Sultan 1. Abdülmecid yaşasaydı, CHP’li olurdu!
Biliyorum, merak ediyorsunuz... Yazının başlığında “Sultan 1. Abdülmecid”den bahsederken, yandaki “İtalya haritası” da neyin nesi ve de konu ile ilgisi ne?..
O halde, baştan başlayalım.
Efendim; dönemin Sanayi Bakanı Ali Coşkun’la birlikte 9 Mart 2006’da Roma’ya gitmiştik...
Gezi esnasında, elbette “Roma’nın tarihi ve turistik yerleri”ni de gezmiştik.
Ama, benim aklım, bu “harita”da kalmıştı... Aksilik bu ya; o anda “fotoğraf makinam” yanımda yoktu... Dolayısıyla, o “harita”nın fotoğrafını çekememiştim...
Neyse ki;
Arkadaşım Yusuf Ziya Cömert’te varmış o harita... Tam gününe rast geldi, işte o haritayı koydum köşeme..
NOKTA’DAN İMPARATORLUĞA!
“Harita”dan da gördüğünüz gibi;
Bir “nokta” iken, “Roma İmparatorluğu”na dönüşen “İtalya’nın sınırları” sergileniyor Roma’nın göbeğinde!..
Roma’ya gidenler görmüştür;
“Collesseum” denilen “Arena”nın yanından geçerken, “film”lerde de gördüğümüz o “dehşet sahneleri” gelmişti gözlerimin önüne!.. Kulağımda, “Arena’ya doluşan 70 bin seyirci”nin kahkahaları, “Öldür!.. Öldür!” diyen böğürtüleri ve “kölelerin çığlıkları” çınlıyordu sanki!..
“Roma” demek, elbette sadece “Arena” demek değil... Roma, aynı zamanda “tarihini yaşatan” bir şehir!.. Hayır, sadece “tarihini yaşatan” da değil, aynı zamanda hâlâ “tarihini arayan” bir şehir!..
Hâlâ “kazı” yapıyorlar, hâlâ “kök”lerini arıyorlar!..
Kazdıkça, “tarih” fışkırıyor!.. Ve o tarih, büyük bir özenle “muhafaza” ediliyor!..
“Kök”lere; bizde olduğu gibi, “balta”lar veya “balyoz”lar değil, “kazma”lar iniyor!.. Ve yine; bizde olduğu gibi; “ölsün” diye değil, “hayat bulsun” diye!..
Kısaca ifade etmek gerekirse;
Onlar “kaza kaza” köklerine iniyor, biz ise “kazıya kazıya” köklerimizi yok ediyoruz!..
Onlar, “tarihlerini göstermek”ten büyük bir haz duyarken, bizler “kompleks”e kapılıp, tarihimizi gömüyoruz!..
“Arena”ya giderken, cadde üzerinde; “bilboard”ları andıran, fakat onlardan çok daha büyük, “yan yana sıralanmış 3 harita” vardı!..
Birinci haritada, İtalya, sadece “Roma”dan ibaret, “beyaz bir nokta” olarak görülüyor!..
İkinci haritada, o “beyaz nokta”nın büyüyüp, bütün “çizme”yi kaplayan bir beyazlığa büründüğünü görüyorsunuz!..
Üçüncü haritada ise, “beyazlık” daha da büyümüş, Sicilya, Sardunya ve Korsika adalarını da içine almış!..
Yani; “Roma İmparatorluğu”nun en geniş hâli!.. Sadece “İtalya” değil, civar ülkeler de “beyaz”a boyanmış!..
İtiraf edeyim ki; Roma’da, beni en çok etkileyen, işte bu “harita” olmuştu...
Düşünebiliyor musunuz;
Adamlar, o “devasa harita”ları, sadece kendi insanlarının beyinlerine değil, aynı zamanda; Roma’yı her yıl ziyaret eden “10 milyon turist”in beynine de kazıyorlar!..
Hiçbir “utanç” duymadan, hiçbir “kompleks”e kapılmadan!.. Adeta göğüslerini gere gere, “İşte biz buyuz” diyorlar!..
“İşte biz buyuz!.. Biz, işte böyle bir imparatorluğun varisleriyiz!.. Bir zamanlar, işte bu topraklara hükmettik biz!.. Roma’da bir nokta iken, devasa bir imparatorluk kurduk!”
Ne “kompleks”leri var, ne de “utanma” gibi bir duyguları!..
Gıpta etmiştim İtalyanlara!..
BİZİM NİYE HARİTAMIZ YOK?
“Bizi” düşünmüştüm o an... “Tarihinden utanan” ve geçmişini anmayı “hamaset” sayan ve hatta “hakaret” eden bizi!..
“Kompleksli aydın(!)larımızı” düşünmüştüm... “Tarih kitapları”na hapsedilip, gelecek nesillere anlatılmayan “tarihimizi” düşünmüştüm... Altında “tarih” yatan, fakat gün yüzüne çıkarılmayan, ayakta olanları da “hoyrat katiller”ce yıkılan/yakılan “Anadolu”yu düşünmüştüm...
1071’leri, 1299’ları düşünmüştüm!.. Malazgirt’i düşünmüştüm... Söğüt’ü, İstanbul’u, Edirne, Çanakkale, Bosna ve Viyana’yı düşünmüştüm...
Sahi, biz de, bir “nokta” değil miydik bu topraklarda?.. Sonra, o “yeşil nokta”lar büyüyüp, “19-20 milyon kilometrekarelik devasa topraklara hükmeden bir devlet” olmamış mıydık?..
Peki, o “sınır”ları gösteren “harita”lar nerede?.. Niye “tarih kitapları”na hapsedilmiş?!?
Niye “meydan”larda yok?!? Niye Söğüt’te, Bursa’da, İstanbul veya Edirne’de sergilemiyoruz “tarihî sınırlarımızı”!?!?
“Nasıl küçüldüğümüzü” atlaslarda zaten görüyoruz!..
“Nasıl büyüdüğümüzü” niye nakşetmiyoruz gençlerimizin beyinlerine?!?
Kimden çekiniyoruz?.. Niçin komplekse giriyoruz?.. Neden utanıyoruz!?!
İtalya’nın yaptığı “hamaset”se, işte “Arena”ya giden yol üzerindeki o “harita”lar!.. Bundan daha büyük “hamaset” mi olur?..
Ama, adamlar; sadece “kendi insanı”na değil, her yıl Roma’ya gelen “10 milyon turist”e de seyrettiriyorlar o “harita”ları!.. Beyinlerine kazıyorlar!..
Biz ise, bırakın “geçmişimizi yaşatmayı”, mevcut eserlerimiz aman bir an önce yıkılsın/ölsün de; yerine “beton gökdelenler” dikelim diye bekleşiyoruz!..
Sonra da hayıflanıyoruz:
“Biz, niye bu hâle geldik?.. Niye bizi ciddiye almıyorlar... Niye bize köle muamelesi yapıyorlar?”
Sen “kendini inkâr” edersen, başkaları niye ciddiye alsın ki seni?..
CHP’NİN ECDAT DÜŞMANLIĞI!
Biliyorum, hâlâ meraktasınız:
“Roma’daki harita olayının gündemle ne alâkası var?..
Sözü nereye getirmek istiyorsun?”
Efendim, sözü “son tartışmalara” getirmek istiyorum... Malûm; “bir bardak suda fırtına koparma” konusunda, kimsenin ellerine su dökemeyeceği CHP’liler, kafalarını “Sultan 1. Abdülmecid’i anma toplantısı”na takmışlar.
Habire höykürüyorlar!..
Peki, olay ne?..
Olay şu:
Meclis Başkanı Cemil Çiçek; yayınladığı Tanzimat ve Islahat Fermanları ile, herhalde “İlk anayasal düzene geçişi” başlatmış olmasından dolayı olsa gerek; “31. Osmanlı Padişahı Sultan 1. Abdülmecid’i 150. vefat yıldönümünde anma sempoyumu” düzenlemiş!.. “3 gün” sürecek sempozyum “yarın” başlayacak ve sempozyum kapsamında Ahmet Özhan da bir konser verecek.
İşte bu “sempozyum”u diline dolayan CHP’li Muharrem İnce, önceki gün Meclis Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada; “Atatürk’ü anma duyurusu” ile “sempozyum davetiyesi”ni birbirine karıştırıp, demiş ki;
“Padişahlığa özenen bir Meclis Başkanı var... İşte 10 Kasım davetiyeleri. Kağıda yazılmış ve fotokopi bir davetiye. Burada da Abdümecit için hazırlanan davetiye. Yazıklar olsun size. Şu davetiyelere bakın! (...) Herkes haddini bilsin. TBMM’de hiç kimse padişahlık özentisi yapamaz. Atatürk’e hakaret edemez. Hakkı da değildir, haddi de değildir. Haddini de bildiririz.”
İşte;
“Bu kafa”dır ki, bizi bugünlere getirdi...
Şu hâle bakın;
İtalya gibi bir ülke, hiçbir “kompleks”e kapılmadan, “Roma İmparatorluğu’nun sınırları”nı bütün dünyanın gözlerinin içine sokarken, Muharrem İnce’de sembolleşen CHP kafası, kalkmış, Meclis Başkanı Cemil Çiçek’i “padişahlığa özenmek”le itham ediyor!..
Oysa, hiç kimsenin “padişahlığa özendiği” filân yok!.. Yapılan; “ilk anayasal düzene geçişi sağladığı” için, Sultan 1.Abdülmecid’i anmaktır!..
“Sivil bir anayasa” yapma sürecindeki Türkiye’nin, “ilk anayasanın mimarı”nı anmasından doğal, ne olabilir?..
Ama, Muharrem İnce gibiler;
Sadece Osmanlı’ya değil, “bütün geçmişimize” karşıdırlar!.. Bunlara göre; “Türkiye Cumhuriyeti’nin kökü yok”tur!.. Bunlara göre; Türkiye Cumhuriyeti, sanki “ağaç kovuğundan” çıkmıştır!..
Bu tavır, “kompleks”ten de öte, “geçmişe düşmanlık”tır!..
Yine o “harita”ya döneceğim...
Elin oğlu; “Biz, bir zamanlar büyük bir imparatorluktuk... Büyüüük sınırlarımız vardı” diye övünüp, bunu bütün dünyaya sergilerken, CHP kafası “geçmişi inkâr”la meşgul!..
Yazık!.. Çok yazık!..
HALKA RAĞMEN HALKÇI!
Muharrem İnce’nin konuşmasındaki bir ifadeye dikkatinizi çekmek istiyorum. Demiş ki;
“TBMM’de hiç kimse Atatürk’e hakaret edemez!..
Hakkı da değildir, haddi de!”
İnce, bu “şov”ları, bu “efelenme”leri her zaman yapıyor ama, Sultan 1. Abdülmecid’i hedef alan sözlerini, acaba kulakları duydu mu?..
Çünkü, Sultan 1. Abdülmecid;
Başlıkta da ifade ettiğim gibi, eğer yaşıyor olsaydı, herhalde “CHP’li” olurdu!..
Çünkü 1. Abdülmecid; padişah olduğu dönemde, tıpkı CHP gibi “topluma ters düşen” kararlar almış, “halka rağmen halkçı” olmuş ve bu yüzden de çok eleştirilmiştir!..
Hepsi bir yana da;
“Toplumun tepkileri”ne rağmen Tanzimat Fermanı’nı, daha sonra da Islahat Fermanı’nı yayınlamıştır ki; “gâvura ‘Gâvur’ demeyi bile” yasaklamıştır!..
MASON KUŞATMASI!
Kaldı ki;
Getirdiği bütün “yenilik”ler, yaptığı bütün “reform”lar ve aldığı bütün “tedbir”ler hiçbir işe yaramamış, Osmanlı Devleti “parçalanmaktan” kurtulamamıştır!..
Tabii, bütün bunlarda “17 yaşında tahta çıkması”nın, yani “genç” olmasının büyük rolü vardır... Ama asıl önemlisi; Mustafa Reşit ve Fuat Paşa gibi “mason paşalar” tarafından “kuşatılmış” ve onlar tarafından “yönlendirilmiş” olmasıdır!..
Tarihi bir gerçektir ki;
Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nun, yani Tanzimat Fermanı’nın 3 Kasım 1839’da ilân edilmesinde, ünlü bir “mason” olan Mustafa Reşit Paşa’nın çok büyük baskısı olmuştur!..
Sultan 1. Abdülmecid; bir anlamda, o dönemdeki “derin devlet”in esiri olmuştur!..
YAPILAN OLUMLU İŞLER!
Peki, hiç mi “olumlu” bir şey yapmamıştır?.. Hiç mi “millet hayrına” bir adım atmamıştır?..
Elbette “hayırlı adımlar” atmıştır.
Meselâ, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı ve adına “Çılgın Proje” dediğimiz “Kanal İstanbul”un mimarı Sultan 1. Abdülmecid’dir...
“Mimari proje”yi ilk yaptıran odur!..
Bunun gibi, daha nice adım...
“Ticaret Meclisleri”ni kuran, “askerlik yasası” çıkartan, “bazı meslek okulları”nı açan, “toprak kanunu”nu yayınlayan, “tersane”yi yeniden düzenleyen, 1840’ta “ilk kâğıt para”yı çıkaran, 1844’te “Galata Köprüsü”nü yaptıran, 1851’de “Şirket-i Hayriyye ve Boğaziçi Vapurları”nı işletmeye sokan, 1853’te “ilk telgraf hattı”nı döşeten Sultan 1. Abdülmecid’tir!..
DOLMABAHÇE’Yİ DE O YAPTIRDI!
Ne ilginçtir ki;
CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, “Atatürk’e hakaret ettirmeyiz” diyerek hedef aldığı Sultan 1. Abdülmecid, aynı zamanda “Atatürk’ün hayata gözlerini yumduğu Dolmabahçe Sarayı”nı yaptıran padişahtır, iyi mi?..
Sormak lâzım Muharrem İnce’ye;
Sultan 1. Abdülmecid, eğer Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırmamış olsaydı, Atatürk, son nefesini nerede verecekti acaba?..
Şu hale bakın;
Sultan 1. Abdülmecid’i anmak için Dolmabahçe Sarayı’nda bir “sempozyum” düzenlemek “Atatürk’e hakaret” oluyor... CHP’li Muharrem İnce; “Atatürk’ün hayata gözlerini yumduğu Dolmabahçe Sarayı”nı Sultan 1. Abdülmecid’in yaptırdığını biliyor muydu acaba?..
O “sultan”lar, o “padişah”lar olmasaydı, Muharrem İnce gibiler hangi topraklarda doğacaklardı acaba?.. Hangi topraklarda doğacaklar ve kime söveceklerdi?..
CHP, bu “geçmiş düşmanlığı” ile ne yapmak istiyor, nereye varmak istiyor?..
Roma’ya bak Muharrem Bey, Roma’ya!.. O “harita”ya bak da, vazgeç bu “geçmiş düşmanlığı”ndan!..
Çünkü İtalya, hiç de “imparatorluk özentisi” içinde değil!..
Ama “kompleks” içinde de değil!..
Hele hele, geçmişine düşman hiç değil!..
Teröristin dirisi işe yaramaz!
Herhalde biliyorsunuzdur... “Kartepe” adlı “deniz otobüsü”nü kaçırıp, içindeki “yolcu”larla birlikte “rehin” alan Mensur Güzel adlı teröristi “ikna” etmek için, devreye girmeyen kalmamıştı... En sonunda “anne”sine müracaat edilmiş, o da ikna edememişti!..
Peki, hiç duydunuz mu, herhangi bir “BDP’li”nin devreye girdiğini?.. “BDP milletvekillerinden biri” devreye girip; “Tamam, eylem yaptın, sesimizi duyurdun!.. Artık vazgeç!” demiş olsaydı, o genç belki “ikna” olur ve eylemden vazgeçerdi... Dolayısıyla öldürülmezdi!..
Ama, BDP’liler için o gencin “dirisi”nin hiçbir faydası yok!.. Onlar, “dirisi”nin değil, “ölüsü”nün peşindeler!.. O genç öldürülmeli ki, “istismar malzemesi” olarak kullanabilsinler!..
Nitekim, öyle de oldu...
Günlerdir hedefledikleri “gerginliği” çıkaramayan BDP’liler, camiye getirdikleri ve “teröriste ait” olduğunu iddia ettikleri “boş tabut”la yürüyüş yapmak istediler... Neyse ki, polis uyanık davranıp, “iğrenç tezgâh”ı deşifre etti de, hevesleri kursaklarında kaldı!..
Tabiî, BDP’lilerin, “provokasyon” için, ne gibi “iğrenç taktik”lere başvurabilecekleri de ortaya çıkmış oldu!..
Şu hâle bakın; “teröristin yaşaması” için kıllarını kıpırdatmayanlar, “teröristin ölüsü”nü kendilerine “malzeme” yapmaya çalıştılar!.. BDP’yi tanımak için, sadece bu olay bile yeter!.. “Teröristler ölsün” ki, “BDP’li ağaların saltanatı” devam etsin!.. Olay budur!..