Anayasa Sürecinde Diyalektik Yaklaşım
İnsanlığın önderi Hz. Muhammed (as) diyaloga önem verirdi.
Bu diyaloglarında bireysel özelliklere ve farklılıklara çok dikkat ederdi.
Muhatabını dikkatle süzer, onun sosyal ve kültürel konumuna uygun strateji takip ederdi.
Bir gün kendisine aile problemiyle gelen bir kişiyle yaptığı diyalog; siyasetçilere, toplum önderlerine ve lider kadrolara ders olacak niteliktedir.
***
Bir bedevi (çölde, kırsal kesimde yaşayan köylü), eşinin doğurduğu siyah çocuğun kendisinden olmadığını iddia ederek Rasülullah’a müracaat etmişti:
"Benim eşim siyah bir çocuk doğurdu. Ben bu çocuğu reddetmek istiyorum" dedi.
Efendimiz; "Senin develerin var mı?" diye sordu.
Bedevi: "Evet" deyince, Hz.Peygamber sorularına devam etti:
"O develerin renkleri nasıldır?"
"Kırmızıdır."
"Bunların içinde beyazı siyaha çalan boz deve de var mı?"
"Evet, onların içinde boz renkli develer elbette vardır."
"Öyleyse, bu boz renklerin nereden geldiğini düşünüyorsun?"
"Ya Rasûlallah bu soyunun damarıdır, ona çekmiştir."
Bu cevap üzerine Kainatın Rehberi:
"İşte, bu siyah çocuk da eski bir soy köküne çekmiştir (yani ona benzemiştir)."
buyurarak diyaloga son noktayı koydu.
Görüldüğü gibi, Hz. Muhammed aleyhisselam burada, peygamberlik otoritesini kullanmamıştır.
Diyebilirdi ki: "Hayır, ben Allah'ın Elçisi olarak söylüyorum ki, bu senin çocuğundur; onu kabul edeceksin!.."
Böyle demedi; bedevînin anlayacağı bir dilden konuştu.
Bâdiyede, çölde, kırsal kesimde yaşadığı hayattan bir benzetme yaparak bedevinin kendi tecrübesinden, kültüründen faydalandı.
Onun aklî seviyesini, sosyal statüsünü dikkate alarak konuştu.
Muhatabının kabul edebileceği ikna edici bir üslûp benimsedi.
Bir nevi, diyalektik metot kullandı.
Sonuçta, vereceği hükmü bizzat bedevîye söylettiren bir yöntemle problemi çözdü.
***
Onun izinden gidenler de buna dikkat etmeliler.
Her şeyde olduğu gibi, Anayasa çalışmalarında da böyle bir yöntem önemlidir.
Mevcut Anayasa’nın devamını isteyen ve sistem adına bundan nemalananlar, elbette bu süreci sabote etmeye çalışacaklardır.
Bu konuda kendisine büyük görev düşen TBMM Başkanı Cemil Çiçek’le Parti kurmayları, rehber olarak kabul ettiklerine inandığım Peygamber Efendimizin bu yöntemini mutlak hayata geçirmeliler.
Muhataplarıyla görüşüp konuşurken kendi düşüncelerini onlara kabul ettirme yerine, onların reddetmeleri mümkün olmayan bir üslûpla diyaloglarını sürdürmeliler.
Sonuçta hepimiz insanız ve insanlık değerleri ortaktır.
Dünya standartlarında evrensel ilkeler de bellidir.
Herkesin kabul ettiği kişi hak ve özgürlükleri ise, inkâr edilemez gerçeklerdir.
O halde?!
Anlaşılabilecek ve kabul edilebilecek esaslar, o kadar çok ki!
Bunların dışında kalanları da, yine bu esaslar doğrultusunda muhataplarınıza kendi dilleriyle tasdik ettirdiniz mi, mesele çözülmüş olur.
Peki, iş bu kadar kolay mı?
Elbette zor, ama imkânsız değil.
***
Zoru başarmak; inanç ve kararlılık gerektirir.
Çoğunluğun göstereceği iyi niyet, ihlâs ve samimiyet; bu başarının en büyük güvencesi olacaktır.
Azınlıkta kalanlar ise, istisna hükmündedir.
İstisnalar kaideyi bozmaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.