“Iyd-i Adha”, yani Kurban Bayramı
Eskiden bu topraklarda bayramlar yerleşik kurallara bağlanmış törenlerle kutlanırdı...
Üç gün süren Ramazan Bayramı’na “Iyd-i Said-i Fıtr”, dört gün süren Kurban Bayramı’na ise “Iyd-i Adha” denirdi.
Bayramdan önce subaylara ve memurlara birer maaş ikramiye verilirdi (Maliye Bakanımız da duymuş mu dersiniz?).
Devlet hazinesinin zor durumda olduğu dönemlerde bazen bu ikramiye yarım maaşa düşürülmüş, bazen de hiç verilmemiştir.
Bayram öncesinde Ayasofya, Sultanahmet, Süleymaniye, Fatih gibi büyük camilerin ulemasına “kürk bahası” ve “iftariye” adı altında hediyeler verilirdi. Askere şeker, kuzu, helva ve salata dağıtılırdı.
Bayramın birinci günü, hapishanelerdeki mahkûmlara mutlaka helva çıkarılır, hatta borç yüzünden cezaevine düşenlerin borcu, çeşitli vakıflar tarafından ödenerek serbest kalmaları sağlanırdı. Bu arada cezasının üçte ikisini çekmiş mahkûmların bir kısmı bayram münasebetiyle affedilirdi.
Yani bayram “şeker” yahut “et” yemenin vesilesi olarak görülmez, tüm yönleriyle bir “sosyal dayanışma” kurumu olarak algılanırdı.
Anlayacağınız, Osmanlı ceddimiz, ramazan ve kurban bayramlarını bir tefekkür ummanı içinde kutlardı. Bayram münasebetiyle hayatına yeni anlamlar katar, bu çok özel günleri hem Kur’anî mantık yönü, hem de toplumsal yansımalarıyla doludizgin yaşardı.
Bayram öncesinde, camiler, türbeler, caddeler ve sokaklar temizlenip bayrama hazırlanırdı... Arife günü İstanbul baştanbaşa yıkanıp temizlenir, böylece başkent de bayramı karşılamaya hazır hale getirilirdi.
Hamamlar sabahlara kadar açık tutulur, dolup dolup boşalırdı.
Hazır giyim satan mağazalar olmadığından, bayramlıklar on-onbeş gün önce erbabına ısmarlanır, baklavalar açılıp, çeşitli yiyecek maddeleri ve rengârenk şekerler satın alınırdı. Bu arada zengin aileler kendi ev halkı için aldıkları bayramlıklardan, konaklarında çalışan kâhya ve hizmetçilere de alır, evin hanımı tarafından da işlemeli iç çamaşırları ve dışlıklar hazırlanırdı.
Bunlar bohçalara sarılarak ayrı ayrı dağıtılırdı.
Ayrıca, evlenerek konaktan çıkan eski kalfalara ve cariyelere de süslü bayram elbiseleri, çocuklarına çamaşırlar alınırdı. Konaktaki cariyelere yine kendi arzularına göre elbiseler dikilir, çocukların ebeleri olan hanıma, konaktaki gedikli ağalara ve tüm hizmet eden hademelere de elbiselik çukalar, mendiller, peşkirler ve iç çamaşırları ve para verilirdi.
Ev ve konaklarda bulunan cariyelerin kâhya kadınlar tarafından alınan elbiseleri bayramdan önce biçilir, dikilir, hazırlanır, verilecek iç çamaşırları da herkesin kıdem ve derecesine göre ayrılır, birer bohça içine konup ulaştırılırdı.
Bu iç çamaşırları ve içlerine konan bahşişler bütün selamlık halkına hanım adına bayram gecesi ayrı ayrı dağıtılırdı.
Zenginler kendi çocuklarına aldıkları bayramlıkların aynısını mahallenin fakir çocuklarına da alır, bayram sevincinin geniş kitlelere yayılmasına katkıda bulunurlardı.
Mahalle Vakfı (Avarız Vakfı) önceden tespit ettiği borçluların borçlarını ödemeye çalışırdı. Borç yüzünden cezaevine girmiş mahalleli için para toplanır, bayramı aileleriyle birlikte geçirmeleri sağlanırdı.
Her şey değişti tamam, ama bazı âdetler devam etmeli değil mi?
Bayramınız mübarek olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.