Batılı gözüyle Beşşar
Esat’ın iktidarda kalmaktan başka kutsalı ve ideali yok. Türkiye üzerinden İsrail ile flört eden kendisi değil miydi? Bunu taktik açıdan yapıyordu veya başka maksatları vardı. Lakin ölümüne kadar halkını öldürmeye azmetmiş rejim, İsrail karşısında hep alttan almadı mı? Halkına karşı gösterdiği kahramanlığı İsrail’e gösterdi mi? Haklı olarak Başbakan Erdoğan ‘cesaretin varsa madem bunu İsrail’e karşı göster’ dedi. Suriye halkı da tankların Hama, Humus yerine Golan’a sevkini istemiyor muydu? 2007 saldırısından sonra hani misilleme haklarını saklı tutuyordu? İsrail’e karşı kuyruğunu dik tutamayan Esat halkına karşı aslan kesiliyor. Robert Fisk, Türk basınına yaptığı değerlendirmede, ABD’nin Esat’ı devirmek için güç kullanma niyetinde olmadığını söylemiştir. Alman yazar Volker Perthes de, bu görüşü Der Aufstand Die Arabische Revolution und ihre Folgen adlı eserinde paylaşmaktadır. Güvenlik konularında uzman Alman diplomat Wolfgang Friedrich Ischinger ve insan hakları eylemcisi Barbara Lochbihler gibilerinin tanıklığıyla aslında Batı, Yemen Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih ve Beşşar Esat’ı himaye etmiş ve iktidarda kalmalarına destek vermiştir. Batı’nın bugüne kadar vazgeçmediği liderler arasındadırlar.
Bilindiği gibi Erdoğan ile birlikte BOP eşbaşkanı olarak anılan Yemen Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih de bulunmaktadır. Salih hem ABD’nin hem de bölge ülkelerinin gözdesidir. Ölümden döndü yine koltuğuna yapıştı. Körfez İşbirliği Konseyi iktidar devri ve çekilmesi için bir plan hazırladı ama savsaklayıp duruyor. Katar Dışişleri Bakanı Şeyh Hammad Bin Casim Bin Cebr Es Sani’nin Beşşar için kullandığı ‘lef ve devran’ ifadesi fazlasıyla Yemen Cumhurbaşkanı Salih için de geçerlidir. Vakit kazanmak için aylardır savsaklama ve oyalama taktikleri uyguluyor. Halkının esenliği ve geleceğiyle kumar oynuyor. Beşşar da gelecek yıl parlamento seçimleri düzenleyecekmiş. O zamana kadar ‘nasıl olsa halkı kıra kıra teslimiyete zorlarım’ hesabı yapıyor olmalı. Daha önce vaat takvimi, Temmuz ve Ağustos (2011) aylarını kapsıyordu. İlginçtir muhaliflere göre iki BOP eşbaşkanından biri olan Erdoğan, Esat’ın gitmesi için kampanya yürütürken diğer eşbaşkan da kalması için ne lazımsa yapıyor! Demek ki ya BOP çökmüş ya da BOP planı diye bir şey yok. BOP komplocularına göre tırnağına kadar BOP’çu olan Ali Abdullah Salih, Arap Birliği’nde Lübnan ile birlikte Beşşar lehine oy kullanan iki ülkeden birini temsil ediyordu.
Salih hem can hem de canan derdinde! Her ikisi de Batı’nın himayegerdesi (protege)dir.
•
Türkiye’deki BOP tamtamcılarına sormak gerekir: Gerçekten de Beşşar’ı göndermek isteyenler BOP’cular mı? Yoksa siz Esat’ı kayırmak için kılıf mı arıyorsunuz? Sizin gönlünüz ne yanda? Gönlünüzde ne yatıyor? Ondan haber verin! Halktan mı, yoksa katillerden yana mısınız? Bırakın BOP mugalatasını da bu soruya cevap verin? Kimi Almanlar ABD’nin bugüne kadar yerleşik iktidarları desteklediklerini hatırlatıyorlar. Hatta 2003 sonrasında oğul Bush yönetimi, kurulu rejimleri dokunmak istedi lakin buna ilk karşı çıkan ülke İsrail olmuştur. Bildikleri şeytanın bilmedikleri şeytandan evla olduğunu söylemişlerdir. Alon Liel şimdi kalkanı tersine çevirerek zaten yıkılmakta olan Beşşar rejimini devirmek için İsrail-Türkiye ortak operasyonunu dillendirmektedir. Korkarım birileri bunu da delil olarak sayacaktır. Nasıl olsa dana altında buzağı aramaya alışmışlar. Kim bilir belki tersinden İsrail, Suriye ile birlikte PKK’yı destekleme kararı almış da olabilir. Jörg Armbruster adlı Alman gazeteci İran’ın bölgede gizli gündemi olduğunu hem mezhebi hem de siyasi Şiileştirme projesi üzerinden bölgeye hakim olmak istediğini ileri sürüyor. Bahreyn üzerinden Körfez’i kontrol etmek isteyen İran, Suriye ve Hizbullah (Lübnan) üzerinden de Levant/Şam bölgesine hakim olmak istemektedir. Jörg Armbruster, Arap Baharı veya uyanışının Şii-Sünni gizli çekişmesini su yüzüne çıkardığını, Bahreyn ve Suriye faylarında bu gizli mücadelenin uç verdiğini savunmaktadır.
•
Volker Perthes, Der Aufstand Die Arabische Revolution und ihre Folgen adlı eserinde Arap halklarının İslam’a hasret ve nostalji duymalarının sonucu olarak bu Arap Baharının patlak verdiğini ifade etmekte ve keza İslamcıların iktidara gelmeleri halinde diktatörleri destekleyen Batılılardan hesap soracaklarını savunmaktadır. Kitabın analizini yapan Muhammed Heysem Ayyaş ise, Arap Baharı ile birlikte jeopolitik bir bölünme yaşandığını lakin bununla birlikte Şiileştirme politikalarının başarısızlığa uğradığını ve Alman yazarların abarttığı kadar olmadığını savunmaktadır. Komplo sonucu değil hüda-i nabit bir biçimde gelişen Arap Baharı veya uyanışıyla birlikte bir gerçek ortaya çıktı. Bazı İslami hareketler, Karadavi’ye göre hibbe (silkinme) ve Bediüzzaman’a göre feveran (infial) olan bu halk hareketlerine muhabbetle bakmıyorlar. ABD’nin ajandası ve BOP’un ifrazatı olarak görüyorlar. Şüphe nazarlarıyla bakıyorlar. Bu da bize dinin İslamcıların değil Allah’ın koruması altında olduğunu hatırlatıyor. Ve İslam adına kurmaca projelerin yıkıldığını ve fıtri dönüşüm ve değişimin başladığını ortaya koyuyor. Bu İslamcılar sadece İslam’a gölge ediyorlar. Bu dinin sahibi Allah ve kimi İslamcılar safsata ile içeriden ve kimi ulusalcılar da dışarıdan karalamaya çalışsalar da Allah’ın yaktığı şem’a ve ışık ortalığı aydınlatmaya devam edecektir. Ayette ifade edildiği gibi la dini kesimler Allah’a dayanmadıklarından ilahi bir yardımı umut da etmezler.
Lakin İslami kesimler de komploların ardına düşerek onlar gibi umarsız hale gelmişlerdir. Hayrı ve şerri İsrail ve ABD’ye hamletmektedirler. “Eğer siz acı çekiyorsanız onlar da, sizin çektiğiniz gibi acı çekmektedirler. Üstelik siz Allah’tan, onların ümit etmedikleri şeyleri umuyorsunuz.” Takdir-i Hüdâ kuvve-i bâzû ile dönmez. Bir şem’a ki Mevlâ yaka, üflemekle sönmez! Allah tarihin bağırsaklarını temizliyor. Allah geçmişte dini muhafazayı din adamlarına bırakmıştı lakin onlar dini zayi etmişlerdi. İslam mesajıyla ilgili korumayı bizzat kendisi üstlenmiştir. Zira İslamcılardan bir kısmı en azından dini heva ve heveslerine alet etmek ve tabi kılmak istiyorlar. Allah ise ancak halis dini yeğliyor. “İnnâ nahnu nezzelna’z-zikra veinnâ lehu lehafizun: Şüphesiz o Kur’ân’ı biz indirdik, muhakkak onu yine biz koruyacağız” Allah’ın dönek İslamcılara ihtiyacı yoktur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.