Yer Titriyor, Semada Kara Bulutlar...
VAN'DA 5 küsur şiddetinde yeni bir zelzele oldu ve büyük bir otel yıkıldı. Otel sözde güçlendirilmişmiş...
Ülkenin çeşitli yerlerinden haberler geliyor: Filan yerde durup dururken arazi göçtü, kocaman bir çukur oluştu... Falan yerde topraktan dumanlar çıkmaya başladı... Şurada yer yarıldı... Burada şimdiye kadar görülmemiş bir tabiat hadisesi oldu...
Medya bunları verirken elmalı puding... Filan futbolcunun seks hayatı... Filan mankenin kalçaları... Futbol şikeleri... Gece hayatı... Butik oteller... Beyaz şarap soslu lüfer... Şehveti artıran yemekler... Cinsel ilişki teknikleri gibi çok önemli bilgi ve haberleri de devamlı olarak halka duyurarak vazifesini yerine getiriyor.
Cumhurbaşkanımızın Van ziyaretinden önce, hasar görmüş bazı binaların çatlakları sıvanmış ve üzerlerine boya sürülmüş, boyalar eskitilmiş. (Ne kurnazlık, ne incelik!.. Şeytanın aklına gelmez...)
Depremzede çocuklara diz üstü bilgisayarlar verilmiş, bol bol fotoğrafları çekilmiş, sonra cihazlar geri alınmış...
Van'ın soğukları meşhurdur. On binlerce vatandaş çadırlarda titriyor.
Bazı militan ateistler, zelzele Allah'tandır inanç ve iddiasına karşı çıkıyor, aşırı şekilde sinirleniyor.
28 Şubat yıllarında olsaydı zelzele Allahın emri ve cezasıdır diyen gazetecileri Devlet Güvenlik Mahkemelerine verir, mahkum ettirir ve zindanlara atarlardı.
Van'ın, henüz yardım ulaştırılmayan bir köyüne İstanbul'dan bir zat zar zor bir kamyon yardım götürmüş. Halk yardımı kapışırken, eli bıçaklı bir genç saldırmaya kalkmış, defolun gidin buradan diye haykırmış. Yaşlılar ve kadınlar gencin üzerine atılarak onu yatıştırmaya çalışmış.
Son zelzelelerde yıkılan binalar çürükmüş. Bunlara hangi devlet kuruluşları, hangi bürokratlar, hangi belediyeler, hangi sorumlular ruhsat vermiş?
Enkaz altında kalan cesetler kokmaya başlamış.
Ülkenin bir yerinde "mechul kişiler" sokak köpeklerini zehirleyip cesetlerini ormana atmışlar. Yeni zelzelelere davetiye!..
Ülke çapında dinsizlik, densizlik gırla gidiyor.
Lüks eğlence yerlerinde cumartesi geceleri sabahlara kadar vur patlasın çal oynasın zevk u sefa ediliyor ve günah işleniyor.
(Yahu sen delirdin mi, bu yazdıklarının depremle ne ilgili var?)
Ensest vak'aları artıyormuş...
Depremden önce Van gölünde acayip durumlar görülmüş.
Fuhuş, kumar, karı satışı, uyuşturucu, mafyacılık, rüşvet, haram yeme, günah günah günah...
Namazın terk edilmesi ve şehvetlerin galeyanı...
Ülkemizde dehşetli bir kalkınma var.
Yer titriyor, toprak bir kalkıp bir iniyor.
Gökte işaretler, denizlerde alametler.
Zina artık suç değil.
Lüks ve israf dorukta.
Ayda üç bin lira maaş alan şu adam nasıl kısa zamanda bu kadar büyük bir zengin oldu?
Bütün bu hengâme içinde dinî bir sekt memleketi sessiz sedasız ele geçiriyor, temel müesseselerde kadrolaşıyor.
Van depremi ne ki... Mega kent İstanbul, büyük depremini bekliyor.
Su muhallebisi nasıl yapılır... Kabızlık çekenlere müjde... Yüz kırışıklarını kısa zamanda gideren harika merhem... Azgın zampara bir gecede on kadınla birlikte olmuş... Futbolcunun bir milyon liralık otomobili...
Zeminden dumanlar çıkıyor, âsümanda kara bulutlar, şimşekler çakıyor, zehirlenen köpeklerin ölüleri şişmiş kokmuş, kaprisli kadın kocasına ille de yepyeni ve lüks perdeler istiyorum diye bağırmış, Müslüman halka külliyetli miktarda evcil ve yaban domuzu eti yediriliyormuş, 26 kişi 13 yaşındaki kızın ırzına geçmiş, masaj salonunda fuhuş yapılıyormuş, çürük raporu verilen okulda yüzlerce öğrenci çağdaş eğitim alıyormuş, elmalı turta, üzümlü kek, futbolcunun aşkı, mankenin cilveleri, geceliği kaç liraya?
Sodom Gomore... Lut kavmi... Ad ve Semud... Pompei ve Herculanım... Titanic... Vur patlasın çal oynasın... İçki seller gibi akıyor... Fuhuş gırtlağa kadar... Haram paralar... Sabah namazlarında boş camiler... Oto yollar, hızlı trenler... HES'ler...
Yüklü ve acayip te'lif ücretleri, komisyonlar, rüşvetler, kirli ve kara servetler, gökdelenler, rezidanslar, bina ve zina, lüks otomobiller, bir gece şarapta bekletildikten sonra pişirilen ve ağızda helva gibi dağılan biftekler.
Hah hah hah!... Şu gericiye, şu çağ dışı adama bakın, deprem ceza imiş... Hoh hoh hoh!..
Çin çin çin... Baylar bayanlar şerefe için... Drink drank drunk...
Titanic... Sodom Gomore... Pompei...
* (İkinci yazı)
Trafik Kazaları Millî Felaketi
AREFE günü kabristan dönüşü, otomobilimizin hemen arkasındaki vasıtanın direksiyonundaki yaşlıca zat çılgın gibiydi. Hiç lüzumu olmadığı halde devamlı kornaya basıyordu. Vasıtalar kuyrukta, adım adım ilerliyor, o adamcağız kornaya basıp duruyor. Be adam kör müsün, yol tıkalı işte... İlk kırmızı ışıkta yanımızdaydı, yeşili beklemeden geçip gitti de kurtulduk.
Bu adam bir kaçıktı ve ona ehliyet verilmişti.
Medyayı takip ediyorsanız hemen her gün "Cinayet gibi trafik kazaları" haberleri okursunuz.
Otobüs duraklarına dalan, yaya kaldırımına çıkan, zavallı insanları biçip öldüren, sakatlayan, hayatlar söndüren veya karartan caniler.
Trafik kazaları millî felaket halini almıştır.
Van ve Erciş zelzelesinde 600 kişi öldü diye milletçe ağladık ama trafik kazaları için o kadar üzülmüyoruz.
Bu memlekette Singapur'daki hukuk, nizam, intizam, âsâyiş olsa bu kadar kaza olur mu?
İsveç'te, Norveç'te niçin bizdeki kadar kaza olmuyor?
Bizde yeterli yol yok, otomobil sayısı hızla çoğalıyor.
Otomobil bir ihtiyaç olmaktan çıkmış, bir fetiş ve statü haline gelmiş.
Birtakım görmemişler bir milyon liraya lüks otomobiller alıyormuş.
İstanbul'da her sabah ve her akşam milyonlarca otomobil, içlerinde sadece bir kişi olduğu halde yolları tıkıyor.
Evinden işine, işinden evine otobüs, metrobüs, vapur, tren olsa bile ille de otomobille gidecek.
Otomobile binmezse incileri dökülür ve üzüntüden ölebilir.
Benim otomobilim 200 bin lira, seninki kaç lira?
Benim otomobilim senin otomobilini döver!
Herif veya karı yürürken dengeli ve akıllı gibi görünüyor ama direksiyon başına geçince canavarlaşıyor.
Artık yaya kaldırımlarında yürümek de güvenli değil. Sarhoş, mecnun, azgın bir sürücü kaldırıma çıkıp ezebilir.
Kadın kocasıyla kavga etmiş, fren yerine gaza basıyor...
İstanbul'un nüfusunu 13 milyon gösterenlere sakın kanmayın, aldanmayın.
Koca şehir Tekirdağ ile sahil şeridinde birleşmiş vaziyette.
Bazıları gökdelen olmak üzere on binlerce yeni inşaat.
Birileri İstanbul'un nüfusunu 40 milyona çıkartmak yolunda.
Bunda büyük rant var.
Otomobil elbette bir ihtiyaç ama aynı zamanda büyük bir bela.
Trafik kazası olabilir ama bu kadar değil ve böyle değil.
Bir ülkede otomobiller sık sık otobüs duraklarına dalıyor, yaya kaldırımlarına çıkıyor, mâsum insanları ezip biçiyorsa o memleketin durumu iyi değildir.
İyi diyenin alnını karışlarım.
Tabanca veya bıçakla adam öldürene müebbet hapis.
Otomobille adam öldürene, otomobil külüstürse az ceza, lüks ise pek az ceza veriliyor.
İnancı olan vatandaşlara sesleniyorum:
İmkanınız nispetinde Allah rızası için sadaka verin, fakirlere yardım edin, kuşlara yem atın, aç kedileri köpekleri doyurun.
Ta ki, inşaallah belalardan, bu arada trafik belalarından güvende olasınız.
Vatandaş trafiğine kapatılmış yollarda, eskortlarla siren sesleri içinde fırtına gibi, buhran gibi geçip giden devletliler acaba bu trafik kazaları millî felaketi konusu üzerinde dururlar mı?