Van depremini de unuturuz
Biz insanız!..
Aslında insan olduğumuza inanırız..
Doğrusu şeklen tıpa tıp insana benzeriz..
Düşünmeyen, ibret almayan, korkmayan, tefekkür etmeyen insanlarız..
Bıraksalar, önümüze maniler çıkmasa, muhtemelen çoğuklukla Firavun olma, Nemrut olma, Stalin olma, Hitler olma, Ariel Şaron olma, Saddam Hüseyin olma ihtimalinden uzakta sayılmayız..
Afetlerle karşılaştığımızda bir nebze sarsılırız, ağlarız, dünya saltanatının hiçliğini anlamış gibi oluruz..
Ya sonra?
Eski hamam, eski tas yaylasına çıkar yaylarız..
Biti kanlanan hergeleler geçmişi toprağa gömer, sıra sıra, boy boy, heykeller dikeriz..
Heykelini diktiğimiz için, “Ölümsüzleşti” diyen salakları görürüz..
Ölümsüzleşmek ha???
Mümkün mü? Değil elbette..
Amma idraksizliği kendimize rehber edinmişiz..
Kur’an-ı Hakimde yazan: Küllü nefsin zaikatül mevt, yani, “Her canlı ölümü tadacaktır” gerçeğini mezarlığın giriş kapısının üstüne yazdırana bühtan ederiz, bize ölümü hatırlattığından dolayı kadınlı/erkekli edep zincirinden boşanır, hakaretler yağdırırız..
Öldüre öldüre ölümsüzlüğü kazanacağını zanneden hayvandan daha aşağı yaratıklar bizim içimizden çıkar..
İki mermer veya bronz heykelini diktiklerimizi, hakkında üç-beş övgü yazısı yazdıklarımızı ölümsüzleştirdiğimize inanır, oyalanırız..
Çünkü biz kendimizi insandan sayarız her zaman..
Hastalıkla sarsılan azametli şahıslar için “Azrail’e çalım attı” deme küstahlığını gösterdiğimiz gibi, bazen de: “Ölüme meydan okudu” hergeleliği yapanlarımız olur..
Çocuktum daha..
Yaşlı ve okur-yazar amcamız M.Ali Hoca şu beyti söylerdi:
Gözü-gönlü doymazlar var, her şeyden çeker canı
Aç itin menzili olmaz, dolaşır gelir Van’ı.
Menzil, durak tanımayanlar mezar için ne diyecekler acaba?
Kapısız, bacasız, ebedi konak yeri..
Depremler bize unuttuklarımızı hatırlatır az da olsa..
Sen beni kaşırsan ben de seni kaşırım bencilliği..
Diyorum ki: Gönüllerdeki depremlerden ne haber?
Yunus Emre gerçekleri zihnimize çaka çaka tekrarlar.
Ne söylerler, ne bir haber verirler..
Aynen öyle!..
Söyleyen diller söylemez olurlar..
İyi ki öte taraftan haber getirme gücüne sahip değiller..
Ne yalanlar icat ederlerdi..
Ağası için veya lideri için yıkmadığı dini dinden saymayan fanatik mehuslar..
Son bilgi kaynağımız VAN depremi..
Depremler adildir esasında.. Ne Türkçü tanır ne Kürtçü.. Hepsini alır götürür..
Deprem sırasında fokur fokur kaynayan toprak anamız da olmasa bizi kimse kabul etmez..
Beni asıl endişelendiren ise:
Tanımadığı, bilmediği, hiçbir kötülüğünü görmediği insan kardeşlerine kurşun sıkan, öldüren ÖNDER dediklerinin arka ayakları..
Kim kurtaracak onları Azrail (as)’ın elinden..
Karayılan soytarısı mı?
Fehman Hüseyin sünepesi mi?
Kerem der ki:
Gelme ecel, gelme, üç gün ara ver
Al benim sevdamı götür yâre ver!..
Dertlerle, ayrılık hasretiyle söylenen türkülerin ihtiva ettikleri dualar olmasa, varlığımızdan kimi haberdar edeceğiz?
Ben de diyorum:
Ölüm bizi çağıran sessizliğin sesidir
Dünyadaki koşunun mezarda bitmesidir..
Gelen nereden geldi, giden nereye gitti
Nefes niye kesildi ve ömür niye bitti?
Ölmem diyen öldü de akıllandı mı kalan?
Yarına gönderen kim? Dün hangi dağda yitti?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.