Suriye konusunda yanılan biz oluruz inşallah
AK Parti dönemindeki Türk dış politikasının yerli bir politika olduğunu, dış politikada yeni bir sayfa açıldığını biliyorum. Bu politikaların başlatıldığı dönemde aktif bir siyasetçi olarak mecliste bulunduğum için detaylarını da yakından takip ettim.
Özellikle Araplarla ilişkilerde arap basınına konuşan birkaç kişiden biri olarak yeni dış politikada bilgiye dayalı söz etmek için gayret sarf ettim.
Mesela Büyük Ortadoğu Projesi hakkında basında envai çeşit yorumlar yapılıp hükümetimiz taşeron olarak itham edildiğinde ben konuyu bir milletvekili olarak soru önergesiyle zamanın başbakanı Abdullah Gül beye sordum. Cevabını "Ne Süleyman'a Esiriz Ne Selim'in kuluyuz" adıyla Kayıhan yayınlarında çıkan kitabıma da koydum.
AK Parti'nin dış politikasının geleneksel Türk dış politikasından farklı oluşunun temelinde kendi milli politikasını kendisi belirleme kararlılığı yatmaktadır.
Abdullah Gül beyin başbakanlığı döneminden itibaren dış politikanın en önemli aktörü olan ve bugün dışişleri bakanlığı görevini deruhte eden Ahmet Davudoğlu bey bu itibarla da AK Parti'nin önemli zenginliklerinden biridir.
Davudoğlu'nun Stratejik Derinlik kitabını okumak AK Parti hükümetlerinin dış politika stratejisini daha rahat anlama imkanı verir insana.
Zaman zaman taktik hatalar yapılmış ya da mevcut küresel aktörler göz önünde bulundurularak politikalar tespit edilmiş olabilir. Bunlara bakarak Türkiye'nin özellikle Araplarla ilişiklerinde batının taşeronluğunu yaptığı iddialarının gerçekliği tartışmalıdır.
Amerika'nın Libya konusunda kendisi öne çıkmadan amacına diğer ülkeler vasıtasıyla ulaştığı gibi Suriye konusunda da bu kez Türkiye'yi kullanarak amacına ulaşacağı iddiaları hem Arap basınında hem de bizim basında tartışılıyor.
Bugün gelinen nokta göz önünde bulundurularak Türkiye'nin ABD'ye taşeronluk görevi verdiği iddia ediliyor ve Türk hükümeti eleştiriliyor.
Sanki Suriye sokaklarındaki insanlara Türk ordusu ateş açıyor, sanki Suriye sokaklarındaki masum insanları Türk polisi tutukluyor, sanki millete şiddet uygulanmasını Türk hükümeti emrediyor.
Oysa bütün bu insanlık dışı uygulamaları icra eden Suriye yönetimi. Asıl suçlu bir kenara bırakılıyor masumların hakkını savunan Türkiye taşeronlukla suçlanıyor.
Türkiye eğer batının taşeronluğun yapsaydı başlangıçta ne Filistin ile ne Suriye ile ne İran ile ne Sudan ile ilişkilerini geliştirmezdi.
Çünkü bu dördü batının kara listesindeki dört ülkeydi hala da öyledir.
Madem batının taşeronluğunu yapacaktı, mesela ne diye Suriye ile müşterek bakanlar kurul toplamaya varıncaya kadar ilişkiler geliştirildi?!
Türkiye'nin başlattığı "komşularla sıfır sorun" politikası eğer Suriye'de kesintiye uğradıysa bu Türkiye'nin yanlış politikaları sebebiyle değil Suriye'nin basiretsiz tavırları sebebiyle kesintiye uğramıştır.
Arap baharıyla birlikte Suriye'de bir yangın çıkmıştır. Komşudaki yangından en fazla etkilenecek olan da elbette ki 910 km. hududu ile en yakın komşusu ve ilişkileri en üst düzeye çıkmış dost ve kardeş ülke Türkiye'dir.
Türkiye komşudaki yangının söndürülmesi için kardeşçe ve dostça davrandı. Suriye yönetimi kendisine uzatılan bu dost eliyle adeta alay etti.
Tıpkı İsrail başbakanının Filistin'e saldırmayacağı sözü verip ertesi gün verdiği sözü unutarak Gazze'ye saldırmaya başlaması gibi Esed de "artık göstericilere şiddet kullanılmayacağım" diye söz verdiği halde ertesi gün halka kurşun yağdırmaya devam etti.
İyi de sizin söz verdiğiniz insan sizin hasmınız ve düşmanınız değildi, sizin iyiliğiniz için çalışan Türkiye başbakanıydı.
İsrail ile de Suriye ile de ilişkilerin askıya alınmasının en önemli sebeplerinden biri bu iki ülke yöneticilerinin devlet adamlığının idrakine sahip olamamalarıdır.
İşte Suriye, halka ateş etmeyeceği sözünün ertesi gününden itibaren aylardır sivil halkı katlediyor. 3 binden fazla insan öldürdü, on binleri kodese tıktı. Kaçanlar, komşu ülkelere sığınanlar ise felaketin bir başka boyutu.
Türkiye bu katliama itiraz ediyor.
Tepkileri ve alacağı tedbirler bazı ülkelerin tedbirleriyle örtüştü diye Türkiye'yi onların taşeronu olarak algılamak Türkiye'ye haksızlıktır gibi geliyor bana.
Hele Suriye sözcülerinin ülkedeki katliamın asıl müsebbibini görmeyip Türkiye'yi batıya taşeronluk yapıyor diye suçlayanları tam da "hırsızın hiç mi suçu yok" sözüne muhatap kılıyor.
Tamam, madem Türkiye'yi batının taşeronu olarak algılıyorsunuz. Öyleyse bu oyunu bozun, halka saldırmayı durdurun taşeronluğa ihtiyaç kalmasın.
Buna yaklaşmıyorlar.
Hasılı kelam asıl sorumlu ve asıl suçlu Suriye yönetimidir.
Değilse ne diye Arap Birliği'nin şartlarını kabul ettiler?! Arap birliğinin şartlarını kabul ederek Suriye yönetimi sorumluluğu ve suçluluğu itiraf etmiştir. Sözde yine halka şiddet kullanmayacak, bütün tutukluları serbest bırakacak ve muhalefetle görüşecek reformlar yapacak!.
İnşallah bu kez sözünde durur. Çünkü Suriye yönetimi bu sözü verdiğinin ertesi günü yine Humus şehrine tanklarla saldırarak halkını kırmaya devam etti.
Dün de maalesef yönetimin halka şiddet uygulaması devam etti.
İslam'la savaştığını ilan eden Suriye yönetiminin arap birliğini dinleyeceğinden de umudumuz yok ama inşallah yanılan taraf biz oluruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.