Kenan Alpay

Kenan Alpay

‘Millileştirme Operasyonu’nda Bir Sosyolog

‘Millileştirme Operasyonu’nda Bir Sosyolog

Şerif Mardin’in geçtiğimiz hafta başında Neşe Düzel’e beyan ettiği görüşlerin biraz daha kritik edilmesinde fayda var. Türkiye’de genel olarak sosyal bilimlerin ama özelde sosyolojinin misyonu üzerine Şerif Mardin üzerinden bir kaç hatırlatma yapalım.

Sosyoloji, antropoloji, tarih vd. gibi sosyal bilimler Batı’da sömürgecilik ve endüstri toplumu oluşturma girişimlerinin yükselişine paralel seyreden bir tarihe ve misyona sahipler. Yükselen yeni sınıfların hem ülke içindeki hem de küresel ölçekteki çıkarlarını arttırmak ve iktidarlarını korumak için bu bilimler muhalifleri kontrol altında tutma gibi amaçlar doğrultusunda kullanılıyorlar.

Sosyal bilimler sözkonusu olduğunda genelde objektif olarak durumu tespit etmekten ibaret bilimsel bir duruşla karşı karşıya değiliz. Akademi ve aydınlar sınıfı modern dönemde siyasi, iktisadi ve askeri sınıflarla beraber iktidar bileşenleri içerisinde daha güçlü bir biçimde konumlandı. Sosyal bilimlerin imkan ve araçlarının iktidar mücadelesinin hizmetine sunulmasında Türkiye’deki aydınların rollerine değinmek yeterli olur. Ancak bunun için epeyce gerilere gidip Ziya Gökalp, Fuat Köprülü, Yusuf Akçura, Ş. Aziz Kansu vs. gibi bilim adamları üzerinden tartışmayı sürdürmeye şimdilik gerek yok. Bu isimlerin yerine Şerif Mardin, Binnaz Toprak, Nuray Mert yazıp pekala tartışmanın amacına uygun verilere ulaşabiliriz.

27 Nisan e-muhtırasıyla hız kazanan ve Kemalist askeri vesayetin devamı için örgütlenen Cumhuriyet Mitingleriyle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin krize sokulduğu dönemde neler olmuştu? Sezer’in görev süresinin uzatılarak siyaseti abluka altına alma çabalarına AYM tarafından 367 vetosu ile destek verildiği günler...

Malatya’da işlenen Zirve Yayınevi-misyonerler cinayetinin Hükümete ve İslami camiaya fatura edilmeye çalışıldığı günlerin hemen akabinde Şerif Mardin’in ‘mahalle baskısı’ devreye giriyor. Mahalle baskısı sonrasında ‘Malezyalaşma tehlikesi’ etkileyici sosyolojik argümanlar eşliğinde kamuoyu üzerine boca ediliyor.

Şerif Mardin gibi sosyal bilimciler stratejik zamanlarda stratejik spekülasyonlarla iktidar ilişkilerine statüko adına müdahale ediyorlar. Askeri vesayete can veren, temel hak ve özgürlükler mücadelesinin meşruiyetini geçersiz kılacak akademik çıkışlar yapıyorlar.

Her bir sosyal bilimci için ‘operasyonel adam’ ithamına yol verecek değiliz elbette. Fakat süregiden zulmü akademik birikim ve imkanlarla meşrulaştıran çabaların farkında olmadığımız zannedilmemeli. Diğer taraftan adalet ve özgürlük mücadelesini toplumsal-siyasal imkanlarla donatma becerisine sahip olan muhalif hareketleri bir biçimde gayrı meşru veya şüpheli konumuna itekleyenlerin ‘kadrolu sosyolog’ olup olmadıklarının sonuç açısından da pek bir önemi yok aslında.

Şerif Mardin’in “Türkiye’de tam adam, milliyetçi bir adamdır. Türkleri koruma, baştan itibaren bize verilen bir öğüttür” sözü, bir sosyolog olarak değil öncelikle ideolojik bir kimlik sahibi olarak nerede ve nasıl durduğunu açıkça işaretlemektedir. (Hoca, ‘Tanrı Türk’ü korusun’ sloganını sosyoloji literatürüne böyle mi dahil ediyor acaba?) Mezkur röportajda dedesi tarafından Galatasaray Lisesi’ne gönderilmesini çok yerinde bir tanımlamayla “bir millileştirme operasyonuydu” diyerek aktarır bize. Oysa hocanın atladığı bir nokta var: Dedesinin kendisi üzerinde gerçekleştirdiği millileştirme operasyonu yüz yıldır devlet tarafından bütün toplum üzerinde en acımasız yöntemlerle sürdürülüyor.

Türk milliyetçiliğini ve Kemalist Cumhuriyeti üst-ideal bir kimlik olarak benimsemiş olması Mardin’in din ve siyaset üzerine yaptığı sosyolojik analizlerdeki en önemli kriz noktasıdır. Çünkü bu kimlikle inşa edilen sosyolojik perspektifte Müslümanlar kendi dinamikleri ve hedefleri dahilinde değerlendirilmiyor. Aksine Müslümanların inanç ve amelleri sürekli olarak Türk milliyetçiliği ve Kemalist Cumhuriyetin idealleriyle uyuşma veya çatışma potansiyeli oranında tartışılmaya değer bulunuyor.

Hoca, her ne kadar Gülen cemaatinin nihai hedefini ‘katiyen bilmiyorum ve uzun vadede sonucu ne olacak çıkaramıyorum’ diyorsa da ‘iktidar için bir komplo’ hatta ‘panislamist çarkın bir parçası’ olarak gördüğünü ihsas ettiriyor. Bu tespit yeterince sorunlu zaten. İlaveten ‘Cumhuriyetin topluma hediye ettiği bir takım araç ve imkanlar’ diye bahis açıp Müslümanları adeta nankörlük ederek “Türkiye’ye dışarıdan sızan” kaybetmeye mahkum, hukuksuz bir mücadelenin uzantısı gibi resmetmesi sıradan bir spekülasyon olmasa gerek.

‘İslam’ın kendini yeniden göstermesi’ Şerif Mardin’in sunmaya çalıştığı gibi ‘dışarıdan sızan bir mesaj’ değil. Askerlerin tanklarıyla, sermayedarların mülkleriyle başaramadığını, İslam’ı çarpıtma ve bastırma hedefini sosyologların kavramlarıyla başarabilmesi ne mümkün!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Kenan Alpay Arşivi