Mavi Marmara Bakü'de
Önce Van'a baş sağlığı... Depremde can veren Vanlılara Rahmet-i Rahman, yakınlarına Sabr-ı Cemîl niyaz ediyorum. Van'ın yaralarını sarmak için el ele verelim.
* * *
Geçen hafta Türkiye, Belçika ve İsveç'ten bir grup Mavi Marmara'lı, aziz şehitlerimizden İbrahim Bilgen'in oğlu sevgili İsmail'le beraber Bakü'ye gittik, Asya Diyalogu İçtimai Birliği'nin Avrupa Oteli'nde düzenlediği "Mavi Marmara İle Azadlığa" panelinde davamızı anlattık.
Panel aslında Park İnn Otel'de düzenlenecekti, ama bu otelin yöneticileri son anda ev sahipliğinden vazgeçtiler. Gerekçeleri elektriğin kesilmesiydi. Hikâye! Öğrendik ki elektrik filan kesilmemiş. Herhalde baskı gördüler bir yerlerden.
Avrupa Oteli de bizi ağırladığına bin pişman oldu. "Ben de Türküm ama farklıyım, ben Almanya'da doğdum" diyen enteresan otel müdürü, İsrail'in vahşetini ortaya koyan fotoğraf sergimizi kaldırttı ve paneldeki "tek taraflılık"tan dolayı bizi kınadı. Böyle olacağını -İsrail aleyhinde konuşup duracağımızı- bilseymiş panele baştan izin vermezmiş. Kendisine önceden bildirilen "Mavi Marmara İle Azadlığa" başlığı altında nasıl bir 'objektiflik' bekliyordu, anlamadım.
Neyse, iki otelin yöneticilerinden gördüğümüz muamele sansasyon oldu ve bu sayede Azerbaycan basını Mavi Marmara paneline belki normalde göstereceği ilgiden daha fazla ilgi gösterdi.
Panelin iki gün öncesinden başlayarak gazetelerde sayısız haber ve bizlerle sayısız mülakat yayımlandı. Sayısız diyorum çünkü gerçekten o kadar çok yazı çıktı ki sayısını hatırlamıyorum. Yayınların tamamına yakını lehimizeydi. Takip edebildiğim kadarıyla aleyhimizdeki tek yayın, Azerbaycan parlamentosundaki Yahudi bir vekilin "Azerbaycan-İsrail ilişkilerini bozmak istiyorlar, bu paneli düzenleyenlere lanet olsun" şeklindeki beyanatıydı (Yakıştırma filan değil, adam gerçekten lanet okudu).
31 Mayıs 2010'daki İsrail saldırısının kamuoyunda büyük tepki gördüğü(nü maalesef yeni öğrendiğim) Azerbaycan'da Mavi Marmara hadisesinin yeniden gündeme gelmesi aslında bizim panelimizden tam bir ay öncesine dayanıyor.
Türkiye'nin Bakü Büyükelçisi Hulusi Kılıç, ANS TV'ye şöyle bir beyanat vermiş: "Biz tarih boyunca her zaman Azerbaycan'ın yanında olduk. Ermenistan'la sınırımızı Azerbaycan için 18 yıldır kapalı tutuyoruz. Türkiye Azerbaycan için 18 yıldır sınır kapatıyorsa, kardeş bir devletin sorunu da Azerbaycan'ın sorunu olmalıdır... Bu sorunun böyle devam etmesi her Türk vatandaşını rahatsız ediyor. Bu, ilişkilere etki etmelidir. Bunun en basit örneği Türkiye-Ermenistan ilişkisidir. Bakü-Ceyhan'da İsrail'e petrol taşındığını biliyoruz. İsrail'in bu konuda düşünmesi gerekir. Burada bir sorun olacağını dikkate almalıdır. Azerbaycan hükümeti de ne yapacağını bilen bir hükümettir. Bizim Azerbaycan'a güvenimiz tamdır." Diplomatik nezaketi metinden çıkardığımızda geriye şu kalıyor: 'Canım kardeşim, ben senin Ermenistan'la kavganı kendi kavgam gibi görüyorum, sen benim İsrail'le kavgamı niye kendi kavgan gibi görmüyorsun? Ben senin için Ermenistan'la sınırımı 18 senedir kapalı tutuyorum, sen de bir zahmet benim için İsrail'e bir tavır koy. Şu petrol kartını kullan mesela.'
Büyükelçinin bu beyanatı üzerine bir tartışma başlamış Azerbaycan siyasetinde ve basınında. İktidar partisinin bir sözcüsü Hulusi Bey'e arka çıkmış, başka bir sözcüsü de 'Biz herkese eşit mesafedeyiz' gibi acayip bir laf etmiş. Türkiye ve İsrail'e eşit mesafede olan bir Azerbaycan! Hani Azerbaycan Türkiye ile "iki devlet, tek millet"ti? İsrail'le de mi öyle? Değil tabii. Nitekim bu acayip lafa kimse itibar etmemiş.
Panele dönecek olursak... Bizim neler anlattığımızı tahmin edebilirsiniz. Her zaman her yerde ne konuşuyorsak o panelde de onu konuştuk. Bizi dinleyenler arasında hem iktidardan hem de muhalefetten siyasetçiler, yine muhtelif cenahlardan sivil toplum liderleri, aydınlar, sanatçılar ve gazeteciler vardı. Mısır ve Filistin büyükelçileri de gelmişti. Ev sahibemiz, kıymetli kardeşimiz ve dava arkadaşımız, Asya Diyalogu İçtimai Birliği Başkanı Sevil Nuriyeva hanımefendi, Azerbaycan cemiyetindeki saygınlığını Mavi Marmara'nın hizmetine vererek, ülkenin neredeyse bütün renklerini toplamıştı konferans salonuna.
Önce biz konuştuk onlar dinlediler, sonra onlardan bazıları konuştu ve biz dinledik. Dinledikçe mest olduk. O güzelim Azerbaycan Türkçesiyle Mavi Marmara şehitlerini bir selamlayışları vardı, şiir mi şiir.
Ünlü şarkıcı Azerin de konuştu. Mescid-i Aksa aşkını anlattı. Osmanlı barış düzenini hasret ve iftiharla andı. Mavi Marmara'yla ve Türkiye'nin Filistin'e sahip çıkışıyla da iftihar ettiğini söyledi.
Söz alan bütün Azeriler Mavi Marmara meselesinde Türkiye'nin haklılığını ve İsrail'in haksızlığını ifade ettiler. Yine hepsi Gazze'nin ve genel olarak Filistin'in mazlumieytini vurguladılar, "Filistin'e hakkı-hukuku teslim edilsin" dediler.
Ben onları dinlerken biraz şaşkındım. Biraz değil epey şaşkın. Mevzua bu kadar vukufiyet ve mevzuda bu kadar hassasiyet beklemiyordum nedense. Azerbaycan'la İsrail'in can-ciğer kuzu sarması olduğu yönündeki haberler/iddialar bende bir önyargı oluşturmuş demek ki.
Azerbaycan'da dört gün kaldık. Sağdan-soldan-orta yoldan pek çok kimseyle daha tanıştık, konuştuk, Mavi Marmara muhabbetini paylaştık. Sokakta Bülent Başkan'ı tanıyıp Mavi Marmara'dan mütevellit bir hürmet ve muhabbetle yanımıza yaklaşanlar oldu. Havaalanındaki polisler Mavi Marmara ekibinden olduğumuzu öğrenince bizi baştacı ettiler...
Hülasa: Can Azerbaycan'da tanıştığımız canları Mavi Marmara meselesinde gerçekten can bulduk.
Bu güzel buluşma için Sevil Nuriyeva hanımefendiye cân-ı gönülden teşekkür ediyoruz. Allah Teala razı olsun.