Senin ne işin var orada?
Atatürk’ün ebediyete intikal ettiği günün yasını tutmak adına ülke çapında yapılan matem gösterileri olaylı geçti. İlginçtir, her ulus devletin kurucusu kendince kıymetlidir, ara ara yad edilir, siyasi alanda zaman zaman fikirlerine atıflarda bulunulur, özellikle de milliyetçilik duygularının harekete geçirilmek istendiği dönemsel gelişmelerde bu kişilikler ön plana çıkartılır. Ama bu kişilerin hiçbirinin ahirete intikal ettiği tarih, -kutlanmaz diyemiyorum, zira ölümdür bahsettiğimiz- “tanınmaz.” Tabii bir istisna vardır bu kurala. O da totaliter, diktatoryal zihniyetlerin hakim olduğu ulus devletler. Mesela Çin’de. Mao’nun doğumu kadar ölüm tarihi de önemlidir. Milletçe yas tutulur.
Heykelleri her mekanda boy gösterir, fotoğrafının olmadığı resmi mekan yoktur ve hatta kamusal alanın dışında özel mekanlarda da Mao size bakar durur. Ama orada bile, bir liderin olduğu saat, dakika, “an” milli bir olay olarak yaşanmaz. Hele hele de İstanbul gibi yoğun araç akışının olduğu bir şehirde, seri trafiğin aktığı, durmanın ve hatta belli bir sür’atin altında hız düşürerek seyretmenin dahi yasak olduğu otoyolda veya (Boğaz) köprü(sün)de kimse o “an” için arabasından inip asker selamı çakıp hazır ola geçtikten sonra put gibi donmaz.
Evet, saygı duruşu başka ülkelerin popüler kültüründe de vardır ama bizdekine nazaran çok daha rahat geçer, eğer demokrasilerden söz ediyorsak. Millet saygı duruşu sırasında etrafına da bakınır, yerinde de kıpırdanır, ve hatta oturarak da saygı duruşu yapılır.
Maksat anmak, hatırlamaktır, bunun ön şartı ayakta durmak değildir bu kültürlerde. Gelgelelim bizimkisi gibi bir sisteme... saygı duruşu nefeslerin dahi tutulduğu, elden gelse bütün hayati fonksiyonların askıya alındığı bir zaman dilimini temsil eder... hani mümkün olsa organlar bile bir müddet için “shut off” edilecek. Çocuksunuzdur, her 10 Kasım’da ağlatılırsınız. “Atam Atam sen kalk da ben yatam!” dedirtilirsiniz. Çocuk aklınızla düşünemezsiniz tamam da... niye ölen ben olacağım diye...
Bu retoriğin ilahlaştırma projesinin bir parçası olduğunu ancak aklınız biraz daha ermeye başladığında farkedersiniz, o da şanslı iseniz, o da alternatif bilgi kaynaklarına başvurabilme yetiniz, yeteneğiniz, ilginiz, imkanınız varsa. Kendinizi kendi ulus devletinizde, ulus devletinizin resmi dilinde üretilmiş bilgi dağarcığı ile sınırlı tutmazsanız... Yoksa tapınır gidersiniz. Şimdi bir çoklarının yaptığı gibi. Dininiz olur bir insan. İlahınız olur. Onun için yaşar, onun için ölmeye hazırlanırsınız. Onun içindir ki gider ona şikayet edersiniz hoşlanmadıklarınızı.
Koşar gider, kaleme kağıda sarılırsınız. Ah kalksan da bir görsen şu halimizi, her tarafımızı irtica sardı, her tarafta başörtülü!
Sonra da ilk gördüğünüz başı örtülüye saldırırsınız. Çıkarın bunu buradan, gitsin buradan, istemiyorum sizi burada, karşı devrimin ürünü! Evet, İzmir’de geçtiğimiz hafta yapılan anma töreninde usulca başı örtülü kızın yanına yanaşıp, “senin buradan gitmeni istiyorum” deme küstahlığında bulunabilirsiniz. Çünkü “buralar” sizindir ve bu derece de küstahsınızdır. Ne ilk ne de sonsunuzdur. Ama hep kavgacı, hep tepeden bakmacı, hep totalitersinizdir.
Bu böyle iken, iki çift lafı da başı örtülü kızımıza söylemek gerekir: Evladım, senin ne işin var orada! Bunların böyle olduğu belli iken şart mı orada boy göstermen. Varsın gitsinler, varsın ağlaşsınlar... Ama o benim de Atam diyorsun... iyi hoş da anlamıyorsun! Onların seninle, değil bir şeyi, birine sevgiyi bu arzı paylaşmaya niyetleri yok! Senin var olabilmene dahi tahammülleri yok. Onun içindir ki buradan gitmeni istiyorum diyor sana! Git ve yok ol! Hal böyleyken ne işin var senin orada. Bırak eksik kalsın. Onlara mübarek olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.