Yağmalanan o çadır ve battaniyeler Kandil’e mi gidecek?
Lisede okuduğumuz yıllarda, Milli Güvenlik dersimize gelen “binbaşı”, söz arasında demişti ki; “Türkiye’de bir insana beddua etmek istiyorsanız, Başbakan olması için dua edin yeter!”
“Niye?” diye sormuştuk.
Cevap vermişti:
“Hiç kimseye yaranamaz... Bir taraf iyi dese, diğer taraf kötü der... Bu ülkede Başbakan olmak zor iş!”
Şimdi düşünüyorum da, “binbaşı”ya hak vermemek mümkün değil...
Şu hâle bakın; Başbakan Tayyip Erdoğan, hem de depremin olduğu gün Van ve Erciş’e gidip, oradaki çalışmaları yerinde denetliyor, “enkaz”larda inceleme yapıyor, “yaralı”ları ziyaret ediyor ve ancak “sabah 05.00’te” Ankara’ya dönüyor ama, yine yaranamıyor!..
HA PERVİN, HA MÜGE!
BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan Meclis’te düzenlediği basın toplantısında; kalkmış, demiş ki; “Tabii ki gideceksiniz!.. Hiçbir ayrım yapmadan, bir Başbakan olarak elbette gideceksiniz!”
Doğru... Elbette gidecek.
Hem de, hiçbir “ayrım” yapmadan!..
Ama, Başbakan, zaten her zaman söylemiyor mu;
“74 milyonun Başbakan’ı” olduğunu?..
Ne var ki;
Bu ülke; bırakın Ankara’dan Van’a gitmeyi, “Ankara’dan İzmit’e gidemeyen” başbakanlar gördü!..
Bırakın gitmeyi; “17 Ağustos 1999’un saat 03.00’ü”nde meydana gelen depremi, ertesi gün “gazetecilerden öğrenen” Başbakan gördü bu ülke!..
Evet, Ecevit’ten söz ediyorum... Bazılarının; “Yolu, yolumuzdur” dediği Ecevit’ten!..
O Ecevit ki; deprem bölgesine “ancak 3 gün sonra” gidebilmişti.
Şimdi, bunları bile bile; “Elbette gideceksin!” diye efelenmeye kalkışmak, en hafif tabiriyle “nankörlük”tür!..
Ama, BDP’liler, “teşekkür” etmek veya “takdir” hislerini bildirmek yerine, “nankörlük” etmeye mecburlar!..
Çünkü, Başbakan Tayyip Erdoğan, hem de “bakanlarıyla” birlikte Van’a gitmekle, BDP’lilerin “istismar malzemesi”ni ellerinden aldı!..
Uzun lâfın kısası; Pervin Buldan, bu “agresif” çıkışıyla, Müge Anlı’dan hiçbir farkının olmadığını göstermiştir!..
Daha da diyecek sözüm yok!..
SOYADI İNCE, KENDİSİ KABA!
Dedik ya, bu ülkede “Başbakan” olmak zor... Herkesi memnun etmek mümkün değil!..
Alın işte;
Aynı Meclis’te, dün basın toplantısı düzenleyen CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce de, “lâf sokuşturacak” bir mevzu bulmuş kendisine...
O da demiş ki;
“Başbakan, taziye ziyaretinde bulunmak için niye Suudi Arabistan’a gidiyor?.. Meclis’te bugün terörü, ölümü, tabutları, şehitleri konuşuyoruz, ama Başbakan kaçıp, Suudi Arabistan’a gidiyor!.. Kaçma, gel!”
Bu CHP’liler var ya;
“Lâf”ı çok seviyor!..
Yatıp-kalkıp, “lâf ebeliği” yapıyorlar!..
Halk, onlara “iktidar” yüzü göstermediği için, “devlet adamlığı” nedir, bilmiyorlar!..
Başbakan, deprem bölgesine, “aynı gün” değil de, sözgelimi Ecevit gibi “3 gün sonra” gitseydi “Van halkı” gücenmez miydi?..
Bir “gönül kırıklığı” yaşamazlar mıydı?..
Elbette yaşarlardı...
Çünkü, bir insan, sevdiği insanları “acısı taze” iken yanında görmek ister... Öyle ya; “dost” dediğin, “kara günde” belli olur... Acı sona ermiş, yaralar sarılmış, ondan sonra gitsen ne yazar, gitmesen ne yazar?..
Başbakan, Van’a nasıl “acılar taze” iken gitmişse; Suudi Arabistan Veliaht Prensi Sultan Bin Abdülaziz El Suud’un ölümü vesilesiyle “taziye” ziyaretine de “acı taze” iken gitmesi gayet normaldir!..
Bu; “dinî” olduğu kadar, “siyasî” bir görevdir... Çünkü “zor” günlerde dostluklarını göstermeyenlerin ileride “dostluk” beklemeye hakları yoktur!..
Ama Muharrem İnce bu tür “ince” siyasetten anlamayacak kadar “kaba” bir adamdır!.. Yoksa, “mahalle kabadayısı” edalarında konuşmazdı!..
YAĞMALANAN ÇADIRLAR!
Zor... Bu ülkede “Başbakan” olmak, gerçekten zor... İşte gördünüz; ne BDP’ye yaranabiliyorsun, ne CHP’ye!..
Oysa, dönüp kendilerine sormak gerekir, siz ne yaptınız?.. “Lâf sokuşturmak”tan başka, siz ne yaptınız?..
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, depremin ertesi gün diyordu ki; “Türkiye’nin dört bir yanından yardım yağıyor... Yardım paketlerinin üzerinde kardeşlik kokusu var... Herkese teşekkürler!”
Ne yazık ki;
Bu güzel hava, çok çabuk dağıldı...
BDP’liler, kıyısından-köşesinden başladılar eleştirmeye;
“Malzeme var da, organizasyon yok!.. Birçok insana çadır ve battaniye verilmedi!”
Doğru, ilk gün bazı “aksaklık”lar oldu...
Ki, dünyanın hiçbir ülkesinde, “sıfır problemli felâket” olmaz!..
Peki, “çadır ve battaniye” yüklü TIR’lara, kamyonlara saldırıp “yağmacılık” yapanlara ne demeli?..
Açık ve net söylüyorum; “çadır ve battaniye kapmak” için sille-tokat birbirlerine girenlerin, gidip şoförü dövenlerden çoğunun “Van halkı” olduğunu sanmıyorum.
Onların çoğu;
Olsa olsa ya “PKK’lı”dır, ya da “PKK sempatizanı”dır!..
Aldıkları çadır ve battaniyeleri de “ihtiyaç sahibi insanlara” vermeyecekler, götürüp “Kandil”e teslim edeceklerdir!..
İleride, dediydi dersiniz; o çadır ve battaniyeler, bir gün “PKK kampları”ndan çıkmazsa, ben de bıyıklarımı yolarım!..
Ben, 1980’den beri tanıdığım “Van insanı”nın böyle bir “yağmalama” yapacağına ihtimal vermiyorum...
Benim tanıdığım Van insanı “onurlu”dur, “diğergâm”dır, “paylaşımcı”dır...
Asla “fırsatçılık” yapmaz!..
Zaten, bunu da gösterdiler...
Deprem esnasında, “manav dükkânları”ndan ortalığa saçılan, “portakal, elma” ve “muz”ların bir tekine bile, hiç kimse elini sürmedi, iyi mi?.. Halkın, “yağmacı” bir ruhu olsaydı, kasa kasa götürürdü o meyveleri!..
Bir “olgunluk” örneği daha...
Malûm, depremin 3. gününde enkaz altından “14 günlük bir bebek” ve annesi sağ olarak kurtarıldı... Azra adlı bu bebeğin annesi Semiha Karaduman, daha sonra Ankara’ya getirildi ve tedavi altına alındı...
“Depremin sembolü” olan Azra bebeğe ve annesine, Türkiye’nin dört bir yanından “yardım teklifi” yağıyormuş!..
Anne Semiha Hanım, bu tekliflere ne cevap vermiş biliyor musunuz;
“Bizim durumumuz gayet iyi... Yardıma ihtiyacımız yok... Yardım etmek isteyenler, bize değil, Van’a yardım etsinler!”
İşte insanımız bu...
Bu inanca sahip insan, hiç “başkasının hakkı”na göz diker mi?..
İşte, bunun için diyorum ya;
TIR ve kamyonları basıp, çadır ve battaniye yağmalayan insanlar, kesinlikle “bu medeniyetin insanı” olamaz!.. Onlar; ya PKK’lıdır, ya da “PKK sempatizanı”dır!..
“Çadır ve battaniye sıkıntısı”na yol açanlar da, bunlardan başkası değildir!..
TAŞ ATMA, TAŞ KALDIR!
“Yağmalama” görüntülerine bakıp, Hükümet’i eleştirme gayretkeşliğine girişen “BDP kurmayları”na bir çift sözüm var;
“Siz ne yaptınız?”
Başbakan Erdoğan’ın dediği gibi; “İstanbul Büyükşehir Belediyesi Van’a ulaşıyor, Konya, Kayseri, Ankara, Erzurum Van’a ulaşıyor ama o bölgedeki malum belediyeler hemen yanı başlarına ulaşmaktan aciz kalıyorlar.
Polis taşlamak, asker taşlamak, molotof atmak, sağı solu yakıp yıkmak için anında organize olanlar, bakıyorsunuz afet anında ortalıkta yoklar.”
Söyleyin haksız mı Başbakan?..
Dün “taş atan” sizler, bugün enkazdan taş kaldırıyor musunuz?..
BDP’li Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, dün, kalkmış Erdoğan’ın sözü üzerine açıklama yapıyor: “Güneydoğu Anadolu Bölgesi Belediyeler Birliği’ne üye 55 belediyenin katkılarıyla biz de çeşitli yardımlar yaptık.”
İyi de, ne yaptınız?..
Şu hâle bakın;
“55 belediye” toplanmış, “2 su tankeri, 4 pikap, 2 kurtarma aracı” göndermiş Van’a!..
Dikkat edin, “55 belediye!”
Pardon, sağlık ekibiyle birlikte “1 de ambulans” göndermişler!..
Bir de, kamyon ve TIR’larla “yardım malzemeleri” göndermişler ama, onların alâsını “STK’lar” da gönderdi!..
Her neyse... Böyle bir günde “yardım yarıştıracak” değilim...
Ama, bizler “kardeşlik havası”nın sürmesini isterken, “BDP’liler”in, bu havayı bozmak için çaba gösterdiğini görünce, canım sıkıldı!..
Şu hâle bakın;
“İnsanlar can derdinde,
BDP’liler siyasi rant derdinde!”
Ama ben, BDP’ye rağmen “kardeşlik yaşasın” diyorum.
BDP’ye inat, yaşasın!..
İsrail-Medya-PKK!
Televizyon ve gazete haberlerindeki bir “ince ayrıntı” bilmem dikkatinizi çekti mi?.. İlk gün; bütün gazeteler; “74 milyon kenetlendik... İşte kardeşlik bu!.. Fay hattı kırıldı, kardeşliğimiz kırılmadı” şeklinde başlıklar kullanırken, Hükümet’in, dünyadan gelen “yardım teklifleri”ni geri çevirmesi üzerine; bazı televizyon ve gazeteler, birdenbire farklı bir tavır sergilemeye başladılar... Yardım teklifleri “bütün dünya ülkeleri”nden gelirken, onlar İsrail’i öne çıkarmaya başladılar!..
Önce, “Hükümet İsrail’in teklifini reddetti” dediler, sonra da başladılar “Çadır yok, battaniye yok!.. Filânca köyde devlet yok” demeye!..
El insaf!..
“Burada devlet yok” diyorsun demesine de, hemen arkanda görünen “Kızılay çadırı”na ne diyeceksin, onu nerene sokacaksın?!?..
Ekranlarda veya gazete köşelerinde; “Böyle hazırlıksız ülke görmedik” diyenlerin, “asıl demek istedikleri” şudur:
“İsrail’in teklifini niye geri çevirdiniz?..”
Öyle ya; İsrail’in teklifi kabul edilseydi, 1999’da olduğu gibi, “güzelleme üstüne güzelleme” yapacaklar ve “İsrail mucizesi”(!) şeklinde başlıklar atacaklardı!..
Ellerinden bu fırsat alınınca, başladılar Hükümet’i kötülemeye!..
Sizi bilmem ama, ben bu haberlerin altında “İsrail-Medya-PKK ortak yapımı bir organizasyon” seziyorum!..