Onlara dokunan yok... Millete gelince, vur abalıya!
Yıl, 2004... "Mart ayı"nın başları... 28 Mart'ta mahallî seçimler yapılacak... Başbakan Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Deniz Baykal arasındaki "söz düellosu" zirveye ulaşmış durumda... Tayyip Erdoğan, CHP'yi diline dolamış, evire-çevire dövüyor...
Diyor ki; "CHP denince, aklıma susuzluk geliyor!.. Yokluk ve kuyruklar geliyor. çünkü CHP'nin kökü bereketsizdir!"
Bu sözler, Deniz Baykal'ı çıldırtmaya yetiyor... Ama çılgına döndüğünü göstermemek için, hiç de oralı olmuyor.
Evet, evet;
Tayyip Bey, "CHP'nin kökü bereketsiz" deyince, Deniz Bey, güya oralı olmayıp;
"Onun cevabını Ali Topuz verecek!.. Tayyip Bey'i Ali Topuz'a havale ediyorum" diyor!..
Ali Topuz, 3 Mart günü, alıyor kopuzu eline, başlıyor tellerine vurmaya!..
Aynen şunları söylüyor:
"CHP'nin kökleri; Müdafa-i Hukuk hareketine, emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı baş kaldıran Ulusal Kurtuluş Hareketi'ne dayanır!.. Bunun aksini söyleyecek, iddia edecek bir babayiğit var mı?..
CHP'nin köklerinde, Kurtuluş Savaşı'nı yürüten Türk milleti ve Atatürk vardır... Bizim köklerimiz ve bereketimiz bunlardır."
Enteresandır;
Aynı sözleri, "Tayyip Erdoğan'ı Ali Topuz'a havale ediyorum!" diyen Deniz Bey de sarfediyor... O da, Bursa ve çanakkale'den katılıyor tartışmaya!..
Diyor ki;
"CHP'nin kökü; bütün dünyanın hayranlıkla, saygıyla karşıladığı Mustafa Kemal Atatürk'tür! CHP'nin kökünde Atatürk vardır, İsmet İnönü vardır!"
MİLLET'İ "DüŞMAN" BİLEN İNöNü!
Peki, İnönü kimdir?..
"Atatürk'ün silah arkadaşı" yutturmalarına rağmen, "Atatürk'ün resmi"ni "kâğıt para"lardan, devlet dairelerindeki "duvar"lardan ve "altın"lardan kazıyan ve böylece "Atatürk'ü unutturmaya" çalışan bir adam!..
Peki, İnönü kimdir?..
Bugünkü sürmanşetimizde de yayınladığımız gibi; "milleti düşman ilân eden bir adam"!..
Haberimizde de okuyacağınız gibi;
CHP yayın organı olan Ulus gazetesinin 17 Mayıs 1968 tarihli nüshasında Milli Mücadele yıllarını anlatan bir yazı dizisinde hatıralarını anlatan İsmet İnönü, İkinci İnönü Savaşı'nı yazdığı hatıralarından birinde, ilerlemekte olan düşmandan kaçan halktan söz ederken, "Kafile hem yürüyor, hem söyleniyorlar, mırıldanıyorlar. 'Ne olacak, ne yapacağız, nedir bu başımıza gelenler' tarzında konuşuyorlar" dedikten sonra kafileyi durdurduğunu ve subayları bir kenara toplayarak şu sözleri söylediğini aktarıyor:
"Padişah düşmanınızdır!.. Yedi düvel düşmanınızdır!.. Bana bakın, kimse işitmesin, millet düşmanınızdır!"
Bu yazı, 17 Mayıs 1968'de yayınlandı.
Peki, sorarım size;
Bu ifadeleri "itiraf" kabul edilip, İnönü hakkında herhangi bir "soruşturma" açıldı mı?..
Soruldu mu kendisine;
"Milleti, hangi cür'etle düşman ilân edebilirsiniz?"
Hayır, sorulmadı!..
Ne İsmet İnönü'ye soruldu, ne de "Atatürkçülük" maskesi altında "İnönücülük" yapanlara!..
Bu soru sorulmadı ki, onlar; tarihin her döneminde; meydanı boş bulup at oynatmaya ve "millet düşmanlığı"nı sürdürmeye devam ettiler!..
Hem, "kim" soracaktı ki;
"Milletin sahibi" mi vardı?!?..
AYNI ZİHNİYET... İNöNü VE TANSEL çöLAŞAN!
Aslına bakarsanız;
"27 Mayıs Darbesi"nin ertesi günü de, İsmet İnönü'nün "darbeci"lere söylediği sözler "millet iradesi"ne bakışını gözler önüne sermektedir.
Damadı gazeteci Metin Toker'in anlattığına göre, İnönü, darbeyi yapan general Cemal Gürsel'e, "Memleket ve millet için hayırlı ve büyük bir iş yaptınız. Sizi kutluyorum. Uğurlu olmasını dilerim. Bir emriniz varsa ben amadeyim" diyor.
"CHP'nin kökü"nde bulunan İnönü'ye, bu sözlerin de hesabı sorulmadı!..
Hakkında, "darbeyi övmek"ten herhangi bir soruşturma açılmadı!.. Hiçbir savcı, İsmet İnönü'yü huzuruna çağırıp da; "Millet'in Meclis'ini lağveden, seçtiği Başbakan ve bakanları idam ettiren bir darbeyi nasıl översiniz" diye hesap sormadı!..
Ne İnönü'ye sordu, ne de "darbeci"lere!..
Bu hesap sorulmadı ki; 48 yıl sonra bugün, Danıştay Başsavcısı Tansel çölaşan ortaya çıkıp, "darbeyi ve darbecileri övme cür'eti"ni gösterebilmekte ve şöyle diyebilmektedir:
"Kimse idam cezasını istemez ama, o dönemde bunlar idam edildiğinde toplumsal bir coşku vardı!.. 27 Mayıs'ı burada ihtilal olarak görmek hata olur... 1960 ihtilali aslında bir devrimdir!.."
Evet, Danıştay Başsavcısı Tansel çölaşan aynen bunları söyledi...
Hiç kimseden "çıt" çıkmadı!..
Düşünebiliyor musunuz;
Tansel Hanım; "Bir başbakan ve iki bakanın idam edilmesi"nin "toplumsal coşku" ile karşılandığını ileri sürüyor!..
O toplum, "hangi toplum"dur?.. İdam edilen merhum Menderes ve iki bakanı "iktidar" yapan toplum, aynı toplum değil miydi?..
Sorarım size;
"Kanlı bir ihtilâl"i "devrim" olarak görmek, bu millete yapılmış bir "hakaret" değil midir?..
Peki, "devlete hakaret" konusunda anında "soruşturma" açan savcılarımız "millete hakaret" edildiğinde niye kıllarını kıpırdatmazlar?.. “önce millet” diyen bir Erbakan ve Erdoğan’a hesap sorup, onları mahkûm edenler, “devletlû”lere niye hesap sormazlar?..
Gerçekten merak ediyorum; bu ülkede "devlet"in sahibi vardır da, "millet"in sahibi yok mudur?..
Ya da;
"Devlete hakaret" suçtur da, "millete hakaret"in herhangi bir müeyyidesi yok mudur?..
ALLAH VE PEYGAMBER DEMEK YASAK!
İ.İnönü ile başladık, onunla devam edelim.
Yıl, 1943... Matbuat Umum Müdürü, bugünkü ifadesiyle Basın Yayın Genel Müdürü Vedat Nedim Tör'den gazetelere talimat gelmişti.
"Allah'tan ve Peygamberden bahsetmeyin!..”
Sebep, o sırada bazı gazeteler, Peygamberler Tarihi gibi bazı dizi yazılar neşre başlamışlardır.
Gerekçe de şu;
'Bu yazılar gençler üzerinde menfi tesir bırakabilir.’
Allah'tan ve Peygamberden bahsetmek ne gibi menfi tesir bırakır?
Devir, Tek Parti devri!..
Otorite ceberrutî boyutta.
Bunu kiminle konuşabilirsiniz? Devir, İsmet İnönü'nün fotoğrafı ilk sayfada bile olsa, sayfanın alt yarısında yayınlandı diye gazetelerin kapatıldığı devirler.
Gazeteler, "Peygamberler Tarihi" konulu dizi yazılara, çaresiz son vermek zorunda kalırlar!..
Nasıl son vermesinler ki;
O günler, "bağ damları"nda, "samanlık"larda gizli gizli Kur'an öğretildiği günlerdir!..
Yine aynı soru:
Vedat Nedim Tör, gazeteler üzerinde böyle bir "terör" estirdiği için herhangi bir takibata uğramış veya herhangi bir ceza almış mıdır?..
Nerdeee!!!..
Vedat Nedim Tör gibilerin estirdikleri "terör" yanlarına kâr kaldığı içindir ki, bugün hâlâ "halkı dinden soğutma"ya çalışanlar var!..
İşte, önder Sav vak'ası!..
BU, İNANCA HAKARET DEĞİL Mİ?
Biliyorsunuz... 17 Mayıs 2008 tarihinde Ankara'nın Elmadağ ilçesine giden CHP Genel Sekreteri önder Sav ile 80 yaşındaki CHP’li vatandaş Mustafa ünal arasında ilginç bir diyalog yaşanmıştı...
80 yaşındaki Mustafa ünal’ın hacca gitmek istediğini söylemesi üzerine önder Sav “Boş ver, Araplara para kaptırma” demişti... Ancak ünal, yaşının 80’e geldiğini, bir ayağının çukurda olduğunu ifade ederek, niyetindeki ciddiyete dikkat çekince, Sav; “Bakarsın Muhammed seni bırakmaz, sen yine şey yapma” demişti.
Lamı, cimi yok... önder Sav’ın bu sözleri, resmen ve alenen “milletin inancına hakaret”tir!..
Peki, “milletin inancına hakaret”ten dolayı önder Sav hakkında herhangi bir soruşturma başlatılmış ve bu sözlerinin hesabı sorulmuş mudur?
Elbette hayır... Ne hesap soran oldu, ne de özür dileyen!..
öyle ya; kim takar milleti?!?..
“Milletin sahibi” mi var?!?..
Hem, “millet” dediğin ne ki?..
CHP’nin Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın ifadesiyle, “millet” dediğin; “çiftçilik” yapıp ürün yetiştirecek, bir de “asker”e çağrıldığında koşa koşa gidecek insanlardır!!!
çünkü efendim;
“CHP’li devletlü”ler, her şeyi bilir!.. O kadar bilirler ki, “Bu ülkeye komünizm gelecekse, onu da biz getiririz” diyecek kadar!..
HAKKIMIZDA AçILAN SORUŞTURMA
Lâfı uzatmanın alemi yok... Bütün bu anekdotları aktardım ki, “millete bakış” konusunda “dün” ile “bugün” arasında bir “kıyaslama” yapın ve kendi kendinize sorun;
“Dün ile bugün arasında var mı bir fark?”
“Millete hakaret” edenlere dün de dokunan yoktu, bugün de!..
“Milletin inancı”yla alay edenler dün de özgürdüler, bugün de!..
“Allah” ve “Peygamber” diyenler hakkında dün de “takibat”lar açılıp, “ceza”lar veriliyordu, bugün de!..
Ne ilginç ve ne garip ki;
Artık “millet”i, milli iradenin tecelligâhı olan “Türkiye Büyük Millet Meclisi”ni savunmak da suç olmuş!!
Efendim, 1. sayfamızda da göreceğiniz gibi;
Arkadaşlarım Abdurrahman Dilipak, Ali İhsan Karahasanoğlu ve benim hakkımda “soruşturma” açılmış!..
Ne için?..
“Anayasa Mahkemesi üyelerine hakaret”ten!..
Düşünebiliyor musunuz;
“9 büyüktür 411’den!.. 9 büyüktür 21 milyondan!.. Adına karar verilen Türk Milleti, hangi galakside?.. Bu karar millet çoğunluğunun kararı değil!.. Bu karar, hukukî değil, ideolojik” demek, Anayasa Mahkemesi üyelerine “hakaret”miş!..
Bu sebeple de Bakırköy Savcılığı, bizim hakkımızda soruşturma başlatmış!..
Ehh, ne diyelim, hayırlısı olsun...
“Yazdığımızın hesabı”nı veririz elbet!..
Başkaları; “söyledikleri sözler”in, “verdikleri karar”ların hesabını vermeseler de, biz “yazdığımızın hesabı”nı veririz!..
Ama, sormadan da edemeyiz;
“Millete ve milletin inancına hakaret edenlerin hesabını kim ve ne zaman soracak?”
Milleti “düşman” olarak görenlerin bir sahibi vardır da, “milleti savunanlar”ı sahiplenecek bir kurum yok mudur bu ülkede?!?..
İnanın aklım karıştı;
O meşhur söz, “devlet, millet içindir!” değil miydi?.. Ne zaman evrime uğradı da; “millet, devlet içindir”e dönüştü acaba?!?..
Sorarım size; hep “millet” mi suçlanacak?..
“Devletlü”lere hiç dokunulmayacak mı?!?..
---------------
MHP, minderden mi kaçıyor?
özellikle "Batı tipi güreş"te; "minder" üzerinde güreşmek yerine, zora geldiğinde "minder dışına kaçan" pehlivanlar vardır... Böyle yaparlar ki, rakiplerine "puan" kaptırmasınlar... MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır'ın sözlerini duyunca, "minder dışına kaçmaya" çalışan pehlivanlar geldi gözlerimin önüne...
Mehmet Şandır, Parlamento'da düzenlediği basın toplantısında demiş ki;
"ülke, dalga dalga krize sürükleniyor... Yarın bu Meclis çalışacak mı, belli değil!.. Yarın burada mıyız, belli değil!.. AKP'nin sebep olduğu kaosa ve krize çözüm üretmeye çalışıyoruz!"
"Kaos"(!)un ve "kriz"(!)in sebebi ne?.. Elbette "başörtüsüne serbestlik" getiren Anayasa değişikliği!.. Hani, "411 el kaosa kalktı"ydı ya, kriz(!)in ve kaos(!)un sebebi işte bu!..
Peki, bu "başörtüsüne serbestlik" girişimi bir "kriz" ve "kaos" sebebi ise, AK Parti, bunda "yalnız" mıdır?..
"Başörtüsüne serbestlik" getirmek için, MHP de oy kullanmış ve dolayısıyla "krize(!) ortak" olmamış mıdır?..
Bay Şandır, "minderden kaçarak" puan alacaklarını sanıyorsa, fena halde aldanıyor!.. çünkü güreş, "minder"de yapılır!..