Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Dördüncü Körfez Savaşı

Dördüncü Körfez Savaşı

Bir önceki yazımızda İran Dış Politika ve Milli Güvenlik Komisyonu Üyesi Muhammed Kerim Abidi’nin ‘istersek Suudi Arabistan’ı da işgal edebiliriz lakin bunu yapmıyoruz öyleyse değersiz ve kıymetsiz bir büyükelçiyi niye öldürmeye kastedelim’ dediğine değinmiştik.

Elbette bu soru mugalata içeriyor. Bunun dışında tartışmalı büyükelçi Adil Cübeyr ile ilgili gerçekten de aşağılayıcı ifadeler kullanmalarıdır. Keza Suud Kralı Abdullah ile alakalı da aşağılayıcı ifadelerden kaçınmamalarıdır. Devrim Muhafızları’nın istihbarat biriminin Şefi Hüseyin Tayyip’in kardeşi molla Mehdi Tayyip de ‘istersek Adil Cübeyr’i değil patronu Suud Kralı Abdullah’ı bile öldürebilecek gücümüz var’ demiş lakin daha sonra bu sözleri sansüre takılmıştır.

İranlılar zaman zaman Türkiye konusunda da karınlarından konuşuyorlar ve taraftarları bu karından konuşmaları yalanlıyorlar lakin daha sonra karınlarından yaptıkları konuşmaları alenileştiriyor ve baklayı ağızlarından çıkarıyorlar. Suudi Arabistan rakip hatta düşman bir ülke de olabilir lakin bu üslup herhalde her halükarda kaçınılması gereken bir üslup. Ama İranlılar bu üsluptan kaçınmıyorlar. Bu üsluptan dolayı iki ülke ilişkileri tamir edilemez bir noktaya savruluyor hatta gelip çatmış bulunuyor.

Bu noktayı gazeteci ve eski Başistihbaratçı Türki Faysal’ın Basın Danışmanı Cemal Kaşıkçı ifade ediyor; “İran ile Suudi Arabistan arasındaki en zayıf bağ ve Muaviye bağı da kopmuş bulunuyor...” Elbette hâlâ İran’ın bu işten masun olabileceğini düşünenler var. Ve çok. Lakin inananlar da var.

Bu bağlamda Hatemi yanlısı Ataullah Muhacerani, İran derin devletinin 90’lı yıllarda kara listeye aldığı birçok aydını öldürdüğünü hatırlatıyor. Bu kara liste ülke dışındaki muhalifleri de kapsamıştı. Esasında Beşşar Esat ve Hafız Esat’ın Lübnan’da öldürülecekler listesi yani kara liste hazırladığı ve bu listede bulunanlardan bazılarını ise infaz ettiği biliniyor. En son olarak Putin’in gözdesi ve himayegerdesi Ramzan Kadirov’un da kara listeye aldığı Çeçen şahsiyetleri Türkiye ve benzeri ülkelerde tasfiye ettiği biliniyor.

¥

Bununla birlikte Ataullah Muhacerani, 1982 yılında Sabra ve Şatilla katliamına giden yolda kilometre taşlarından birisinin Ebu Nidal (Sabri el Benna) grubundan bazılarının Londra’daki İsrail elçiliğine saldırmaları olduğunu hatırlatıyor. Ebu Nidal eylemcileri muhtemelen İsrail’in köstebekleri olmalarına rağmen Fetih ve FKÖ saldırıdan sorumlu tutulmuş ve bunun sonucu olarak İsrail Lübnan’ı işgal etmiş ve daha sonra Suriye’nin de yardımıyla FKÖ’yü bu topraklardan tamamen söküp atmıştı.

Arafat son sığınak olarak Trablusşam’a sığınmış ve oradan da Suriye askerleri tarafından çıkarılmış ve tasını tarağını toplayıp Tunus’a ya da sürgünden sürgüne gitmek zorunda kalmıştı. Al Misruyyun gazetesinden Mahmut Yusuf Ades de Dördüncü Körfez Savaşını çıkarmak için ABD’nin Mumbai saldırılarındaki gibi köstebek kullanabileceğini öngörmektedir.

Pakistan ile Hindistan arasında bir çatışma ve savaş çıkartmak için ABD’nin Mumbai olayında köstebek David Coleman Headley’i kullandığını hatırlatıyor ve Adil Cübeyr meselesinde de Mansur Arbab Seyyar’ın aynı rolü ifade edebileceğini savunuyor. Bu anlamda David Headley ile Mansur Arbab Seyyar arasında karşılaştırma yapıyor.

Bununla birlikte İran’ın önce meseleyi şiddetli bir şekilde reddetmekle birlikte zamanla üslubunu yumuşatması ve Amerikalılardan bilgi istemesi kimi çevrelerce zımni itiraf olarak algılanıyor. Suudlu gazeteci Cemil Zibyani, İran’ın ikircikli tutumunun bu işe bulaştığını gösterdiğini ileri sürüyor. Ahmedinejad da, Dördüncü bir Körfez Savaşının gündemde olmadığını ve ABD’deki akil adamların savaşı önleyecekleri umudunu dile getiriyor. Daha önce de başka meselelerde Nejad benzeri açıklamalarda bulunmuştu.

Bu yumuşak mukabele üslubu savaş atmosferini uzaklaştırmak için de seçilmiş olabilir. Dışişleri Bakanı Salihi de Amerikan makamlarından suçlamayla ilgili bilgi isteyeceklerini duyurdu.

Amerikalılar ise aynen Bin Ladin-Taliban meselesinde olduğu gibi ya Kudüs Birliği mensubu Gulam Şekuri’nin ya İran’da yargılanmasını ya da kendilerine teslim edilmesini istemiştir. Lakin yine de 11 Eylül sonrasında bu imkanı Taliban’a tanımamışlar ve Bin Laden’in Afganistan’da yargılanmasını değil kendilerine teslimini istemişlerdi. İran ABD’nin şahinleşmesinden sonra daha temkinli bir dil kullanmaya başlamış bulunuyor. Bu bağlamda tekraren uranyum zenginleştirilmesi yerine takasını gündeme getirmiştir. Kısaca İran’ın ABD’nin kartlarını gördüğü veya ciddiyetini anladığı söylenebilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi