İdrakimize vurulan Atatürkçülük zincirini ne zaman kıracağız?
Boyunlarında solcu, liberal ve milliyetçi-muhafazakâr künyeler olan, damarlarında doğruları söyleyecek fikir adamlığı kanı akmayan bir kısım akademisyen, yazar ve televizyon allâmeleri, Atatürkçülük beyazdı, maviydi, sarıydı, siyahtı, sertti, yumuşaktı... iddialarıyla sanki milletin âli bir meselesinin mesuliyetini sahiplenmişçesine bir vecd ile başı sonu yanlış olan bir kavram üstünde patinaj yapıp duruyorlar.
Farklı görüşler ileri sürüyor gibi görünseler de, Atatürkçülüğü esas almaları ve bu mevzu hakkındaki iddialarıyla durumları Aristo’nun tilmizine benziyor.
Ehlinin malûmudur, Aristo’nun talebelerinden biri “atın ağzında otuz iki diş olduğunu” ileri sürer. Aristoculuğun muhalifi olan talebe ise “atın ağzında on iki diş olduğunu” iddia eder. Tartışma, bir at bulup ağzını açtırarak saymaya kadar gider. Atın ağzında on iki diş olduğu kesinleşince, Aristocu olan talebe “fakat bu sayı bir gerçeklik olarak kabul edilemez, çünkü Aristo’nun kitabında atın ağzında on iki diş olduğuna dair bir önerme yoktur” der.
Atatürkçülüğü esas alarak fikir beyan edenlerin hareket noktası, Aristo’nun tilmizinin hareket noktası gibi tekçi ve dogmatik bir zemindir. Yaptıkları, Aristocu talebe gibi, “Atatürkçülük de bu var mı yok mu?” tartışmasıdır.
ATATÜRKÇÜLÜKTEN ÖNCE BİR ÖNCE YOK,
ATATÜRKÇÜLÜKTEN SONRA BİR SONRA YOK
“O dedi ki, o öyle dememişti, o aslında şunu demek istemişti, onu demek istememişti, Atatürkçülükten önce bir önce yok, Atatürkçülükten sonra bir sonra yok” tarzında Atatürkçülüğü mukaddes ve millî ölçülerimizi belirleyen, hâşâ semavî dinden nüzul etmiş sözler gibi tefsir etmekle meşgûl olan ve “bu tefsirlerin en doğrusu bizdedir” şeklinde solcularla rekabet eden bir kısım “sağcı-milliyetçi” aydınların pespaye hâlleri utanç vericidir.
Atatürkçülük bir “izm”ler “mağarası”dır. Bu mağarada konuşanlar, varlık değerlerini bu mağaranın “argümanlarıyla” tesbit etmeye çalışanlar, hakikati bu mağaranın duvarlarına yansıtılan tâgutî insan gölgelerinde arayanlar, medeniyetimize ve millet köklerimize giden yola yanlış işaret levhaları koyduklarının farkında mıdırlar?
Sanki Atatürkçülük menşeimizin umdeleri ve milleti meydana getiren bin yıllık medeniyetin adı. Oysa, Atatürkçülük, seksen küsur yıldan beri idrâkleri iğdiş edilmiş ve millî varlığını bu suni kavram üzerinden açıklamayı öğrenmiş Cumhuriyet devri insanlarının putudur. Dahası, bu ülkenin seksen küsur yıllık zamanını heba eden ve milleti köklerine bağlı bir tesanüt içinde kendi ölçülerinde ileriye doğru kavgasız gürültüsüz tekâmül etmesine mâni olan ceberrut bir ideolojidir.
Atatürkçülüğü milletin yeniden doğuşu ve tecdidi gibi gösterenler, devletin ve milletin varoluşuna dair her meselenin çâresini bu ucube kavramı doğru anlayabilmemizde görenler, millete en büyük zararı veren eblehlerdir.
Solcuların karşısında, Atatürkçülükte saf tutup Türkiye Devleti’nin bu indî kavram ve ilkelerle eşdeğer olduğunu peşinen kabul ederek “millî kimliğimizi” ve “adamlığımızı” açıklamaya çalışanlar, köklerimize bağlı mayınsız bir millî yolun önünü en az solcu ve benzerleri kadar kapatmakla vebâl altındadırlar.
Atatürkçülüğü kökten reddetmeden farklı kutuplarda durduğunu sanan herkes bu patolojik kavramın son kenar çizgisinde veya “hinterlandında” durarak en şedit tenkitleri de yapsa Atatürkçülük lekesi taşıyor demektir.
Çünkü Atatürkçülüğün içinde ve kenarında olmak mahiyet farkı arz etmez, sadece derece farkını gösterir. İslâmî bir fikrin veya millî bir hareketin içinde olduğu iddiasıyla yola çıkıp da ucundan kenarından Atatürkçülükten bir dirhem teori ve kavram alınsa o fikir ve hareket Atatürkçülük lekesi taşımaktan kurtulamaz.
ATATÜRKÇÜLÜK ZİNCİRİNE BAĞLI OLDUĞUNU BİLMEYENLER
Bu ülkede Atatürkçülük zincirine vurulduğunu fark etmeyen “Türkçü-milliyetçi” safderunlarla Atatürkçülük zincirinden nemalanan ve “kıvanç” duyan Beyaz Türkler var.
Bu ülkede Atatürkçülük zincirine beyinlerinden ve fikirlerinden bağlanıp umutsuz vaka olan azılı güçlerle, Atatürkçülük zincirini pâye, nişan ve kimlik olarak taşıyanlar var.
Bu ülkede Atatürkçülük zincirinin “millî” yahut “ulusal” bir zincir olduğuna inanan idrâkleri kirlenmiş zümrelerle, bu zincirin millet ve cumhuriyetin kendisi olduğunu sanan aydınlar var.
Tarihimizi Osmanlı asırlarından koparıp Hitit, Sümer tarihine, “Hakk’a tapan millet” olmaklığımızı Avrupa’nın laikçi ulusçuluğundan “Mu Türklüğüne” uzanan İslâmsız nazariyelere, İslâm medeniyetine olan aidiyetimizi Garbın pozitivist “uygarlığına” bağlayan Atatürkçülük zincirini ne zaman kıracağız?
Millet irademizi Atatürkçülük üstünden bürokratik oligarşinin vesayetine teslim eden darbecilerin yaptığı anayasa zincirinden ne zaman kurtaracağız?
Millet-i beyzâ’nın çocuklarını, mekteplerin duvarlarına ve ders kitaplarına yazdırılan ilkelerin ve yalan söyleyen inkılâp tarihinin zincirlerinden ne zaman kurtaracağız?
Seksen küsur yıldır zorba cumhuriyetin kavramlarını dimağımıza bağlayan zincirleri ne zaman koparacağız?
Âmâ üstadım Cemil Meriç’in kelimeleriyle, idrâkimize vurulan Atatürkçülük zincirini ne zaman kıracağız?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.