleme almış ve Ankara rejimini çürütmüş ve tenkit etmişti. (Arzu eden Bedir Yayınevi'den tercümesini temin edip okuyabilir. 0212/519 36 18)
Derin vesayet rejimi İmamet-i İslamiyeyi yıktı, Ümmet birliğini ve hiyerarşini yıktı.
Bu yıkımda ve tahribatta birtakım reformcuları kullandı. Ağacı kesip deviren baltanın sapı, ağaç dalından yapılırmış.
Yıllardan beri Türkiye'de Ehl-i Sünnet İslamlığını yıkmak, onun yerine Siyonistlerin, Haçlıların, ABD'nin, AB'nin istediği ılımlı bir İslam getirmek için çalışıyorlar.
Açık konuşayım: İslam'ı tahrif etmek istiyorlar.
Müslümanları, icazetli Sünnî ulemanın, fukahanın, mürşidlerin yolundan ve izinden ayırıp Afganîlerin, Abduhların, Reşid Rızaların (üçü de Farmasondur), Fazlurrahmanların, Moiz Kohenlerin (nâm-ı diğer Tekin Alp) çıkmaz sokaklarına saptırmak istiyorlar.
Ehl-i Sünnet İslamlığında, itikatta iki imam, fıkıhta dört imam vardır, bunlar usûlde bir ve beraberdir. Reformcular ve vesayet rejimi ajanları her Müslümanı kendi başına imam yapmak istiyor.
Bu memlekette Süryanî, Ermeni, Rum Ortodoks, Musevî cemaatlerinin bağımsız ruhanî başkanları, bağımsız kilise teşkilatları vardır ama çoğunlukta olan Sünnî Müslümanların bağımsız din teşkilatı yoktur. Başlarında bir İmam-ı Kebir, bir Emîrü'l-mü'minîn yoktur.
Büyük Müslüman kütlelerin beyinleri öylesine yıkanmıştır ki, onların çoğunda İmam, Emîr, biat kavramı bile yoktur.
Müslümanlar tek bir Ümmet olmaktan çıkmış, birbirinden kopuk, kimisi birbiriyle çatışan, birbirini sevmeyen, işbirliği yapmayan, müşterek bir plan ve programa sahip olmayan bir cemaatler, tarikatlar, hizip ve fırkalar, klik ve gruplar yığınına dönüştürülmüştür.
Müslümanların kendisine biat ve itaat edilen, emirleri yerine getirilen tek bir İmamı olmadığı için itikatta bozukluklar başlamış, namaz terk edilmiş, halk şehvetlerine uymuştur. Bütün bu hengâme içinde korkunç bir din sömürüsü yapılmaktadır.
Ümmet birliği şuuru gitmiş, onun yerini cemaat ve hizip asabiyeti, militanlığı, fanatizmi almıştır.
Şu hale bakınız:
İslamda kader yoktur diyen ilahiyatçılar var.
Kur'an Yahudileri İslam'a çağırmıyor diyeni var.
Kur'an Hıristiyanları İslam'a çağırmayan diyeni.
Kimisi şefaati inkar ediyor.
"Allah gerçek bir Janustur" diyen İranlının kitapları Müslüman gençliğe okutuluyor. (Janus iki çehreli bir Roma putunun adıdır. Allah'ı herhangi bir şeye, hele bir puta teşbih etmek küfürdür.)
Bu adamın kitapları Diyanet kitap evlerinde bile satılıyor.
İslamda tesettür yoktur. Tesettür bize Yahudilikten geçmiştir deyen ilahiyatçıyı da gördük.
Ramazan'da bazıları bas bas İslam'da teravih namazı yoktur diye bağırmadılar mı?
Peygamberimizin (Salat ve selam olsun ona) Sünnetini inkar edenleri bile gördük.
Derin ve ideolojik küfür İslam'ı içinden yıkma kararı almıştı. Bir an bile durmadan bunu hayata uyguluyorlar. Ramazan'da Malatya'da bir vekil imam Cuma hutbesinde Şeriattan ve Hilafetten bahs edilince ne oldu? Adamcağızı minberden indirdiler ve imamlıktan attılar.
Bu memlekette kaç şuurlu Müslüman var?
Yeni Ceza Kanunundan zina suçu çıkartılınca kaç kişi protesto etti?
Allah Kur'anın ve İslam'ın koruyucusudur.
Biz Müslümanlar dinimize, imanımıza, Kitabımıza, Sünnete, Şeriata sadık olmaz, bu konudaki vazifelerimizi yerine getirmezsek vebal altında kalır, cezalandırılırız.
Evet, Kur'anı kendi re'y ve hevasıyla yorumlayanlar büyük günaha girmiş olur. Müslümanları bu konuda uyarmak gerekir.
En büyük imamlar ve müfessirler bile böyle yapmamıştır.
Kur'an ya Kur'an ile, yahut Sünnet ile, usulüne göre yorumlanır.
On dördü kesbî (çalışarak elde edilen), on beşincisi vehbî (Allah'ın muhlis ve sadık âlim kullarına verdiği) ilme ve din alimi, fakih, müfessir icazetine sahip bulunmayan bir Müslüman kendi re'yi ve hevasıyla Kitabullahı yorumlayamaz, ondan hüküm çıkartamaz.
İcazetli alimler ve müfessirler de Kur'anı kendi re'y ve hevalarıyla yorumlamazlar.
Kur' an salt akılla değil, nakille yorumlanır.
Kur'ana hürmet edelim.
Kafirlerin, münafıkların, şeytanın, nefsimizin tuzaklarına düşmeyelim.
Din sahasındaki kaosa ve anarşiye karşı çıkalım.
Cahillerin ve ehliyetsizlerin Kur'an konusunda kendi re'yleriyle konuşmamalarını söyleyen, böyle yapanları Cehennemle korkutan Peygamberimize kulak verelim ve ona itaat edelim.
Kur'an nimetine küfranda bulunmayalım.