Müslümanlar Arasında Negatif Ayırımcılık
EMANETLERİN tevzii (dağıtılması) konusunda Müslümanlar arasında negatif ayırımcılık yapılmaması gerekir. Bu konudaki fikir ve görüşlerimi Müslüman kardeşlerimin dikkatlerine arz ediyorum:
(1) İslam dini emanetlerin ehil kimselere verilmesini emr etmiştir.
(2) Emanetlerin ehil olmayan kimselere verilmesi haramdır.
(3) Emanetler nelerdir?.. Başkanlıklar, makamlar, mevkiler, memuriyetler, vazifeler, hizmetler hep birer emanettir. Bunlar ehliyetsiz kimselere verilirse toplumda büyük bir fitne ve fesat olur.
(4) Emanetlere ehliyetli birkaç namzet (aday) varsa, içlerinde en ehliyetli olana verilir.
(5) Şu veya bu mezhebe, cemaate, tarikata, hizbe, fırkaya, gruba, kliğe mensup olmaktan önce ehliyet şartı aranır.
(6) Ehliyeti olmayan veya ehliyet konusunda birinci olmayan kimseye, "bizdendir" diyerek emanet vermek çok yanlış bir metot ve siyasettir.
(7) Polis, yargı, eğitim, üniversite, Diyanet, idare, bürokrasi kadrolarını (ehliyet ve liyakate bakmaksızın negatif ayrımcılık yaparak) sadece bir İslamî cemaat veya tarikatın mensuplarıyla doldurmak, İslam'ın "Emanetleri ehil kimselere vermek" temel prensibine aykırıdır.
(8) Ümmet-i Muhammed, olumlu çeşitlilik içinde sarsılmaz bir birlik teşkil eden bir topluluktur. Tekelcilik yapmak ve negatif ayırım yapmak bu birliğe zarar verir.
(9) Şu veya bu cemaate mensup olmayan sâlih ve dindar Müslümanları dışlamak, onlara üvey evlat muamelesi yapmak haramdır. Böyle bir şey iman ve İslam kardeşliğini zedeler.
(10) Kur'anda, "İçinizde Allah katında en değerli olanlarınız, en fazla takvası olandır" mealinde bir ayet bulunmaktadır. Demek ki, üstünlük şu veya bu tarikate, şu veya bu cemaate, şu veya bu fırkaya mensup olmakta değil, takvadadır. Takva da ilimle, irfanla, yüksek ve övülmüş ahlakla, Kur'ana Sünnete ve Şeriata uymakla, sâlih ameller işlemekle, ihlasla, benliğini dizginlemekle elde edilen Allah vergisi bir fazilettir.
(11) İslam dini hizipçiliği, fırkacılığı, cemaat veya tarikat holiganlığını, militanlığını, fanatizmini iyi görmez.
(12) Resulullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) Ashabı içinde çeşitli meşreblerde kimseler vardı. O, onların ehliyetli olanlarının hepsine emanetler ve vazifeler vermiştir.
(13) Türkiye'de bir tek islamî cemaat ve tarikat değil, birçok cemaat ve tarikat vardır. On kadar büyük, yüz kadar orta büyüklükte, binlerce küçük cemaat ve tarikat. Bunlar şu anda birbirinden kopuk, birbiriyle irtibatsız tavaif-i müluk şeklinde bir manzara arz ediyor. Bunların arasında mutlaka (federatif veya konfederatif yapıda) bir birlik kurulmalıdır.
(14) Bir İslamî cemaat veya tarikatin iyi ve doğru olduğunu gösteren şartlar şunlardır: Kur'ana ve Sünnete bağlı olacak... Şeriata bağlı olacak... Sahih (doğru) itikat üzere olacak... Namazı kılacak... Bağlılarını yüksek İslam ahlakı üzere yetiştirip terbiye edecek... Açık şekilde ve küstahça fısk ve fücura izin vermeyecek... Müslüman halkın paralarını ve zekatlarını zimmetine geçirmeyecek... Harbî kâfirleri dost ve velî olarak benimsemeyecek... Zaruriyat-i islamiyenin hiçbirini inkar etmeyecek... Başlarındaki ruhbanları erbab haline getirip putlaştırmayacak...
(15) Resulullah Efendimiz İslam'a aykırı bütün asabiyetleri kötülemiş ve ümmetini bunlara karşı uyarmıştır.
(16) Ramazan ayında hahamlarla, papazlarla, patriklerle, kıssislerle neş'eli ve muhabbetli lüks iftar ziyafetleri tertipleyenlerin, çeşitli İslamî cemaat liderleriyle, ulema ve fukahayla, şeyhlerle de böyle birlikte ve samimî olmasını temenni ederiz.
(17) Resulullah Efendimiz "Cemaat rahmet, tefrika azaptır" buyurmuşlardır. Bütün cemaatlerin, tarikatlerin, hizip ve fırkaların tek bir Cemaat Birliği oluşturması gerekir.
Tekrar ediyorum:
Bütün Müslüman kardeşlerimin dikkatlerini negatif ayrımcılık yapılması, emanetlerin hep "bizden olanlara" verilmesi, "bizden olmayan" sâlih ve dindar Müslümanlara üvey evlat muamelesi yapılması fitnesi üzerine çekiyorum.
*(İkinci yazı)
Vasıflı Mü'min ile Vasıfsız Mü'min Bir Olmaz
MÜ'MİNLER hukuk önünde bir tarağın dişleri gibi eşittir ama mutlak eşitlik yoktur.
Âlim mü'min ile cahil mü'min eşit değildir. Kur'an "Bilenlerle bilmeyerler bir olur mu?" buyuruyor.
Takvalı mü'min ile takvasız veya takvası az mü'min de eşit değildir.
Cömert mü'min ile cimri mü'min elbette bir olmaz.
Cesur ve şeci' mü'min ile korkak ve cebîn mü'min bir değildir.
Tahkikî imanlı mü'min ile taklidî imanlı mü'min bir değildir.
Musallî mü'min ile bînamaz mü'min bir olmaz.
Kanaatkâr mü'min ile müsrif mü'min bir değildir.
Bir delikten çıkan tarafından iki defa sokulmayan uyanık mü'min ile, bir delikten çıkan tarafından bin kere sokulan, bin birinci defa sokulmaya hazır ve aday olan mü'min hiç bir olur mu?
Geniş ufuklu, uzak görüşlü mü'min ile dar ufuklu basiretsiz mü'min bir olmaz.
Vasıflı mü'min ile vasıfsız mü'min de bir değildir.
Vasıflı, güçlü, üstün, uyanık mü'minler:
1. Devamlı olarak esaret hayatı yaşamazlar.
2. Devamlı olarak zelil kalmazlar, zillet zincirlerini kırarlar.
3. Asla haram yemezler.
4. Rüşvet alıp vermezler.
5. Devlet ve Belediye bütçelerini hortumlamazlar.
6. Vakıf mallarına göz dikmezler, onları zimmetlerine geçirmezler.
7. Kirli, kara, necis, gayr-i meşru kazanç ve servetlere sahip olmazlar.
8. Lüks ve israf bataklıklarına batmazlar.
9. Gurur ve kibir sergilemezler.
10. Kur'anın, Şeriatın, İslam dininin kesin şekilde yasaklamış olduğu küfre yol açan yeminleri yapmazlar.
11. Yalan söylemezler.
12. Emanetlere hıyanet etmezler.
13. Vaadlerini tutarlar.
14. Cemaat, tarikat, hizip, fırka holiganlığı, militanlığı yapmazlar.
15. Onlarda Ümmet şuuru vardır.
16. Parçayı bütünle özdeşleştirmek yahut parçayı bütünden önemli ve büyük görmek gibi mantıksızlıklar yapmazlar.
17. Gerçek ve vasıflı mü'minler ulemayı, fukahayı, sülehayı, evliyaullahı, sadat-ı kiramı severler, onlara hürmet ederler ama onları asla erbab haline getirip putlaştırmazlar.
18. Gerektiğinden darülharbten darülislama hicret ederler.
19. Onlar ne doğrudan doğruya, ne de dolaylı olarak ribaya, faize bulaşırlar.
20. Vasıflı gerçek mü'minler dinde reform, dinde yenilik, dinde değişim, BOP İslamlığı, hadîs-i şeriflerin AB standartlarına ve Feminizm ideolojine göre ayıklanması, light/ılımlı İslam, Fazlurrahmanın tarihsellik mezhebi, Farmason Afganî, Farmason Abduh, Farmason Reşid Rıza ekolü gibi bid'atlere bulaşmazlar; Kur'an, Sünnet, Selef-i Sâlihîn, cumhur-i ulema, Sevad-ı âzam yolundan sapmazlar.
Evet yüksek mü'min vardır, kalitesi alçak mü'min vardır.
Bir İslam toplumunda din ve dünya işleri yüksek, vasıflı, güçlü, gerçek, üstün mü'minlerin elinde olmazsa; din ve dünya işlerinde seviyesizlerin söz hakkı olursa o toplum iflah olmaz, selamet bulmaz, onun üzerine kurtuluş güneşi doğmaz.
İslamî hizmetlerin içine kesinlikle üçkağıtçıları, dolandırıcıları, din sömürücülerini, arivistleri, haram yiyicileri, fırsatçıları, gulûlcüleri, münafıkları, müraîleri, şarlatanları, soytarıları sokmamak gerekir.
Allah için kurban; küp için kavurma zihniyetiyle hizmet edenler, gerçekten hizmet etmezler, hezimete sebep olurlar.
Genç Müslüman nesilleri vasıflı, âlim, firasetli, hikmetli, gerçekten dindar, ihlaslı, takvalı, âhirete yönelik vasıflı Müslümanlar olarak yetiştirmezsek geleceğimiz karanlıktır, hem de çok karanlık.