Türban ve pantolon... 4 partiden 4 cesur kadın aranıyor!
Olayı biliyorsunuz... “Meclis İçtüzüğü”nde herhangi bir “yasaklayıcı hüküm” bulunmamasına rağmen, “kadın”ların “etek-ceket” giymeleri “mecburiymiş” gibi bir anlayış yerleştiğinden, CHP Milletvekili Şafak Pavey, Meclis’e “etek-ceket” giyerek gelmiş ve dolayısıyla “protez bacağı” ortaya çıkmıştı.
Bu durum, Şafak Pavey’in şahsında; bütün “kadın”lara ve hatta bütün “insan”lara yapılmış bir “zulüm”dü!.. Partiler bir araya gelip, dediler ki; “Meclis İçtüzüğü’nü değiştirip, bu zulme son verelim... Kadın milletvekilleri, Meclis’e pantolon giyerek de gelebilsinler!”
“Mutabakat” sağlandı ve “içtüzüğü değiştirmek” için bir adım atıldı...
11 Ekim günü, Anayasa Komisyonu’nda, tam “içtüzük değişikliği” görüşülecekti ki, BDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder son anda bir “önerge” verdi...
Sırrı Süreyya Önder, önergesinde özetle diyordu ki;
“Genel Kurul salonunda yer alan milletvekilleri, bakanlar, TBMM teşkilat memurları ve diğer kamu personelinden erkekler ceket ile pantolon giyer, kadınlar ise tayyör, ceket ve pantolon giyer, dini inancının gerekli kıldığı başörtüsünü takabilir.”
Gazetecilere de dağıtılan önergenin gerekçesinde ise; “Bu değişiklikle toplumsal ve sosyal adaletsizliğin giderilmesi, dini inancı gereği başını örtme mecburiyeti hisseden ve böyle inanan kadınlara din ve vicdan özgürlüğü çerçevesinde imkan tanınmasının amaçlandığı” belirtiliyordu...
BDP, “kravat takma mecburiyeti”ne son verilmesini de istiyordu.
BDP’nin bu önergesi üzerine; AK Parti, “kendi verdiği içtüzük değişikliği teklifi”ni geri çekti... Hatta AK Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş, BDP’nin girişimi için “provokasyon” ifadesini kullandı!..
Ondan sonra, tartışmalar başladı.
BDP VE AK PARTİ’YE ELEŞTİRİ
Gazeteler, bu olayı;
“Pantolon, türbana kurban edildi!.. İşe türban karışınca pantolona özgürlük rafa kalktı” başlıklarıyla vermeye ve bir yandan BDP’yi, bir yandan da AK Parti’yi eleştirmeye başladılar.
BDP’yi, “pişmiş aşa soğuk su katmak”la suçlarken, AK Parti’yi de “cesur davranmamak”la itham ettiler.
BDP için diyorlardı ki;
“Tam da Meclis’te yeni anayasa için bir mutabakat sağlanmışken, müzmin bir anlaşmazlık konusu olan başörtüsünü gündeme getirmek, uzlaşma ortamını dinamitlemekten başka bir şey değildir!”
AK Parti’nin de; “oynamak istemeyen gelin” gibi; “yerim dar, yenim dar” bahanesine sarıldığını söyleyen çevreler; “BDP’nin önergesi”ne destek vermeyerek, AK Parti’nin, “büyük bir fırsatı kaçırdığını” ifade ettiler.
“Peki, AK Parti bunu niye yaptı?”
Soruya verilen cevaplar şöyleydi:
“Öne sürülen ‘provokasyon’ gerekçesi inandırıcı gelmeyince, insanın aklına bir başka ihtimal geliyor:
AK Parti, Meclis’te türban yasağını kaldırma şerefinin BDP’ye kalmasından rahatsızlık mı duydu acaba?.. BDP’nin bu çıkışının dindar Kürtlerin BDP’ye karşı duyduğu sempatiyi artıracağından mı korktu?..
Doğrusu eğer hesap buysa, çok yanlış bir hesap yapmış olurlar.
Eğer AK Parti önergeyi desteklemiş olsaydı, böyle bir şerefi BDP’ye bahşetmiş olmakla daha da itibar kazanırdı.
Oysa bugün içine düştüğü durum, bu sorunun halli için ortaya çıkan bir fırsatın kaçmasına sebep olan bir partinin durumudur!..”
AK Parti, iddia edildiği gibi; bu işin gerçekten de “BDP’ye yarayacağını” düşündüğü için mi çekti önergesini?..
Yoksa, başka bir “endişe” mi var?..
ÖZAL’IN YAPTIĞI DEĞİŞİKLİK
13 Ekim akşamı, M.Ali Birand’ın “32. Gün”ünde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ı dinlerken; bu “endişe”nin BDP’den değil, “Anayasa Mahkemesi”nden kaynaklandığını anladım.
Bülent Arınç diyordu ki;
“Rahmetli Özal zamanında ‘üniversitelerde dini inanç sebebiyle başörtüsünü kullanmak serbesttir’ diye bir madde çıktı. SHP o zaman Anayasa Mahkemesi’ne gitti. Anayasa Mahkemesi haklı olarak, ‘Laik bir ülkede dini bir kuralı hukuk kuralı haline getiremezsiniz. Yani dini sebeplerle bir konuyu yasa kuralı haline getirip herkes için uygulanabilir bir hale koyamazsınız’ dedi.
Yani, “laikliği önceleyen bir anlayış”la bunu iptal etti.
Bir veya iki sene sonra Özal, iptal edilenin yerine koymak üzere bir düzenleme yaptı. ‘Yürürlükteki mevzuata aykırı olmamak kaydıyla kılık kıyafet serbesttir.’
Bu da yine aynı kanunun ek maddesi. SHP yine boş durmadı, bugünün CHP’si gibi Anayasa Mahkemesi’ne koştu gitti. Anayasa Mahkemesi bunu anayasaya ve laikliğe aykırı görmedi.
Bu madde halen duruyor.”
Arınç’ın bu sözleri üzerine, Birand; “Yani, hiçbir engel yok diyorsunuz” deyince, Arınç şunları söyledi:
“Şu anda yok ama yıllarca bir sıkıntı haline geldi... Özellikle 28 Şubat sürecinde!”
YASAK YOK, DAYATMA VAR!
Gündemde “başörtüsü” ve “pantolon” olur da, bu konuya girmemek olur mu?..
Birand, “pantolon” olayını sorunca, Arınç dedi ki; “Meclis’te kıyafet konusu içtüzükte yazılıdır... 56. maddede, başörtüsüyle girmenin yasak olduğuna dair ir hüküm yoktur... 56. madde kalktı ama, başörtüsü kaldı!..”
Meclis’te, Meral Akşener ve Güldal Mumcu’nun Meclis Başkanvekili olduğunu anlatan Arınç, tüzükte “Başkan, beyaz kelebek kravat ve siyah yelek üstüne siyah yelek giyecek” ibaresi bulunduğunu, burada erkek ya da kadın ayrımı yapılmadığını bildirdi.
Arınç, bir zamanlar Meclis Başkanvekilliği yapmış olan Nermin Neftçi’nin bu kıyafeti giyip, “kelebek kravat” taktığını belirterek; Akşener ve Mumcu’nun bu kıyafeti giymeyeceklerini söylediklerinde kendilerinin de bunu desteklediğini söyledi...
“Kamuda görev yapan kadın memurlar” için yönetmelik değişikliği yapıldığını ve “etek giyme mecburiyeti”nin kaldırıldığını belirten Arınç, kadın memurların pantolon giyebildiklerini söyledi.
Yani, “yasak yok”tu ama,
“Dayatma” vardı!..
ARINÇ’IN ASIL ENDİŞESİ!
Tamam da, “mevcut durum”da AK Parti’nin tavrı ne?.. “BDP’nin önergesi”ne niye karşı çıktı, endişesinin kaynağı ne?..
Arınç; hem “endişe”lerinin kaynağını, hem de “ne yapılması” gerektiğini şöyle açıkladı:
“Şimdi söylenen şudur: Anayasada alt yapısı olmadıkça, Anayasa Mahkemesi’nin eski kararları ortada durdukça, yeni anayasada özgürlük alanlarını genişleten bir uygulamayı bizzat anayasanın içine koymadıkça böyle bir hüküm yanlış anlaşılır.
Anayasa Mahkemesi’ne giderse iptal edilebilir, tartışma konusu olur.
485 milletvekilinin katıldığı, 411’inin evet oyu verdiği bu uygulamayı Anayasa Mahkemesi 4 sene evvel iptal etti... Bu da ona benzer bir düzenleme halini alırsa Türkiye’de yeni bir tartışmaya yol açar.
Önce anayasada özgürlük alanını genişletelim. Olduğu kadar genişletebilelim ki Anayasa Mahkemesi’ne de yorum yapma imkanı verelim.
İkincisi aynen başörtüsünde olduğu gibi pantolon giymede de bir yasak yok. Şu anda Meclis Başkanı Sayın Çiçek bir yayın yapsa ve ‘İsteyen bayan milletvekillerimiz pantolon giyebilirler’ dese, bu içtüzüğe aykırı olmaz. Ben olsam yapardım.
‘Giyebilirsiniz arkadaşlar, içtüzüğümüz bunu yasaklamıyor’ derdim.
Belki dememiz lazım. Artık bu yorumları daha özgürlükçü bir anlayışla yapmamız lazım. Onu komisyona çekelim, komisyon yeni anayasa çalışmalarını da dikkate alarak bunu yeni düzenleme olarak getirsin.”
Herkes gibi, benim de Arınç’ın sözlerinden anladığım şu: “Meclis İçtüzüğü”nde “başörtüsü”nü de, “pantolon”u da yasaklayan bir madde yok!..
Bu, bir “yorum” meselesi!..
Malûm, Bülent Ecevit, 1999’da “olmayan bir hüküm”den yola çıkarak; Meclis’e “başörtülü” olarak gelen Merve Kavakçı’nın yemin etmesini engellemiş, hançeresini yırtarcasına höykürmüştü;
“Bu kadına haddini bildirin!”
Bildirmişlerdi!..
Demek oluyordu ki;
“Olgu” başka, “algı” başka!..
Bazı durumlarda; “kanun, yönetmelik veya içtüzük” yetmiyor, bir de “laiklik bekçileri” var ki, maalesef onların dediği oluyor!..
AK Parti de, sanıyorum bu “laikçi histeri”den endişe ediyor... “AK Parti’yi kapatma gerekçesi” olarak da gösterilen “yeni bir kaos”a yol açmak istemiyor!..
İstiyor ki; “yeni anayasa”da “özgürlük alanları” daha da genişletilsin ve dolayısıyla “insanların kılık-kıyafeti” ile uğraşılmasın!..
İyi de; “bir yıl daha” beklemek zorunda mıyız?.. CHP milletvekili Şafak Pavey, Meclis’e, bir yıl daha “etek”le gelmeye devam etmek mecburiyetinde mi?..
Elbette hayır!..
İşte Arınç söyledi:
“Meclis İçtüzüğü’nde; aynen başörtüsünde olduğu gibi, pantolon giymede de herhangi bir yasak yok!”
O halde?..
Buyrun; ister “başörtüsü” ile, ister “pantolon”la gelin!.. Engel yok!..
“Üniversite”de de yok!..
“Meclis”te de yok!..
ERDOĞAN: GERMEYİN, YAPIN!
Bu konu, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da gündemindeydi... Dün Kızılcahamam’da yapılan “AK Parti İstişare ve Değerlendirme Toplantısı”nda; “Türkiye’nin son 9 yılı”nı anlatan ve bir anlamda “9 yılın hesabını veren” Erdoğan, “BDP’nin önergesi”nden de söz etti...
BDP’nin, “AK Parti’yi nasıl köşeye sıkıştırırız”ın hesabında olduğunu söyleyip; “Bu iş konuşulmaz!.. Bu iş yaşanır, yapılır!.. Biz bunu yapıyor ve yaşıyoruz” dedi ve ekledi:
“Son hafta içerisinde bakıyorsunuz bir grup çıkıyor... Hemen, pat bir önerge sunuyor; öyle bir derdi yok!.. Öyle bir derdi olsa zaten olması gerekeni de yapar!.. Kaldı ki,
Buna mani bir hal de yok.
Madem böyle bir şeyi istiyorsun, yola çık yap, mani bir hal yok.
Benim başörtülü kardeşlerimi niye istismar ediyorsun?
Yapacaksan yap, gelsin girsinler.
Senin böyle bir derdin yok ki!
Dini Zerdüştlük olan bir anlayışın böyle bir derdi olabilir mi? Dert istismar!”
Bu sözdeki “BDP eleştirisi”ni bir yana bırakacak olursak, Başbakan Tayyip Erdoğan da, aynen Bülent Arınç gibi diyor ki;
“Mani bir hâl yok!”
Yani, eğer Meclis’e “başörtülü” olarak gelmek istiyorsan gel!..
Konuşup da, ortamı germe!..
Yapacaksan, yap!..
BU İŞİ 4 KADIN ÇÖZER!
Erdoğan ve Arınç’ın sözlerinden sonra, düşündüm de; CHP’li Şafak Pavey, bir gün “pantolon” giyerek, meselâ BDP’li Emine Ayna veya Leyla Zana da, başlarına bir “örtü” takarak gelseler, acaba nasıl olur?..
Dahasını da düşündüm...
Onlara “destek” olmak, “dayanışma” içinde olduklarını göstermek için, bir AK Partili ve MHP’li kadın milletvekili de; aynı gün, aynı saatte “başörtülü” gelseler, acaba ne olur?..
Herhalde kıyamet kopmaz!...
Sadece ve sadece “olmayan yasağı delmiş olurlar” ki, ben, “alkışlanacaklarından” eminim!..
Eğer “demokratik hak”larını kullanıp da, böyle bir “eylem” yaparlarsa var ya; hem “Türkiye”nin, hem de “kadın”ların önünü açmış olurlar!..
İşte, manzara ortada...
Bu iş konuşuldukça, “gerilim”e yol açıyor... Gerilime son vermenin tek yolu, “uygulama”ya geçmektir!..
Ben inanıyorum ki;
Bu işi, “4 partiden 4 kadın” çözer!..
Gelin, biriniz “pantolon”la, diğer üçünüz “başörtüsü” ile gelin ve son verin “korku”lara!..
“Cesur 4 kadın aranıyor!”
Kravatsız giremezsin!
“Türban, pantolon ve kravat” tartışmaları gündeme gelince, merhum Osman Yüksel Serdengeçti’yi hatırladım...
Malûm, “kravat”ın kaynağı, “Hırvat askerleri”dir... İlk olarak, 1635 yılındaki “30 yıl savaşları”nda, Hırvat askerleri takmıştır “kravat” denilen aksesuarı!.. Daha sonra da “moda” olmuş, yayılmış dünyaya!..
İşte, şimdi taktığımız “kravat”ın hikâyesi, özetle budur... O zamanlar, Hırvat askerlerinin “üzerlerine yemek dökmemek” ve “terlerini silmek” için kullandıkları bez parçaları, bugün “medeniyet” ölçüsü... İnsanımızın; “kravat” için, “medeniyet yuları” demesi de, herhalde bu yüzden!.. Tabiî, bunu; “Cumhuriyet devriminin sembolü” olarak gören Evren gibiler de çıkmadı değil!..
Merhum Osman Yüksel Serdengeçti, “aykırı” bir adamdı... Öyle, “medeniyet”e filân pek prim vermezdi... Hele de, bu bez parçasının “Cumhuriyet devrimlerinin sembolü” olarak gösterilmesine tahammül edemezdi...
İşte bu yüzden, bir gün Meclis’e gelirken, “kravatsız” gelmiş!.. “Hoop” demişler, “Kravatsız giremezsin!”
O da, dönmüş geri... Bulmuş bir kravat!.. Ama “boynuna” değil, “beline” takıp gelmiş!.. “Bu meretin” demiş; “Boyuna takılacağına dair bir hüküm var mı?.. Ben de belime taktım!”
Yürümüş “Genel Kurul Salonu”na doğru...