Asrımızın helvadan putu: Laiklik!
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Geçmişteki Anayasaları hazırlayan odaklar, anayasalarına bubi tuzakları ve mayınlar döşemeyi ihmal etmediler. İçi boşaltılmış kelimelerle bu tuzakları kurdular. “İlkeler” dediler, ama koydukları ilkeleri önce kendileri çiğnediler. Ne devrimci, ne ulusçu, ne milliyetçi ve ne de halkçı oldular. Ancak hapçı bir nesil yetiştirmeyi ve ülkemizin geri kalmışlığını bu tuzaklarla başardılar. “Cumhuriyet” dediler, cumhurun seçtiklerini ihtilâllerle yediler. Halkımız uyutulurken demokrasi havarisi kesildiler. Uyandığımızda da sivil iktidarların önünü sivri güçle kestiler.
Senelerce “laiklik elden gidiyor!” diye feryat ederek halkımızın örfüne, âdetine, ırkına, mezhebine ve dinine hunharca saldırdılar. Kısaca taşları bağlayıp, köpekleri üzerimize saldılar. Bizi ve ülkemizi hayırlı her sahada geri bırakmayı başardılar.
Hâlbuki dünyada 90 yıldır savaşmayan şanslı ülkeler arasındaydık. Cihan harblerinde birbirini yiyen ülkelerin 90 sentine bizleri muhtaç ettiler. Bu ihanetleri laikliği ve devrimleri koruma ve kollama gerekçesiyle yaptılar.
Laiklik nedir? Türkçe, Kürtçe, Arapça manasını söyleyin?
Yenilir mi? İçilir mi? 1937 yılından beri tam 74 yıldır soruyoruz, ama hâlâ net bir cevap alamadık.
Dünyada ve bilhassa ülkemizde uygulanan laiklik, hâkimiyeti kayıtsız ve şartsız Allah’tan alıp, bir avuç egemen elit sınıfının eline vererek kapitalizm ve komünizm gibi şeytani düzenlerin hakimiyetini sağlayacak bir hilenin ve tuzağın adı olmuştur. Kapitalizim, komünizim ve sosyalizm gibi şeytani rejimlerin dini devre dışı bırakarak zemin ve taraftar bulmasının yegâne sebebi ve dayanağı laiklik paratoneridir.
Laisizm Allah’ın kendi mülkünde yetkilerini azaltma teşebbüsü olarak adeta, “Sen yaratmaya ve yaşatmaya karış, ama yönetmeye karışma” dercesine, Allah’a başkaldırmanın maskesi olmuştur. Yani din işi ayrı dünya işi ayrı manasında küfrün ve şirkin adıdır laiklik.
Şirk ortaklık demektir. Şirket manasına. İki kişiyle olan ortaklığa limited şirket, çoklu ortaklığa anomim şirket deniyor. Tıpkı bunun gibi Allah’ın yetkilerine ortak olmak da bir şirktir. Yani Yaratıcıya yaratılanın “Gel dünyayı beraber yönetelim” demesinin adıdır laisizm.
Dinimiz İslam, sonsuzluk âleminin tek hükümranı olan Allah’ın kendi mülkündeki otoritesini sağlamak için gönderilmiştir. Laiklik bıçağıyla dinimizi parçalara ayırıp hayatımızdan devre dışı bırakılınca dünya hâkimiyeti şeytan ve taraftarlarının eline geçti. Ve insanlık yıllarca bu zalim düzenlerin elinde sömürülerek ezildi. Açlığa ve ölüme, kısaca teröre kurban edildi. Doğudaki devam eden terör belası bunun isbatı değil midir?
“Muhakkak şirk çok büyük bir zulumdür” ilahi mesajından da anlıyoruz ki, şeytani bütün bu rejimler topluma zulüm, baskı, şiddet ve nefretten başka bir şey sağlayamamışlardır.
Peygamberlerin tamamı, dini, sosyal hayattan ve kamusal alandan çıkaran laiklik gibi bu zulüm düzenlerine karşı tevhidi imana davet yapan örnek önderlerimizdir.
Ebu Cehillerin de bu manada birer laik(şirk) taraftarı olduğunu Yüce Kitabımızın, “Onlara (madem bizi Allah yarattı O rızıklandırıyor diyorsunuz.) O halde haydi gelin Allah’ın gönderdiği ilkelerine uyun dendiği vakit, hayır; asla (sosyal hayatımızda ve kamusal alanda)İslami ilkelere uymayacağız. Bilakis atalarımızın ilke ve inkılablarına uyacağız derler.(Lokman S.21)” ilahi mesajlarından anlıyoruz.
Önderimiz ve örneğimiz Hz.Muhammed (s.a.v)Efendimiz’in Mekke’nin Fethiyle gerçekleştirildiği Allah adına hak, hürriyet ve özgürlük hakimiyetinden tam 50 yıl sonra yeniden İslam alemi yönetimde bu laikliği (şirk düzenini) Yezit eliyle tercih etti. İslam alemi bu laiklik canavarıyla tanışalı tam 1350 yıl oldu.
Koltuk hırsıyla iktidarında İslam dininin seçme, seçilme ehliyet ve emanet ilkelerini siyasi ve sosyal hayattan devre dışı bırakarak ilk laik iktidarı kuran Yezit’dir. İmamımız Hz.Hüseyn Kerbela’nın özgürlük meydanında laiklik oyununa ve tuzağına karşı ilk duyarlı direnişin bedelini canıyla ödedi.
Merhum Özal’ın vefatından bir hafta evvel gittiği Buhara şehrinin merkez camisinde Cuma sonrası ayakta Müslüman Türk kardeşlerini selamladıktan sonra, “Kardaşlarım 100 yıl sizi inleten komünizm canavarından kurtuldunuz. Sakın ha bizi inleten kapitalizm canavarına dönmeyiniz. Sizin için ve hepimiz için tek kurtuluş yolu vardır o da Yüce dinimiz İslam Nizamına dönmemizdir. Ve sakın ha kendi harflerinizi kaldırmayınız. Latin alfabesine geçmeyiniz” şeklindeki laiklik karşıtı bu sözlerinden sonra ülkemize dönünce hemen niçin zehirlenerek şehid edildiğini şimdi daha iyi anlıyoruz.
Dünyaca ünlü Nobel barış ödülü almış olan Avustralyalı göz doktoru Prof. Freud’ün ölüm anında ne hissediyorsun sorusuna verdiği, ‘Laiklik bıçağıyla dinimden uzaklaştırılarak alkol, kumar ve fuhşa yenilip Allahıma kulluk görevlerini yapamamanın acısı ve ızdırabıyla ölüyorum” cevabı hepimizin için ibret dolu derstir.
Yeni anayasa hazırlanırken laiklik kelimesi gibi Türkçe olmayan, manası bilinmeyen, lastik gibi her yöne çekilebilen ve her yoruma açık hiçbir tuzak kelimeye yer verilmemelidir. Anayasada Devlet sadece adil ve sosyal bir hukuk devleti olarak zikredilmelidir. Ve Devlet her insanın aklını, malını, canını, neslini(namusunu) ve inancını kendi inandığı hukuk sisteminin prensibiyle koruyacak ve vatandaşlarını kendi inandığı hukuk sistemiyle yaşayıp yargılanabileceği analık rolünü mutlaka üstlenmelidir
Allah ile kulları arasına giren bütün şeytani rejim tuzakları kaldırılmalıdır. “Devlet her dine aynı mesafede durur” şeklindeki laiklik anlayışının tuzağına gelmemelidir. Çünkü dünyada hiçbir laik devlet dinlere bilhassa İslam dinine aynı mesafede olmamıştır. Tam aksine İslam’la savaş halinde olmuştur.
Yaratıcımız, yaşatıcımız ve yöneticimiz Allah (c.c), ülkemizi ve diğer tüm halkı Müslüman ülkeleri Şeytanların laiklik (şirk) tuzaklarından en kısa zamanda kurtarıp İslam’ın tek hak ve hakikat yolu İslam Düzenine döndürsün. Bizleri de bu inkılabı İslam’ın gerçekleşmesinde hizmetkâr kılsın. Amiiin.
(www.sevkiyilmaz.net)