Şike yasası ve parti disiplini
Sporu ve spor yapmayı severim. Fırsat buldukça yüzerim, gün aşırı beş kilometre yürümeye çalışırım, at koştururum, kendi çapımda masa tenisi ve voleybol oynarım.
Önemli maçları seyrederim ama futbolu sevmem, takım tutmam.
Futbolla ilgili konularda futbolseverler beni bağışlasın bilgim sıfıra yakındır. O yüzden 25 senedir yazı yazarım ama futbolla ilgili tek bir makalem yoktur. Ne doğru dürüst takım tanırım ne oyuncuları ne teknik direktörleri ne de ilgili kurum ve kuruluşları.
Şike operasyonlarından sonra konuyu basından takip ediyorum ama o konuda söz söylemeye ve yazı yazmaya kendimi ehil hissetmiyorum. Saçmalamaktansa susmak daha iyidir diye düşünüyorum.
Hatta her Pazar akşamı Hilal TV'de birlikte program yaptığımız Sibel Eraslan hanım neden şike konusuna girmiyoruz diye bana sitem ediyor ama söylediğim gibi ben kendimi ehil hissetmediğim için o konuda konuşmak da istemiyorum.
Şike operasyonlarından sonra konuya merak sardım. Hatta İsmet Orhan'ın Üç S diye isimlendirdiği futbolun siyaset ve sermaye ile ilişkilerini ele alan "Siyaset Spor ve Sermaye İmparatorluğu" kitabını bile okudum. Epey bilgi sahibi oldum.
Neyse uzatmadan konuya gireyim.
Cumhurbaşkanının veto ettiği şike kanunu meclisten dün geçecekti. Büyük ihtimalle geçmiştir.
Ancak öncesi başlayan ve sonra devam edeceğinden ve kaşınacağından kuşku duymadığım husus, kanuna muhalefet eden AK Partili vekillerin durumudur. Bu yazıyı yazdığım ana kadar AK Parti grubu bağlayıcı grup kararı almamıştı.
Bağlayıcı grup kararı alınmadıkça da genel kurulda aykırı oylar çıkma ihtimali her zaman için mevcuttur.
Kimi bakanların da aleyhinde açıklama yaptığı şike yasasına başta Şamil Tayyar olmak üzere kimi vekillerin de muhalefet ettiği siyaseti takip edenlere nihan değildir.
Medyaya bakıyorum da şike yasası mevzuunda kimi vekillerin farklı tavrını hemen AK Parti'de çatlak diyerek yorumlamaktan keyif alıyorlar.
Eğer muhalefet partilerinden biri (CHP veya MHP'yi kastediyorum) bu yasaya karşı çıksaydı AK Parti'de gerçekten büyük bir yara açabilirdi. Aleyhte konuşacak ciddi bir muhalefet bulunmadığı için parti içindeki aykırı görüşler de partiye herhangi bir zarar vermez aksine parti içi demokrasi olarak yorumlanır.
Parti içindeki Tayyar misali çıkışlar parti disiplinine de aykırı yorumlanamaz, yorumlanmamalıdır. Çünkü parti içi disiplinin de kuralları vardır. Parti tüzüğünde ve grup iç yönetmeliğinde bunlar açıkça belirtilmiştir.
Mesela AK Parti Grup İç yönetmeliğinin Söz ve Oy Disiplini'ni belirleyen 26 maddesi şöyle diyor: "Grup üyeleri, Meclis Genel Kurulunda ve Komisyonlardaki görüşme ve oylamalarda; Parti Programını, Büyük Kongrenin genel nitelikteki bağlayıcı kararlarını, Grubun bağlayıcı kararlarını yürütmek, bunlara uymak ve bunları desteklemek mecburiyetinde oldukları gibi Meclis Genel Kurulu ve Komisyonlarında yapılacak seçimlerde de grup adına gösterilecek adayları desteklemekle yükümlüdürler. Grup üyeleri, Grubun Genel Kurul toplantıları dışında Parti Tüzüğüne, Programına, Büyük Kongrenin genel nitelikteki bağlayıcı kararlarına ve grubun yetkili organlarının bağlayıcı kararlarına uyulmamasını teşvik edici beyan, yayın ve hareketlerde bulunamazlar."
Şimdi Şamil Tayyar'ın beyanlarını tüzük çerçevesinde değerlendirdiğimizde partinin söz ve oy disiplinine aykırı bir husus bulmak mümkün değildir.
Aksine parti içinden onu eleştirmek parti disiplinini zedeleyebilir.
Aslında AK Parti bağlayıcı grup kararı almayarak muhtemel farklı görüşlere de imkan tanımakta ve önünü açmakta, farklı görüşlerin beyanına dolaylı olarak izin vermektedir.
AK Parti lideri bulunduğu yere çekirdekten yetişerek siyasetin bütün manevralarını sahada tatbik ederek gelmiş tecrübeli bir liderdir. Bana göre bağlayıcı grup kararı aldırmayarak farklı seslerin de gazını almayı biliyor.
O kadar insanı bir arada tutmak kolay mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.