Alaton’un hatırlattıkları
Bu köşede yeri geldikçe ulus devletlerin vatandaşlarI tarafIndan yapIlan hak iddialarIna verdikleri cevaplardan söz ettik. Siyaset biliminde biz buna haklar dili veya haklar paradoksu diyoruz. Teorik bir perspektif bu. Bugünlerde bunun güzel bir örneği ile daha karşI karşIyayIz. O nedenle tekrar ele almakta fayda var diye düşünüyorum.
Malumunuz, hak ve özgürlükler dediğimiz şey aslInda sInIrlarI ancak ütopik bir dünyada çizilebilen bir oluşum. Reel karşIlIğI bulunduğunuz yere göre değişkenlik gösteriyor.
Zaman zaman birbirlerini yok eden, negatifleyen, birbirine ters düşen, çatIşma haline geçen hak ve özgürlükler de var. KulaklarImIzIn aşina olduğu bir söylemdir şu: Birinin özgürlüklerinin başladIğI yerde bir diğerinin özgürlükleri biter. Bu klişe, teorik düzlemde haklar tartIşmasIna bir çözüm üretir gibi gözükse de aslInda çok sorunludur. Çünkü hak ve özgürlük dediğimiz kavramlarIn insan hayatInda gerçek bir izdüşümü olmasI beklenir, bu olmadIktan sonra kitaplar içinde yazIlmIş çizilmiş haklar çerçevesinin kime bir getirisi olabilir ki. Ampiriğe baktIğImIzdaysa sInIrlarIn düşünüldüğü kadar kolay ve belirgin çizilemediğini görmekteyiz.
BurasI ilgili bütün taraflarIn bir diğerinden fedakarlIk yapmasInI beklediği noktadIr. Yani haklarInIzdan siz, karşI birey olarak vaz geçerseniz veya bir süreliğine haklarInIzI askIya alIrsanIz, biz şu ve şu özgürlüklerimizi pratik edebiliriz demektir bu. Çünkü çerçeve iki keçinin karşI karşIya geldiği dar bir köprü misalidir. Birisi mutlak surette bir geri adIm atacaktIr ki kaos çIkmasIn.
İşte otoriter zihniyeti temeline oturtup kendini inşa eden ulus devletlerde geri adIm atmak zorunda kalan, olayIn içinde olan partiler yani taraflardan biri devlet ise onun karşIsInda kalan vatandaşlar olmuştur. Devlet bu gibi durumlarda geri giden olmaz, geri adIm atmaz, yolunda ilerleyen olur. Çünkü devletin bekasI, iyiliği, hoşnutluğu, güçlenip kuvvetlenmesi, gürbüzleşmesi, beslenmesidir esas olan. Bir başka deyişle, devlet neden kurulmuş olduğunu kendi unutur, kendi başIna bir hayat idame ettirir. Orada da fazla ses çIkartan, yani baş ağrItan, mırın kIrIn eden vatandaşlara yer yoktur ve böyleleri devlet mekanizmasI tarafIndan da hiç sevilmezler.
Peki, böyle otoriter ulus devlet yapIlanmalarInda hep devlet midir kazanan, baskIn çIkan taraf? HayIr, her zaman bu devlet olmaz da onun toplum içerisindeki uzantIlarI olabilir. Bundan kasIt devlet gölgesinde nemalanan elit zümredir veya zaman ve mekan endeksli olarak bu, aristokrat sInIf da olabilir. Yani devlete yakInlIklarInIn, vefalI duruşlarInIn karşIlIğI olarak devletten sonra gelen en iltimaslI sosyal katmanI oluştururlar, duruşlarInIn meyvasInI toplarlar. Bu şu anlama gelir: Haklar tartIşmasInda birinin hak ve özgürlükleri askIya alInacak ise bu aristokrat veya elit sInIftan birilerinin olmayacaktIr.
Yani adI geçen gruplar sIrtlarInI devlete dayadIklarIndan, bir yerde de görünmez, elle tutulmaz ama varlIğI kabul edilen paktlar imzalamIş olduklarIndan devlet makinasIyla, fedakarlIk eden, feragat eden taraf olmayI da reddederler. Yani gücü olan zayIfa sözünü geçirir, ezer...
Sonuç olarak bir gruba mensup insan(lar)In hak ve özgürlüklerini yaşayabilmesi başka bir gruba ait insan(lar)In aynI, benzer veya farklI bir takIm hak ve özgürlüklerinden vazgeçmesine bağlIdIr. Bu durumda da artan, hIzla büyüyen bir ajitasyon ortaya çIkar. Biri yer biri bakar kIyamet ondan kopar der atalarImIz, ona benzer bir durum ortaya çIkar.
Gelelim bugünümüzden örneklere... bir sonraki yazIda.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.