Demedim mi ben size, Kılıçdaroğlu bir “proje”dir!
Yazarlık, elbette “yan gelip yatma yeri” değildir... “Yazı” yazacaksan; kafa patlatacak, neyi nasıl yazacağını hesaplayacak, gerekli “araştırma”ları yapacak, sonra da oturup, “düşünce”lerini kâğıda dökeceksin!..
Ama ben, bugün, biraz “tembellik” yapıp, “yan gelip yatmak” istiyorum... Çünkü, bugüne kadar dile getirdiğim “iddia”nın bir “gerçek” olduğu çıktı ortaya.
Ne diyordum ben;
“Kaset artığı Kemal Kılıçdaroğlu, bir projedir!.. Bir rol verildi, onu oynuyor!”
Hele hatırlayın; daha “3 gün önce” yine 24 Kasım’da aynen şunları yazmıştım:
Hadi, diyelim ki “kaset ürünü” Bay Kılıçdaroğlu, bir “proje”ydi... İyice tıkanan ve böyle giderse iktidara gelmesi mümkün olmayan CHP’yi “oksijen çadırı”ndan kurtarmak için bir “umut”tu!.. Öyle ya; hem “Kürt”tü, hem “Alevi”ydi ve hem de “bürokrat”tı!.. Dolayısıyla, “komadaki CHP’yi” belki kımıldatabilirdi... Ne var ki; bu “proje” tutmadı ve Kılıçdaroğlu’ndan bir “cacık” olmayacağı anlaşıldı!..
Peki ama, bunun tek sorumlusu Kemal Kılıçdaroğlu mu?.. Kılıçdaroğlu’nu CHP Genel Başkanlığı’na getiren “toplum mühendisleri”, hiç düşünmediler mi; Kılıçdaroğlu, bir “Alevi”dir ve “Kürt”tür ama, CHP’nin tarihinde Dersim gibi bir “facia”, Dersim gibi bir “katliam” vardır!..
Şöyle düşünülmüş olabilir:
CHP’nin başına, eğer bir “Dersim mağduru” getirilirse, bütün “Alevi”ler, bütün “Kürt”ler CHP’ye oy verir!..
Tamam da, yetmez ki!..
Nitekim, yetmediği görüldü!..
“Kemalist bir iktidar” düşleyenler, işte yine yüzde 25’lerde kaldılar!..
ABD-İSVEÇ YAPIMI OPERASYON!
Evet, 3 gün önce de yazdığım gibi; daha ilk günden bu yana, Kılıçdaroğlu’nun bir “proje” olduğunu söyledim hep!..
Kesinlikle bir “proje”ydi ama, acaba “kimin projesi”ydi?.. İşte onu ben de merak ediyordum... “Yerli bir proje” olmadığını tahmin ediyordum ama, “hangi yabancının projesi” olduğunu bir türlü çıkaramıyordum.
Şu “tevafuk”a bakın ki;
Benim, Kılıçdaroğlu’nun bir “proje” olduğunu yazdığım 24 Kasım günü, Takvim’den Emin Pazarcı da, bu projenin “kimler” tarafından hazırlandığını açıklamış!..
Ancak bu kadar olur!..
Eline bir “rapor” geçmiş Emin Pazarcı’nın... “Bu rapor” diyor; “Amerikan Derin Devleti”nin kotrolünde olduğu iddia edilen John Hopkins Üniversitesi’ne bağlı “Amerikan-İsveç merkezli Silkroad Enstitüsü” tarafından hazırlanmış!..
Pazarcı’nın yazdığına göre;
75 sayfalık raporun altında Svante E. Cornell ve Halil Magnus Karaveli imzaları var..
Türk okurları, Halil Magnus Karaveli’yi, Cumhuriyet Gazetesi’nin 2. sayfasında yayınlanan yazılarından hatırlayabilirler. Karaveli, aynı zamanda İsveç’te bir gazetenin de başyazarı. Enstitü’nün İsveç’teki Türkiye çalışmalarını o yönetiyor.
Svante E. Cornell ismine ise; İsrail’de yayınlanan sağ eğilimli The Jerusalem Post Gazetesi’nde sıkça rastlamak mümkün... Cornell, bu gazetede makaleler yazıyor.
İlginçtir; zaman zaman The Jerusalem Post’ta Halil Magnus Karaveli’nin de yazıları yayınlanıyor.
Cornell ve Karaveli ikilisinin ortak özellikleri, İsrail’e yakın ilişkileri!..
DENİZ GİDECEK, KEMAL GELECEK!
İşte bu iki adam; hazırladıkları “Türkiye Raporu”nu, “2008 yılının Ekim ayı”nda yayınlamışlar!..
“Raporun 72. sayfası”nda ne demişler, biliyor musunuz?.. Buyrun, okuyalım:
“CHP’den istifa etmeye ikna edilecek Deniz Baykal’la, yolsuzluklar konusunda kamuoyunun dikkatini çeken Kemal Kılıçdaroğlu yer değiştirecek. CHP, yeniden Avrupa tarzı bir sosyal demokrat parti olarak ortaya çıkacak.”
Lütfen dikkat!..
Bu raporun yayınlandığı “Ekim 2008’de”, Bay Kılıçdaroğlu, henüz çiçeği burnunda bir “CHP Genel Başkanvekili”dir!..
Yani, uzun bir “CHP geçmişi” yok!..
“CHP teşkilatı”nda da bir etkisi yok... Teşkilâtı tanımıyor ki, etkisi olsun!..
Deniz Baykal ise;
“Değiştirilemez!.. Değiştirilmesi teklif dahi edilemez” bir “genel başkan”dır!..
Kendinden son derece “emin”dir!..
“Tartışmasız bir lider”dir!..
Kendisine o kadar güvenmektedir ki; “örgütler üzerinde son derece hakim” bir ismi, evet CHP Genel Sekreteri Önder Sav’ı huzuruna çağırıp, şöyle diyebilmiştir;
“Yaşlandın artık Önder!.. En iyisi mi bu işleri bırak da, biraz dinlen!”
Sizin anlayacağınız;
Deniz Baykal, o dönem; Önder Sav’a bile “git” diyecek kadar güçlüdür!..
Gerisini Pazarcı’dan dinleyelim:
O günlerde “Baykal istifa edecek ve yerine Kılıçdaroğlu gelecek” şeklindeki bir düşüncenin akla gelmesi bile mümkün değil.
Biri çıkıp böyle bir tez ortaya atsa, o günün şartlarında siyaseti bilen herkes tarafından verilecek cevap belli:
“Hadi oradan!.. Kılıçdaroğlu da kim ki Baykal’ı devirip yerine oturacak!”
Silkroad Enstitüsü ise, Türkiye ile ilgili senaryosunda, “Baykal istifaya ikna edilecek, yerine Kılıçdaroğlu gelecek” diyor...
Bu öngörü de aynen gerçekleşiyor!
Birileri, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın uygunsuz kasetlerini internet sitelerine servis ediyor. Yaşanan çalkantının ardından Baykal istifaya “ikna”(!) ediliyor!
Ardından da “olmaz” denilen oluyor.
Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’nin başına geçiyor.
Son derece ilginç değil mi?
ABD’nin 2008 Yılı’ndaki Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili öngörüsü, 2010 Yılı’nda aynıyla vaki oluyor!
Şimdi soruyorum:
“Bu kadar ilginç bir öngörü ve bu denli büyük bir tesadüf olur mu?”
“YENİ CHP” DE ONLARIN İCADI!
Devam edelim.
Tesadüfler bu kadarla sınırlı değil.
Silkroad Enstitüsü’nün 2008 Yılı’nda hazırladığı raporda, 2010 Yılı’nda gerçekleşen ve bugün CHP’de ciddi tartışmalara yol açan bir başka kehanet daha var...
Raporda, “Yeni CHP’den” söz ediliyor!
Enstitü, Kılıçdaroğlu’nun “Yeni CHP” dediği, CHP içindeki pek çok milletvekillinin ise, “CHP, CHP olmaktan uzaklaştırılıyor” ifadeleriyle özetlediği, partinin bugünkü yapısını da o günden görmüş!
Aynen şöyle deniliyor: “CHP, yeniden Avrupa tarzı ve merkezli bir sosyal demokrat parti olarak ortaya çıkacak.”
Rapor ortada. 2008’de CHP ile ilgili olarak yapılan öngörüler son derece net!
Amerikan-İsveç Merkezli Silkroad Enstitüsü; “Baykal gidecek, Kılıçdaroğlu gelecek” diyor; Kılıçdaroğlu geliyor.
“Partinin yeniden düzenleneceğini” bildiriyor; “Yeni CHP” ortaya çıkıyor.
Bütün bu yaşananlar tesadüf olabilir mi?
Buyurun, cevabı siz verin!
Bütün bunlardan sonra, sizler ne düşünürsünüz bilmem ama, ben; Kılıçdaroğlu’nun bir “proje” olduğu yönündeki iddiamın “belgelerle ispat” edilmesinden dolayı son derece mutluyum.
Durumun bu şekilde açıklığa kavuşmuş olmasından dolayı, herhalde Deniz Baykal da mutlu olmuştur!..
Evet, “buruk bir mutluluk” yaşayacaktır ama, “kaset olayı”na en azından, bundan sonra “Hükümet Komplosu” demekten vazgeçecektir!..
CHP’Yİ DİZAYNDA İŞBİRLİĞİ!
Hatırlarsınız, “zina kaseti”nin ortaya çıkmasından sonra, “genel başkanlıktan istifa ettiğini” açıkladığı basın toplantısında, Baykal şöyle demişti:
“Bu komplonun hedefi sadece ben değilim, aynı zamanda CHP’dir!..
CHP de bu kirli tezgâhlar karşısında yolunu açmak zorundadır.
Benim istifa kararım, hem Türkiye siyasetini, hem CHP’yi yeniden tanzim etmek isteyenlere bir imkân tanıyacak, hem de CHP’ye bu komplo ile hesaplaşma fırsatı verecektir.”
Evet, “CHP’yi dizayn ve yeniden tanzim etmek” istiyorlardı... Ama bu dizaynı yapanlar, Baykal’ın zannettiği gibi “Hükümet ve AK Parti değil”di!..
Yeni yeni ortaya çıkıyor ki;
Bu dizayn, “Amerikan-İsveç yapımı bir operasyon”dur!.. Hatta, “İsrail patentli bir operasyon” da diyebiliriz!..
Demek oluyor ki;
Kılıçdaroğlu’nu CHP’nin başına getirmek isteyen “irade”nin; önce Baykal’ı “kasetle ikna” etmesi gerekiyordu!..
İkna ettiler ve Kılıçdaroğlu’nu getirip, “Yeni CHP”yi piyasaya sürdüler!..
CHP’DE KİMLİK KARGAŞASI!
Ne var ki;
“Keklik gibi sekerek yürümek” isterken, “kendi yürüyüşü”nü de unutan “Saksağan” gibi; “yeni” olmak isteyen CHP de; ne “sosyal demokrat” olabildi, ne “ortanın solu”nda kalabildi, ne de “Atatürkçü, Kemalist” çizgisini sürdürebildi!..
İşte “anket”ler ortada!..
CHP’li seçmene; “nasıl bir parti arzuladığı” sorulduğunda, şu cevaplar alınmış;
“Yüzde 44, Atatürkçü-Kemalist,
Yüzde 24, Sosyal Demokrat,
Yüzde 18, milliyetçi-ulusalcı!”
Görüyorsunuz işte;
CHP’nin tabanı öncelikle Atatürkçü-Kemalist bir parti görmek istiyor. Dolayısıyla CHP’nin işi kolay değil. Kemalist kimliğinden vazgeçemediği için sosyal demokrat bir parti olamıyor. Milliyetçi-ulusalcı kimlik de özgürlükçü bir siyaset izlemesine engel oluyor.
Bu durumda, Kılıçdaroğlu ne yapsın?..
CHP’yi “iktidar alternatifi” bir parti yapmak isteyenler, herhalde bu partinin bir “kimlik bunalımı” yaşadığını bilmiyordu!..
Zaten, bu “kimlik bunalımı” yüzündendir ki, Kılıçdaroğlu da; “Dersim ve CHP arasında sıkışmış” ve bir türlü “çıkış yolu” bulamamaktadır!..
Bu durumda; “Onu CHP’nin başına getiren irade”, bu defa da “gitmesini” isterse, hiç şaşırmayın!..
Kim bilir, belki de;
“Senaryo”lar yazılmaya başlanmıştır!..
2008’lerde olduğu gibi!..
AK Parti özür dilemeli!!!
Eskiler; “Çok lâf yalansız olmaz” demişler... CHP’li Muharrem İnce de, “o kadar çok lâf ediyor” ki, araya “yalan”lar da giriyor!..
Mesela, önceki günkü “gensoru görüşmeleri”nde, ne alâkası varsa, tutmuş; “AK Parti’nin, sırf rant için camileri yıktığını” iddia etmiş ve buna örnek olarak da, “Malatya’da yıkılan bir cami”yi göstermiş!..
Ancak, iddiaya anında cevap veren AK Parti Grup Başkanvekilleri demiş ki; “Evet o cami yıkıldı, çünkü onun yerine daha büyüğü yapılacak!.. İnce, özür dilemelidir!”
CHP’lilerden hiç “özür” beklenir mi?.. “Dersim katliamı”ndan dolayı Kılıçdaroğlu “özür” diledi mi ki, Muharrem İnce dilesin!..
CHP’nin kitabında “özür” yazmaz!.. Onlar “katliam” yaparlar, “cinayet” işlerler, “sürgün” ederler ama asla “özür” dilemezler!.. Dolayısıyla, Muharrem İnce’den “özür” beklemek, abesle iştigaldir!..
“Cami yıkıldı” palavrasından dolayı “özür” dilemeyen Muharrem İnce, dün kimden “özür” dilemiş, biliyor musunuz?.. Atatürk ve İnönü’den “özür” dilemiş!.. Hem de, ne için?.. Demiş ki, “AK Parti’yi 9 yıldır yıkamadığımız için, Atatürk ve İnönü’den özür diliyorum!”
Evet, “çok lâf yalansız” olmaz ama, bazen böyle “doğru”lar da çıkıyor CHP’lilerin ağızlarından... Şimdi de, AK Partililer “özür” dilemelidir: “CHP’ye verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz!”