Akit’te geçen hafta... Tarihe not düşen haberler
Akit’in, sadece geçen haftaki “manşet” ve “sürmanşet”leri “tarihe not düşülen” haberlerle doluydu...
Öyle inanıyoruz ki; “bugünün Türkiyesi’ni” araştıracak olan “yarının gençleri” bu manşet ve sürmanşetleri “belge” olarak kullanacaklar, Akit’in haberlerini, araştırmalarına “dayanak” yapacaklardır.
Peki nedir o haberler?..
Meselâ, 5 Aralık 2011 tarihli sürmanşetimizde yayınlanan Erol Metin’in haberi:
“Ne Türkmeni, Kürdüz Kürt!”
Bunu söyleyen kişi, aynı zamanda “Kemal Kılıçdaroğlu’nun amcasının kızı” olan “yengesi Güllü Kılıçdaroğlu” idi.
Peki; Kemal Kılıçdaroğlu’nun ağabeyi Yusuf Ziya Kılıçdaroğlu’nun eşi olan Güllü Kılıçdaroğlu, neye istinaden yapıyordu bu açıklamayı?..
KILIÇDAROĞLU TÜRKMEN Mİ?
Elbette “durduk yerde” yapmıyordu...
Konuşmasının bir sebebi vardı.
O sebep de, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “aslını inkâr eden” sözleriydi.
Hatırlarsınız...
Kemal Kılıçdaroğlu, 27 Haziran 2010 tarihinde Hürriyet’ten Faruk Bildirici’ye verdiği röportajda, aynen şunları söylüyordu:
“Her ne kadar Kürt olduğum iddiaları ortaya atılsa da ailemin kökleri Türkmendir... Ailemin kökü olan Kureyşan aşireti, aynı zamanda, Aleviliğin en önemli ocaklarından biri!.. Ailemin Horasan’dan geldiği söyleniyor... Konya Akşehir’e yerleşiyorlar... Ailenin büyüğü Seyyid Mahmudi Hayrani’nin türbesi orada! Rivayete göre; Şah İsmail’le Yavuz Sultan Selim arasındaki savaştan sonra bunlar Adıyaman, Malatya ve bir kolu da Dersim’e, Tunceli’ye gidiyorlar. Türkmen boyu bunlar.”
Demek istiyordu ki;
“Ben Aleviyim, ama Kürt değilim!.. Benim soyum Türkmendir!”
Peki, o günlerde söylenen söz, yeniden niye gündeme geldi?..
Gündeme geldi, çünkü; Kemal Kılıçdaroğlu, aynı sözleri “Dersim tartışmaları” esnasında da söyledi.
Kılıçdaroğlu; 3 Aralık günü kendisinin “Kürt” değil, “Türkmen” olduğunu iddia edince, Erol Metin de “Yenge Güllü Kılıçdaroğlu”nu aradı ve sordu: “Ne diyorsunuz bu açıklamaya?”
Güllü Hanım, dedi ki;
“Kökenimizle ilgili sürekli bir şeyler söylüyorlar... Biliyorsunuz ki biz Aleviyiz. Dedelerimiz Kürt kökenli. Kocam da zaten amcamın oğludur. Kürdüz biz Kürt...
Zazaca biliyoruz. Eşim de bilir. Niye bilmeyelim? Kimden saklayacağız? Allah bizi nasıl yarattıysa odur.
Bazen televizyon açıyoruz. Kemal için ‘Yok böyle yapmış, yok bunu demiş’ diyorlar. Bu durum bizi çok üzüyor. Bazen kendisine telefon açıyoruz. O da cep telefonunu kapatmış oluyor. Demek ki millet rahatsız ediyor.”
Akit’in bu haberi; gelecek kuşaklara bir “belge” olarak kalacaktır.
Hemen söyleyelim;
Biz; hiç kimsenin “Kürt” veya “Türkmen” olduğunu sorgulayacak değiliz... Çünkü biz; bir “Müslüman” olarak; “Üstünlüğün ırklarda değil, takvada” olduğuna iman ediyoruz.
O halde, bu haberi niye yaptık?..
Haberi yaptık, çünkü “aslını inkâr” ederek “milleti aldatmaya” çalışanların, yarın başka şeyleri de inkâr edebileceklerine dikkat çekmek istedik.
Bay Kemal Kılıçdaroğlu; “Türkmenim” diyerek “aslını inkâr” etmek yerine; “Evet Aleviyim!.. Aynı zamanda Kürt kökenliyim” deseydi, hiç kimse uğraşmazdı kendisiyle...
Bu haberden sonra, “aslını inkâr” etmeye yeltenenler, umarız ki, bu yola bir daha tevessül etmezler!..
Zira, siyasette “denge” kurmaya çalışanların plânı “yenge”ler tarafından bozulabilir.
NİYE 37 DEĞİL DE 35?
Akit’in, geçen hafta Çarşamba günü yine “manşet”ten verdiği “Eşkıya şehre indi” başlıklı haberi de, “tarihe not düşülen” haberlerden biri oldu.
Olayı biliyorsunuz...
6 Aralık günü, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde “Sivas Olayları Duruşması” vardı... “1’i ölen, 6’sı da firarda olan” 7 sanığın duruşması yapılıyordu...
13 Mart 2012’ye ertelenen duruşma sonrası aralarında CHP’li ve BDP’li milletvekillerinin de bulunduğu bir grup, basın açıklaması yaptı.
Avukat Şenal Saruhan tarafından yapılan açıklamada, “zaman aşımı” sürecine vurgu yapılarak 35 kişinin ölümünün sorumlularının bulunması istendi.
Açıklama sonrası muhabirimiz Ertuğrul Cesur, Av. Şenal Saruhan’a şu soruyu sordu: “‘Sivas’ta 35 kişi hayatını kaybetti’ dediniz. Oysa orada 37 kişi can verdi. Ayrıca Sivas olaylarında otelde hayatını kaybedenler arasında bir Hollanda vatandaşı bayan da bulunuyordu. O gün o kadının Sivas’ta ne işi vardı? Bunlar neden gündeme gelmiyor?”
O HOLLANDALI KADIN KİM?
Ertuğrul Cesur’un soruları, son derece “mantıklı” idi...
Öyle ya; niye “35 kişi” deniliyor da, “37 kişi” denilmiyor?..
Birçokları “dumandan zehirlenerek öldükleri” halde, niye “cayır cayır yakıldıkları” iddia ediliyor?.. Dönemin Sivas Valisi Ahmet Karabilgin’in, daha önce “Erdal İnönü’nün Özel Kalem Müdürü” olduğu niye gözlerden gizleniyor?..
“Madımak Olayları”nda ölen “37 kişi”yle ilgili “37 ayrı soru” sormak mümkün... Ancak, muhabirimiz Ertuğrul Cesur’un, Av. Şenal Saruhan’a sorduğu soru, bugüne kadar “pek sorulmamış bir soru”dur.
Evet; “Madımak Oteli’nde hayatını kaybeden Hollandalı bayan kimdir ve orada niçin bulunuyordu?”
“Cafer Erçakmak’ın ölüp-ölmediğini” soran Şenal Saruhan’ın, bu “Hollandalı kadın”ı da sorması gerekmez mi?..
Sahi, Hollandalı Carina Thuijs’in orada ne işi vardı?..
22 yaşındaki bu kadın, bir “gazeteci” miydi, yoksa “antropolog” mu?..
EŞKIYANIN SALDIRISI
Muhabirimiz Ertuğrul Cesur, işte bunun da araştırılması için “soru”sunu sormuştu ki; “şehir eşkıyası” mı, “zorba” mı, “pavyon fedaisi” mi, ne idüğü belirsiz bir grubun “saldırısı”na uğradı...
Ertuğrul Cesur’u, neredeyse “linç” edeceklerdi ki, “polis” müdahale etti de Ertuğrul’u “zorba”ların elinden kurtardı!..
İşte bu olay; “yakın tarihimizle yüzleşilmesini” isteyenlerin, aslında hiç de “yüzleşmek” niyetinde olmadığını da ortaya koydu...
Bu olay da ortaya çıkardı ki;
Kimileri, “gerçeklerle yüzleşmek” değil, “gerçekleri örtbas” etmek istiyor.
Zira, “gerçeklerle yüzleşmek” isteyen insanlar, sorulan sorulara “bilgi” ile cevap verirler, “yumruk”larla değil!..
Muhabirimiz Ertuğrul Cesur’a, bir defa daha “Geçmiş olsun” diyor, “Basın özgürlüğü” diye yırtınan “kendine özgürlükçü” bazı çevrelerin, bu olayda “3 maymun”u oynamalarını da kamuoyuna havale ediyoruz...
Bu vesileyle;
Yaptıkları “açıklama”lar ve “geçmiş olsun ziyaretleri”nden dolayı da; Medya Derneği’ne, Sivas Gazeteciler Cemiyeti’ne, GAP Gazeteciler Birliği’ne ve Mazlumder’e, duyarlılıklarından dolayı teşekkür ediyoruz.
ASIL MİLİTAN KİM?
Ertuğrul Cesur’un sorduğu “soru” kadar, Akit’in 9 Aralık Cuma günü manşetten sorduğu bir “soru” da, geçen haftanın en çok konuşulan konularından biriydi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun; İzmir mitingi esnasında HSYK hakimlerini “militanlık”la, yargı mensuplarını “AK Parti’nin hakimleri” ve bütün yargı camiasını “AK Parti’nin arka bahçesi” olmakla itham etmesi üzerine, Cuma günü şu soruyu sorduk kendisine;
“Hangisi militan?.. Moğultay’ın atadıkları mı, 11 bin hakimin seçtikleri mi?”
Malûm, dönemin Adalet Bakanı Mehmet Moğultay, 22 Ağustos 1995 tarihinde yapılan partisinin İstanbul İl Kongresi’nde şöyle demişti:
“Hükümetten 5 bin kişilik kadro çıkardım. Bu kadroları örgütüme vermeyip de MHP’ye ve Refah’a mı verseydim? Seyfi Oktay zamanında 2 bin civarında hakim alındı, benim zamanımda bin civarında hakim alındı. 3 bin hakim alındı. (...) Yapılacak en akıllı şey kendi iktidarında örgütleneceksin, kadrolaşacaksın...”
Moğultay’ın “kadrolaşma itirafı”na rağmen, Bay Kılıçdaroğlu’nun; “11 bin hakim ve savcı tarafından seçilen” yeni HSYK üyelerine “militan” demesi; “çelişkili”nin de ötesinde, “siyasî tarihten nasipsizlik” olarak kazındı zihinlere!..
CHP’DEKİ ARKA BAHÇE ÜRÜNLERİ
Kaldı ki;
“Yüksek yargıda kadrolaşma”dan şikâyet eden birinin, ilk önce “kendi partisi”ne bakması gerekmez mi?..
Başbakan Tayyip Erdoğan’ı mahkûm eden Yargıtay 8. Ceza Dairesi eski Başkanı Naci Ünver’den HSYK Başkanvekili Kadir Özbek’e, Yargıtay Tetkik Hakimi Emine Ülker Tarhan’dan Ergenekon sanığı Erzincan eski Başsavcısı İlhan Cihaner’e kadar birçok isim, istifa eder etmez CHP genel merkezine koştular...
Kimi “aday” oldu seçilemedi, kimi de seçilip “CHP üst yönetimi”nde görev aldı.
Peki, sormazlar mı Kılıçdaroğlu’na;
“Bunlar, CHP’nin arka bahçesinde yetişen sebze-meyve midirler, yoksa çiçek mi?”
Ama, nasıl bir “arka bahçe” çiçeği:
“Sarmaşık” mı, “kaktüs” mü?..
VEFAT VE BAŞSAĞLIĞI
Bu haftaki “hasbihal”imize son vermeden önce, “Akit ve Vakit’in matbaalarında 15 yıl çalışan” ve yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayıp, geçtiğimiz Cuma gecesi vefat eden arkadaşımız Muhsin Demir’e Cenab-ı Allah’tan rahmet, ailesi ve yakınlarına sabırlar niyaz ediyoruz...
Selâm ve saygılarımızla...