Sağlık şaklabanları
“Uyduruk aydınlar”dan ve “uyduruk sanatçı”lardan gına gelmişti...
Başımıza bir de “uyduruk hekimler” çıktı!..
Televizyonlar, radyolar, gazeteler onlarla dolu...
Kimi “taşçı” (“şu taşı suratına sür genç kal”, “bu taşı üstünden eksik etme kanserden kurtul” türünden), kimi “otçu” (şu ot şu hastalığa, bu ot bu hastalığa kesin şifa gibisinden) sağlık üzerine yıllardır ahkâm kesiyorlar. Utanmadan, sıkılmadan kimi doktor, hatta bazıları profesör unvanını kullanıyor...
Sen ne zaman profesör oldun arkadaş, hangi tıp fakültesinde okudun, doktoranı nerede yaptın, tez konun nedir?..
Kimse sormuyor, kimse aldırmıyor... Ve sağlık gibi son derece önemli bir konu şaklabanların elinde paraya dönüştürülüyor...
Bu pazar müthiş olmalı: Onca televizyon, radyo, gazete, dergi, vesaire, başka nasıl kiralanabilir? Aralarında televizyon kanalı kuranlar bile var...
Kesin bu müthiş bir pazar! Ortada külliyetli miktarda para dönüyor...
¥
Bir zamanlar 21 yaşında oğlum kanser olmuştu. Bir yazı yazarak herkesten dua istedim. Tıbbî gerekleri de sonuna kadar yerine getirdim.
O süreci yaşarken, bir şey dikkatimi çekti: Hemen her gün birileri arıyor ve bitkilerden kanseri kesin olarak tedavi eden bir ilâç yaptığını söylüyordu. Hiç birine itibar etmedim. Tıbba dua kattım ve sabrettim. Allah’ın izniyle oğlum şifa buldu. Yirmibeş yıldır normal hayatını yaşıyor.
¥
Peki kâinat gerçekte bir “şifa laboratuarı” değil mi?.. Öyledir...
Bazı otlar bazı hastalıklara iyi gelmez mi?.. Gelir...
Bu işin “uzman”ları yok mu?.. Var...
Ama öyle bir noktaya geldik ki, “doğru” ile “yanlış” iç içe girdi. “İyi” ile “kötü” karıştı. Böyle bir ortamda vatandaşın “iyi” olanı diğerlerinden ayırt etmesi neredeyse imkânsız... Dolayısıyla aldatılıyor, kandırılıyor, kullanılıyor, daha da vahimi sağlığından, hatta hayatından oluyor...
Her konuya “maydanoz” olan, zaman zaman bir damla suda fırtınalar koparan medyanın bu konuda sus-pus olması ilk bakışta garip gibi geliyor insana, ama çıkar ortaklığını düşünürseniz, bunda yadırgayacak bir şey yok...
“Komşuda pişer, bize de düşer” havasındalar...
Taşçılar, otçular medyada reklamlarını yaptıkça kazanıyorlar, kazandıkça daha fazla reklam veriyorlar. “Al gülüm, ver gülüm” kuralı burada da işliyor, anlayacağınız...
İyice gemi azıya aldılar! İddiaya göre, başta kanser olmak üzere tedavi edemedikleri hastalık yok. Hipertansiyon, şeker, kolesterol, böbrek yetmezliği çocuk oyuncağı! Kel başa saç çıkartıyor, şişmanı birkaç haftada zayıflatıyorlar!
Hemen hemen hiçbiri “hekim” değil üstelik. Buna rağmen tahlil yaptırıyorlar, sonuç çıkarıyorlar, sonra da reçete yazar gibi ot yazıyorlar, taş satıyorlar: Otu, taşı paraya dönüştürüyorlar. Foyalarını meydana çıkaracak olanları da bir şekilde susturuyorlar.
Bunları yazarak arı kovanına çomak soktuğumun farkındayım. Hışımla üzerime geleceklerini çok iyi biliyorum. Belki tehdit yağdıracaklar, belki de olmadık iftiralar atacaklar, ama birisinin de bunları göze alması lâzım, zira söz konusu olan halkın sağlığı, hatta hayatı...
Bu işin beni en fazla rahatsız eden yönlerinden biri de taşçıların ve otçuların büyük çoğunluğunun “dindar” gözükmesi... Halkımız bunu referans kabul ediyor, “dindar” biri tarafından aldatılmayacağına, kandırılmayacağına inanıyor...
Bu yüzden daha kolay kandırılıyor, daha rahat aldatılıyor...
Görev yine Sağlık Bakanlığı’na düşüyor tabii: Bu alanda son derece âcil ve ciddi bir düzenlemeye ihtiyaç var.
İlk adım olarak bazı tıp fakültelerinin bünyesinde bir “Tamamlayıcı Tıp” (ya da adı her ne olacaksa) kurulabilir...
İşi bilimsel zemine oturtma zamanı geldi de geçiyor bile...
Şimdiye kadar sağlık alanında tam bir “devrim” gerçekleştiren Sağlık Bakanı’mıza duyurulur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.