Dar alanda kısa paslaşmalar
Hafta sonu dünyanın dört bir yanında gösterilerle geçti. Amerika’da 200’ün üzerinde yerleşim merkezinde çoğu genç yüzbinlerce insan toplandı. İngiltere ve İtalya başta olmak üzere Avrupa’nın değişik ülkelerinde de birbirinden bağımsız gruplar gösteri yaptılar.
İstedikleri daha âdil bir dünya bu genç insanların... Devletleri yönetenlerin toplumun ancak yüzde 1’ini teşkil eden aşırı zenginleri gözeten politikalar ürettiğinden şikâyetçiler: “Global krizi biz çıkarmadık, ama çıkaranlar korunuyor; krizden zarar görenlerin hakları daha da zenginleşsinler diye onlara aktarılıyor...”
Doğru söylüyorlar. 2008 yılında başgösteren kriz hırs ve açgözlülük tarafından tetiklenmişti. Bankalar, finans kurumları, kredilere aracılık edenler daha fazla kazanmak için geniş kitleleri borçlandırdılar. Başını sokacak bir ev için bankaya gidene, “Size bir ev daha alalım, kiraya verirsiniz, otomobiliniz eski, onu da değiştirelim” denildi; aylık gelirinin bunları ödemeye yetip yetmeyeceğine aldırmadan...
Bugünden geriye bakıldığında neden böyle davranıldığı açıkça görülüyor: Borçlandıran kurumların en tepe yöneticilerinin yıllık gelirlerini ve cirodan aldıkları primleri artırma arzusu... Sonradan batan bankaların en tepe yöneticileri yüzmilyonlarca dolar maaş ve prim aldılar verdikleri zarar karşılığı...
Çok sayıda ev ve son model otomobil hayaliyle yola çıkan küçük tasarrufçulardan bir çoğu sokağa düştü. Mutlu aileler dağıldı, çalışanların emeklilik fonları, çocukların üniversitede okumasını sağlamak üzere bir kenara konulmuş birikimler sıfırlandı.
Gerçekten de yüzde 99 pek çok şey kaybetti ekonomik krizde; işlerin ne zaman düzeleceğini bilen de yok.
Teşhis de doğru: Hükümetler ülkenin başına dert açan finans sektörünü kurtarma yarışındalar; bankalara kaynak aktarılıyor, devlete karşı taahhütleri erteleniyor... Bankalar yüzünden evsiz, işsiz, parasız ve ümitsiz kalmış insanların üzerine atmaca gibi atlarken hükümetler, onları sokaklara düşürenleri koruyup kolluyor.
1968’deki öğrenci ayaklanmasından buyana gerçekleşen en hakiki halk hareketi şu sıralarda yaşanan. Birbirleriyle sosyal medya aracılığıyla haberleşen insanlar meydanları dolduruyorlar. Barışçı, pasif, kimseye zarar vermeyen gösteriler bunlar; ancak yönetimler sağır kalmaya devam ederse mahiyetin değişmesi de söz konusu olabilir.
Merak ediyorsunuzdur diye söyleyeyim: Cumartesi günü için bizde de böyle gösteriler planlayanlar çıktı; “Falanca meydanda buluşalım” davetleri yapıldı. Ancak hiçbir kentte 50’den fazla kişi toplanamadı. Randevu mahalline gidenlerin bir bölümü, teyp uzatıldığında, “Meraktan geldim” dedi...
Hükümetin siyasi tavrının kitlelere umut verdiğinin göstergesi bu. ABD ve Avrupa’nın değişik ülkelerinde protesto amacıyla sokaklara dökülenler bunu bir ‘son umut’ olarak yapıyor; oysa bizde sistemden rahatsızlık duyması muhtemel insanlar bile geleceğe umutla bakıyor.
Sokakların sessiz kaldığı nadir ülkelerden biri Türkiye...
Galiba muhalefetin ne yapacağını bilemez hali de bu yüzden... Vatandaşın sergilediği umut, muhalefeti umutsuzluğa sevk ediyor. Koskoca anamuhalefet partisinin tek bir gündem maddesi var: Başbakan yardımcısı Beşir Atalay’ın içişleri bakanıyken Deniz Feneri için ‘köstebeklik’ yaptığı iddiası... Ne zaman ağzını açsa CHP lideri “Bakan istifa etmeli” diyor...
Talebin bakanı yerinden edecek bir etki yaratması için inandırıcı olması gerekir. Beşir Atalay’ı siyaset-öncesi ve sonrasında tanıyanlardan hiç kimse “Yapmıştır” demiyor, diyemiyor. Bu tür olaylara karışması mümkün olmayan bir kişiliği var çünkü... Ne kendisi “Kaçın” diye telefon eder, ne de memurlarına talimat verir...
Kimseyi inandıramayınca ne yapsın CHP? Kemal Kılıçdaroğlu üzerinde yoğunlaşıyor dikkatler ve iddiasını ispatlaması bekleniyor... Dar alanda MHP ile paslaşıyor; ama belge ortaya koyamadığı halde iddialarını devam ettirdikçe, kaybeden, CHP oluyor.
Bir siyaset bilimci, “Böyle giderse” dedi, “Ak Parti bundan sonraki on yılı daha iktidar olarak geçirir...”
Olur mu olur...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.