Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Kırmızı görünce, kaç...

Kırmızı görünce, kaç...

Türk aydınına, Türk entelektüeline tavsiyemdir.

Hadi, “Türkiye aydını ve entelektüeli” diyelim de niza çıkmasın, BDP’li arkadaşlar kendilerini dışlanmış hissetmesin.

Tavsiyem şu: “Kırmızı çizgiler” lafıyla karşılaştığınızda, hemen müzakerelere son verin ve olay mahallini terk edin...

En azından, şu yeni anayasa sürecinde...

Zira, “kırmızı çizgiler”, bu süreçte, bir tutuma, bir defansa, özellikle bir politikaya işaret etmiyor... Sadece, “Ben oynamıyorum, bu işi bensiz yap” anlamına geliyor.

Partiler, seçimden önce, yeni anayasa konusunda söz vermiş, bir anlamda kendilerini bağlamışlardı.

Seçmen de, baraj uygulamasına rağmen, en yüksek “temsil ve katılım” oranıyla sürece destek vermiş, “Hadi yap artık şu anayasayı” demişti.

Meclis Başkanı’nın çabasıyla, bir uzlaşma komisyonu kuruldu.

Komisyon oturacak, “yol haritasını” tartışacak, belki de üzerinde uzlaşmaya varılmış maddelerin yazımını (raptını) sağlayacak...

Nasıl olacak, ben de tam bilmiyorum ama partilerin “mızıkçılık yapan taraf” olmamak için (zira, siyasi bedelinin çok ağır olacağını biliyorlar), azami gayret sarf ettiklerini, “Bu iş bozulacaksa da, benim üzerime kalmasın” diyerek, kılı kırk yaran bir tutum takındıklarını çok iyi biliyorum.

Bu konuda, en büyük dikkati CHP sergiliyor.

Daha doğrusu, sergiliyordu.

Gerek Kılıçdaroğlu, gerekse Grup Başkanvekilleri ve PM üyeleri, sürece destek vereceklerini, her türlü uzlaşma resmi içinde “koşulsuz” yer alacaklarını açıkladılar.

Sonra ne mi oldu?

Komisyona, “Bu iş nasıl sabote edilir?” sorusuna cevap teşkil eden bir ismi, “demokratik düşünce”yle uzaktan yakından kesişmemiş Süheyl Batum’u gönderdiler.

Eskiden, “Bir işin olmasını istemiyorsanız, komisyona havale edin” denirdi. Şimdi de herhalde, “Bir işin sulandırılmasını istiyorsanız Süheyl Batum’u görevlendirin” diyeceğiz.

Hakkını yemeyelim...

Başlangıçta, “Mevcut parlamentoyla paralel çalışacak bir kurucu meclis ihdas edelim” diyordu, bunun ciddi bir anayasa suçu oluşturacağını fark edince, “Bari anayasa değişikliği dörtte üç çoğunlukla geçsin, tam olsun” demeye başladı; hatta hızını alamadı “Türklük” tanımının yerine “yurttaşlık” kavramının getirilmesini, devlet okullarında anadilde eğitim imkânı sağlanmasını, YÖK’ün kaldırılmasını, MGK’nın anayasal bir organ olmaktan çıkarılmasını istedi, bir anlamda level artırdı ama meseleyi de getirip “kırmızı çizgilere” bağladı.

CHP anayasanın başlangıç ilkelerinden vazgeçmiyor, “dokunulamaz” maddelere dokunulmasını istemiyor.

Demek istiyor ki, “Kırmızı çizgilerime dokunduğun an, bu işin yatmış olacağını bil...”

Bunlar, oysa, CHP’nin değil, devletin kırmızı çizgileri.

Kendisini devletle ayrıksı bir konumda görmek istemeyen, hatta var oluşunu “kurucu irade”yle (kurucu felsefeyle) açıklayan CHP’nin, elbette devletin doğrularını temellük etmesi gerekir ve beklenir.

Fakat problem de burada işte:

Devletin doğrularında...

Dokunulamaz maddelere dokunmayacaksın, laikliğe yeni (ve daha özgürlükçü) bir tanım getirmeyeceksin, “bireye karşı devleti koruyan” eski anayasanın ruhunu aynen muhafaza edeceksin, bu “tutuculuğu” gerekçelendirmek için de “kırmızı çizgiler” lafzına sığınacaksın.

Hani her türlü uzlaşma resmi içinde “koşulsuz” yer alacaktın?

Hep söylenir ya, “CHP 61 yıldır bağımsız hiçbir seçimi kazanamıyor” diye...

Eksik olmasın, Engin Ardıç da buna

level atlattı: “Ne 61 yılı? CHP 103 yıldır kazanamıyor...”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi