Suriye trajedisi yeni bir oluşum için fırsat olabilir mi?
Ahmet Davudoğlu’na rahat yok..
Kuzey Afrika sorunu çözülmeden Suriye sıraya girdi. Yemen kapıda bekliyor. Bu arada Bosna’da sıcak gelişmeler yaşanıyor. Öyle anlaşılıyor ki, bu işler bugünden yarına bitmeyecek, daha uzunca bir süre bu koşuşturmaca devam edecek. Allah sağlık ve sıhhat versin de koşuşturalım. Bir de iş çok zaman az, o zaman Allah ömrümüze bereket versin inşallah.
Arap Birliği’nin kararı tarihi bir fırsat. Artık Rusya da Suriye ile yola devam etmenin bir anlamı olmadığını gördü ve muhaliflerle masaya oturmayı kabul etti. İran da politikasını gözden geçirmeye başladı.. Kimse yenilecek ata oynamak istemez..
Suriye şimdi, Radikal İslamcılarla savaştığı mesajı ile Avrupa’nın dikkatini çekmeye, “İslamifobia”yı harekete geçirerek batının çıkarlarının bekçiliğine soyunuyor..
İyi bari, İsrail’le anlaşsın. Bir yandan İran, öte yandan batı ile ittifak kurarak kendi halkının yüzde 80’den fazlasına savaş açacaksın.. Bu insanlığa da sığmaz, Müslümanlığa da..
Suriye için gelinen nokta, artık geri dönüşü mümkün olmayan bir nokta.
Esad’ın canını kurtarabilmesi için ülkeyi terk etmeyi kabul etmesi gerek. Aslında bundan sonra Esad’ı kabul edecek fazla bir ülke de kalmadı.. Malta olabilir mi? Bir düşünse iyi eder.. Artık herhangi bir Arap ülkesinde güvenli bir ortamın sağlanması zor. İslam ülkeleri ve tabii Türkiye de artık bir alternatif değil. Avrupa’da Esad’a sahip çıksa çıksa Fransa sahip çıkar ama, orada rahat ettirmezler. Kıbrıs Rum kesimine sığınması da herhalde içine sindirebileceği bir durum değil.. Latin Amerika’da da Suriye’den göç eden çok sayıda Suriyeli var, rahat bırakmazlar.
Bana olsa olsa Malta gibi geliyor.. Bir de Moğolistan ya da Sibirya gibi bir yere gidebilir, unutulmak için.. Ama Hariri ailesi Esad’ı unutur mu bilmem. Bakarsınız Esad yarın Lahey’de Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde sanık sandalyesine oturtulabilir.. Muhaberat ajanları, rejimin işbirlikçileri, tetikçileri yarın ne yaparlar onu bilemem. Suça-cinayete karışmamış Nuseyri ailelere bir şey olacağını sanmam. Ama işbirlikçilerin Nuseyri olsun olmasın işleri zor..
Nereye giderse gitsin, çok da derdim değil, cehennemin dibine kadar yolu var.. Eğer keskin bir dönüş yaparak, tevbe eder, Suriye halkının vicdanına sığınarak bağışlanmayı başarabilirse.. Barış daha iyidir, ama sanırım geç kalındı.. Keşke kendi derin devletine, çetelere bu kadar kolay teslim olmasaydı.. Türkiye’nin uzattığı eli bırakmasaydı..
Zulm ile abad olunmaz. Bu dünya etme bulma dünyasıdır.. İşte geldik-gidiyoruz. Bu dünyanın bir de öbür tarafı var.. Asıl büyük hesaplaşma orada olacak.
Şimdi asıl söylemek istediğime gelince. Bu durum bir fırsat bilinmeli ve İslam İşbirliği Konferansı, iç karışıklıklar ve tabii afet durumlarında güvenliği sağlamak için bir “sivil savunma ve barış gücü” oluşturmalı.. Özellikle afet bölgesine gidecek Kızılay ve diğer insani yardım faaliyetlerinin tek elden yönetilmesi için bir birlik. Buna askeri inzibat ve logistik hizmeti de verilebilir..
Bir de iç karışıklıklar ve sonrasında yeni bir düzen kurulana kadar uluslararası bir koalisyon barış gücü hizmeti verebilmeli.
Bosna’da bunu yaşadık, Irak’ta, Afganistan’da, Libya’da.. Hepsi de İslam ülkesi. Neden bu konuda İslam İşbirliği Konferansı sorumluluk üstlenmesin?..
Bir musibet, bin nasihattan iyidir diye bir söz var.. Libya’ya müdahale konusunda nasıl bir çağrı gücü oluşturuldu ise, İslam Konferansı da barış gücü oluşumu için nüve teşkil edecek bir çağrı gücü oluşturabilir. Ve beynelmüslimin bir koalisyon, sürece müdahale edebilir..
Hatta bu konuda BM Genel Kurulu’ndan da karar çıkarılabilir.. BM’nin çağrısına nasıl NATO cevap verdi ise, BM’nin İslam Konferansı’nı davet etmesi ile de bu iş başarılabilir..
Belki dünyada ilk defa insani yardım amaçlı, asker destekli bir uluslararası çağrı gücü oluşturulmuş olur böylece. Suriye olayı, bu açıdan önemli.. Arap Birliği’nin geldiği nokta bu açıdan büyük önem taşıyor. Bu oluşuma Arap Birliği ve Afrika Birliği de destek verebilir ve en azından “Acil İnsani Yardım” için bir konsey oluşturulabilir..
Bizim askerimiz sadece öldürmek için, “def-i mazarrat” için değil, yaşatmak için, “celb-i menafi” için de seferber olmalı.. Tam da vicdani red konusunun gündeme alındığı böyle bir zamanda, Kızılay’da askerlik konusunu ben bir defa daha hatırlatmak isterim.. Silahsız askerlik için bu uluslararası insani yardım gücü de bir alternatif olabilir.. Gecenin karanlığından güneşi sıyırmak gibi bir şey olacak, yılların hayali olan bir “İslam Barış Gücü”. Ve bugün bu açıdan önemli bir fırsattır diye düşünüyorum. Selâm ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.