Sivastaki zulümden, Fransa ve Almanyanın hinliğine!
Her hafta, bu köşede geçen haftayı değerlendiriyoruz... Bazen Akit Yayın Kurulundaki ruh halini anlatmaya, bazen de manşet veya sürmanşetten verdiğimiz haberlerin perde arkasını göstermeye çalışıyoruz...
Ama asıl yaptığımız veya yapmaya çalıştığımız; sizlere gerçekleri göstermek...
İstiyoruz ki; kiralık kafalar olmayın ve her söyleneni doğru kabul edip, hemen inanmayın!.. Meydana gelen olaylar üzerinde azıcık kafa yorun ki, kafa konforunuz ve ezberleriniz bozulsun!..
Çünkü, biz size sadece ve sadece gerçekleri aktarırız... Haa, nihayetinde biz de insanız... Biz de hata yapabilir, biz de yanlışa düşebiliriz... Ama, bunu fark ettiğimiz anda, mahkeme kararını filan beklemeden kendi tekzipimizi kendimiz yapar, derhal özür dileriz...
Ayrıca Allaha şükürler olsun; öyle bir okur kitlesine sahibiz ki, anında uyarıyorlar bizi... Dolayısıyla, hata yapmamaya büyük özen gösteriyoruz. Yaptığımızda da, özür diliyoruz ki, üzerimizde kul hakkı kalmasın!..
Mümkün olduğunca gerçeklerin peşinde koşuyoruz...
Gerek geçmiş tarihe, gerek yakın tarihe uzanarak, halkımızın gerçeklerle yüzleşmesini sağlamaya çalışıyoruz.
CHP İÇİNDEKİ MİLİTANLAR!
Geçen haftaki haberlerimizi biliyorsunuz... Yargıda kadrolaşmadan şikâyet eden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun nasıl bir yargı arzuladığını, CHP Grup Başkanvekili ve Parti Sözcüsü Emine Ülker Tarhan, gayet net olarak ortaya koydu... İnternete düşen ses kaydında, özetle diyordu ki;
Bize hakim değil, militan lâzım.
Ki, bu sözü söylediğini kendisi de itiraf etti.
Malûm, bu haber, birçok gazetede yer aldı... Ancak, haberin peşine düşen Akit, yargıya hakim değil, militan arayan Emine Ülker Tarhanın, bu talepte yalnız olmadığını ortaya çıkardı.
İşte 16 Aralık tarihli manşetimiz:
Aile boyu militan!
Bunu dedik, çünkü;
CHPnin YARSAVdan transfer ettiği milletvekili Emine Ülker Tarhanın yargıdaki militan kadrolaşmayı gözler önüne seren şok ses kaydının ardından, aralarında eşinin de bulunduğu 4 kişiye ait yeni bir ses kaydı internete düşmüştü...
HSYK seçimleri öncesi YARSAV listesinden aday olan Orhan Sungur, Emine Ülker Tarhan, eşi Mehmet Umur Tarhan ve şimdiki YARSAV Başkanı Murat Arslan arasında geçen konuşmada, Umur Tarhan, Elini taşın altına sokmayanlar tasfiye edilmeli derken, ortamda bulunan isimler, Yok edici ekiple çalışmalıyız şeklinde militanca ifadeler kullanıyordu...
Yani, onlar militana da razı değildi... Onlar; Kesecek, biçecek, doğrayıp yok edecek adamlar, yani terminatörler arıyorlardı.
Akitin bu iki haberi, CHPnin yüzündeki maskeyi indirdi ve gerçek çehrelerini ortaya çıkardı.
SİVASLA DA YÜZLEŞİLSİN!
Akitin, dün ortaya çıkardığı Sivas Dâvâsıyla ilgili gerçekler ise, öyle sanıyoruz ki, insan olan herkesin tüylerini diken diken etmiştir.
Muhabirimiz Murat Alanın görüştüğü Sivas mazlumlarından Bülent Düvencinin eşi Buket Düvenci, madalyonun öteki yüzü konusunda çarpıcı açıklamalar yaptı.
Buket Düvenci; Sivas Dâvâsında kamu tanığı olarak ifade veren polis memuru M. Yıldızın itiraflarının dikkate alınmadığını söyledi.
Oysa, bu polis memurunun ilk verdiği ifadeler üzerine onlarca kişi idama mahkûm edilmişti...
Ne var ki;
Merhum Muhsin Yazıcıoğlu ve eski Emniyet Müdürü Yardımcısı Ertuğrul Oganın girişimleri sonucu ulaşılan M. Yıldız, Vicdan azabı çekiyorum, gerçekleri açıklayacağım demiş ve şunları söylemişti:
Olaylardan sonra bize bir liste verildi ve onları suçlamamız istendi!
Evet, birileri bir liste hazırlamış ve polislerden; Bu kişileri olay yerinde gördük demeleri istenmiş!..
Gelin, görün ki; polis memuru M. Yıldızın, yaşadığı vicdan azabı sonrasında, yeniden ifade vermek istemesi, Mahkeme Başkanı Orhan Karadeniz tarafından gereksiz bulunarak reddedilmiş!..
Ne acı değil mi;
Orhan Karadenizin gereksiz bulduğu ifade yüzünden; O gün Sivasta olmayan insanlar bile, tam 18 yıldır içeride yatıyor!..
Ki, Türkiyede 18 yıldır cezaevinde yatan insan sayısı yok denecek kadar azdır!..
Onlarca insanın zindanda çürütülmesine yol açan, sadece polislerin ifadesi değildir!..
Bugünkü sürmanşetimizde de okuyacağınız gibi; dönemin Başbakan Yardımcısı Erdal İnönünün, devlet hastanesi başhekimine verdiği talimat da; insanların başını yakmıştır!..
Madımak Otelinde ölen 37 kişinin; Yanarak, dumandan boğularak ve otel içinden birilerinin silahıyla kurşunlanarak öldüğünü biliyoruz...
Onların ölmesinde, Erdal İnönünün; telefonla verdiği, Oteli terk etmeyin!.. Biz sizi kurtaracağız talimat ve teminatının büyük rol oynadığını da biliyoruz!..
Ama, aynı Erdal İnönünün; boğularak ve kurşunlanarak ölüp de hastane morguna kaldırılan insanlar için, hastane başhekimine; Hepsinin yanarak öldüğü şeklinde rapor yazın talimatı verdiğini yeni yeni öğreniyoruz.
İşte, bu yüzden de diyoruz ki;
Sivas dosyası yeniden açılsın!.. Kim suçludur, kim masumdur ya da kimlere iftira atılmıştır, gözler önüne serilsin!.. Evet, Sivas olaylarıyla bir an önce yüzleşilsin!
Bu yüzleşme yapılsın ki;
Hem istismar bitsin,
Hem de 18 yıllık zulüm!
FRANSA VE SOYKIRIM!
Malûm, geçen haftanın gündeminde; bir de Almanya ve Fransa vardı.
Fransa, Ermeni soykırımını inkâr edenleri; 1 yıl hapis ve 45 bin euro para cezası ile cezalandırmaya çalışıyordu.
Bu konuda, Türkiyenin tepkisi çok sert oldu... Paris Büyükelçisinin geri çekilmesi bile gündemde.
Akit, bu konudaki duyarlılığını haber ve köşe yazılarıyla ortaya koydu ve Fransanın Cezayirdeki soykırımını hatırlattı...
Malûm; soykırımın mimarı Mareşal De Gaulle daha sonra Fransa Devlet Başkanı yapılmış, kendisine: 1 milyon Cezayirliyi katlettiniz hatırlatması yapan bir gazeteciye, pişkin bir tavırla 1 milyon değil, 800 bin! diyerek katliamı itiraf etmişti.
Arkasında kirli ve kanlı bir tarih bırakan işte bu Fransaya en sert tepki gösterenlerden biri de Başbakan Tayyip Erdoğandı...
Fransa Devlet Başkanı Sarkozyye bir mektup gönderip, Sonuçları vahim olur uyarısında bulunan Erdoğan, 17 Aralık Cumartesi günü de; Libya Ulusal Geçiş Konseyi Başkanı Mustafa Abdulcelille düzenlediği ortak basın toplantısında dedi ki;
Soykırım görmek isteyenler; dönsünler ve kendi kirli ve kanlı tarihlerine baksınlar!.. Cezayire baksınlar, Ruandaya baksınlar!
ALMANYANIN İKİYÜZLÜLÜĞÜ!
Sadece Fransa değil, Almanya da kendisiyle yüzleşmek ve nasıl bir hinoğlu hinlik sergilediğini itiraf etmek durumundadır!..
Olayı biliyorsunuz... Ergenekon Terör Örgütü sanığı olarak aranan Bedrettin Dalanın Almanyada olduğu ortaya çıktı...
Türkiye kamuoyu da, bu vesileyle öğrendi ki; Hükümet, Dalanın Almanyada olduğunu zaten biliyormuş ve hatta Türkiyeye iadesini istemiş!..
Ne var ki;
Herhalde mason veya rotaryen olduğu için Dalanı kanatları altına alıp, pasaport veren Almanya; Dalanın ağırlaştırılmış müebbet hapisle yargılanacağı gerekçesiyle, iade talebine Hayır cevabı vermiş!..
Bedrettin Dalanı, ağırlaştırılmış müebbetle yargılanacağı için iade etmeyen aynı Almanya, Metin Kaplanı anında teslim etmişti Türkiyeye!..
Oysa; Anıtkabiri piknik tüpleriyle havaya uçurmak gibi, komik bir suçlama ile itham edilen Metin Kaplan da, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla yargılanacaktı!..
12 Ekim 2004 tarihinde Metin Kaplanı sınırdışı edip Türkiyeye postalayan Almanya, bugün Bedrettin Dalana, kol-kanat geriyor ve üstelik, ona PKKlılara verdiği çakma pasaportlardan verip, ülke ülke dolaşmasını sağlıyor!..
İşte, fotoğraf ortada:
Bedrettin Dalan, etrafına topladığı kadınlarla yemek yiyip, gününü gün ediyor ama Metin Kaplan zindanlarda çürüyor!..
Bu çifte standart niye?..
BU MU BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ?
Almanyanın uyguladığı çifte standart sadece Dalan olayı ile de sınırlı değil!..
Bu Almanya; 2004 yılında Vakit gazetesinin basımını ve dağıtımını yasaklayıp, PKK sözcülüğü yapan Özgür Politika gibi gazetelere kol-kanat geren bir ülkedir!
Hatırlarsınız... 2004 yılının Aralık ayında; sırf Batılı yaşam tarzı, ABD ve İsrail aleyhtarı yayınlar yapıyor diye; mahkeme kararı bile olmadan Vakit gazetesini Almanyada yasaklamışlardı!..
Bırakın gazeteyi yasaklamayı, gazete çalışanları bile canlarını zor kurtarmışlardı.
İşte bu Almanya;
Şimdi Türkiyede tutuklu bulunan gazetecilerle ilgili bildiri üstüne bildiri, rapor üstüne rapor yayınlayıp, diyor ki; Türkiyenin yaptığı, basın özgürlüğüne aykırıdır!.. Gazetecilerin tutuklu bulunması, fikir ve düşünce özgürlüğüne darbedir!.. Onlar, derhal serbest bırakılsın!
Şu ikiyüzlülüğe bakar mısınız;
Bunlar değil miydi; kendi ülkelerinde Vakiti yasaklayıp, özgür basını susturan?
Bunlar değil miydi; sansürün şahını uygulayıp, mahkeme kararı bile olmadan gazete kapatan?..
Peki, bugün hangi yüzle çıkıyorlar karşımıza?.. Hangi yüzle özgürlükten, fikir ve ifade hürriyetinden dem vuruyorlar?..
Bir ikiyüzlülük değil mi bu?..
Bir çifte standart değil mi?..
Metin Kaplanı, sırf Müslüman olduğu için Türkiyeye yollayan, Bedrettin Dalanı ise mason olduğu için kollayan Almanya, basın özgürlüğü konusunda nasıl bir hinoğlu hin politika izlediğini, Özgür Politika olayıyla da gösterdi.
Düşünebiliyor musunuz;
Sırf İslâmî hassasiyetinden dolayı Vakite yargısız infaz uygulayan Almanya, Özgür Politika gazetesinin PKK sözcülüğü yapmasına ve Türkiye aleyhinde yayınlarını sürdürmesine göz yumuyor!..
Hayır, göz yummakla da kalmıyor, Almanyanın her tarafında dağıtım yapmasını sağlıyor!..
Bu mu Almanyanın basın özgürlüğünden anladığı?.. Bu mu fikir ve düşünce hürriyetinden anladığı?..
İslâmî hassasiyete yasak, PKK bültenine kollama!..
Bunun adı hinlik değil de, nedir?..
Biz, Almanyanın sürdürdüğü bu ikiyüzlü politikaya bakıp, diyoruz ki; bunların terörle mücadele sözüne itibar etmeyin!.. Bünyesinde terörist barındıran, Türkiyedeki terör sanıklarını gazeteci diye yutturan bu Almanyaya güvenilmez!..
Onlar, Müslümanlara savaş açsalar da, biz gerçekleri haykırmaya devam edeceğiz.
Selam ve saygılarımızla...