Devletin Müslümanlardan Özür Dilemesi
Dersimle ilgili özür dileme tartışmaları devam ederken Devletin Müslümanlardan da özür dilemesi gerektiği bir kaç münevver tarafından seslendirilmişti.
Ama bu anlamlı ses, pek ma’kes bulmadı galiba.
Eski Milletvekillerinden Mehmet Silay, bu konuyu haklı kılacak bir araştırma yaptı.
Ve sonunda, yeni nesle ibret olacak bir olayı belgeleriyle ortaya çıkardı.
Aslında anlatılıp bilinen şeyleri tarihi vesikalarla teyit etmiş oldu.
***
Silay’ın anlattığına göre; İskilipli Atıf Hoca, 1 buçuk ay hapis yattığı Ulucanlar Cezaevi'nde 4 duruşmaya çıkmıştı.
Son duruşmaya çıkmadan önce kendisinden savunması istendi.
Uyuduğu ranzadan birden uyandı.
Özenle yazdığı savunmasını yırttı, masanın üzerine koydu…
Dediler ki: 'Niye yırttın?'
Cevap verdi: 'Ben rüyamda Rasülullah'ı gördüm, ondan davet aldım.'
(Burada Önder Sav’ın hacca gitmek isteyen bir CHP’liye söylediği sözü hatırlayalım. Demişti ki: “Boşver! Bakarsın orda Muhammed bırakmaz seni, buraya geri göndermez!” Acaba bir Müslüman’ın Peygamberle beraber olmaktan daha şerefli bir anı olabilir mi?! İşte Atıf Hoca bu bahtiyarlardandı.)
Bu müjdeyle son duruşmaya çıktı.
Savcının 5 yıl hapis istemesine rağmen, Mahkeme Reisi Ali Çetinkaya idamına karar verdi.
Sabah, şafak sökerken darağacına infaz amaçlı iki mahkûm getirildi.
Bunlarda bir tanesi İskilipli Muhammet Atıf Hoca, diğeri de Babaeski Müftüsü sabık Ali Rıza Efendi'ydi.
Ulucanlar Hapishanesinin kadrolu cellâdı Kara Ali, bu infazı gerçekleştirdi.
***
Mahkeme Reisi Kılıç Ali, infazların içinde bulunmak isteyen bir adamdı.
O da buradaydı.
Atıf Efendi'nin başındaki sarığı aldı.
'Şapkayı giy, domuz' diyerek kükredi.
Son yolculuğunda bile Hocaya hakaretten geri durmamıştı!
Atıf Hoca: “Ben bu zalimlerle ancak Mahkeme-i Kübra'da hesaplaşacağım” dedi ve Kelime-i Şahadet getirerek Yüce Rabbine ve özlediği Peygamberine kavuştu.
Atıf Hoca, devrin YÖK Başkanı konumunda olan bilim adamıydı.
Sabahtan akşama kadar, Müftü Efendiyle birlikte sehpada bekletildiler.
Akşamüzeri, at arabasıyla alıp götürdüler.
Namazları kılınmadan o zamanki Mamak Kimsesizler Mezarlığı'na defnedildiler.
Yalnız onlara değil, 22 yaşındaki Urfa'da asılan İbrahim Ehem'e de aynı muamele yapıldı.
Onun dışında, şu anda Ulucanlar Cezaevi bahçesine gömülen eski Maliye Bakanı Cavit Bey, Doktor Nazım, Hilmi ve Nail Beyler'e de aynı tavır uygulandı…
Bunlar özrü hak etmiyorlar mı?
***
Üstelik bunlar, devede kulak misalidir.
Bilinen bilinmeyen daha nice mazlum ve mağdurlar imanları için canlarını fedâ eylediler.
Şimdi, “bunları durup dururken gündeme getirip ortalığı niye bulandırıyorsunuz” diyenler var.
Tarihini bilmeyen ya da saklayıp göstermeyen devletler ve milletler kimliklerini kaybederler.
Geçmişinden haberdar olmayan, geleceğini tayin edemez.
Zaferleri nasıl kutluyorsak, hata ve haksızlıkları da itiraf edip ders çıkarmalıyız ki, tekrarlanmasın!.
Arşivleri açmaktan korkmayalım.
Allah bile, işlenen büyük günahları bir özürle (tevbe, istiğfar ve itirafla) affedip bağışlayacağını va’dediyor.
Temizlenmenin, özgüven kazanmanın, samimi olmanın şartı bu.
“Ortalığı bulandırmayın!” diyenlere de sözümüz şu:
“Bulanmayınca durulmaz!”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.