Komplo seferberliği
Bütünüyle küresel hesapları, emperyalist tuzakları, neoliberal saldırıları çözümleme ve onlara karşı tedbir alma üzerine kurulmuş bir strateji, haliyle dengesiz ve ümitsiz bir tablo çizecektir. Bu tabloda, Müslüman toplumlar adeta koşar adım tuzaklara sürüklenmektedir. Müslümanlardan değil de sanki özne olmaktan vazgeçmiş, nesne olmayı içselleştirmiş pasif, edilgen bir güruhtan bahsediliyor. Söylenenlere bakılırsa yeni bir dünyanın kurulmasında Müslümanlar hariç herkesin sözü geçiyor, geçecek. Küresel hegemonyanın tuzağına düşmekte olan bizleri bekleyen meğerse daha büyük, daha kuşatıcı ve daha çok acı veren bir düzenmiş.
Bu türden değerlendirmeler bir muhasebe, bir silkiniş içinse tabii ki anlamlı. Rehavete kapılmayalım, tembellik etmeyelim, hurafeleri din edinmeden kitap ve sünnetle hayatımıza istikamet verelim uyarılarına her zaman ihtiyacımız var. Lakin uyarılar, çağrılar yerini felaket senaryolarına, ısrarlı karamsarlık tezlerine bırakırsa daha büyük bir sıkıntı ile karşı karşıya kalırız.
Sözü burada Türkiyede birçok Müslümanın üzerinde emeği, katkısı, hakkı olan onurlu şahsiyetiyle, mücadelesiyle maruf muhterem Atasoy Müftüoğlunun konuya dair serdettiği görüşlere getirmek istiyorum. Muhterem Atasoy ağabey verdiği bir konferansta şöyle bir değerlendirme yapıyor: Tunus, Libya, Mısırda sokaklara dökülen insanların yegâne isteği demokrasi. Kimse İslami bir yönetim istemiyor, çünkü insanların zihinleri İslamın yönetemeyeceğine, insanların sorunlarını çözmede yetersiz kalacağına ikna edilmiş. Arap Baharı denen bu hareketlerde tek bir antiemperyalist ses yükselmedi. İstekler pragmatik ve demokrasi eksenli istekler. Ben Libyayı kurtulmuş olarak görmüyorum, aksine Libya yeniden sömürgeleştirildi. Kuşkusuz Kaddafinin zalimliği ayrı bir tartışma konusudur, buna benim de bir itirazım yok, fakat bugün Libyada yönetime gelen insanlar CIA ajanları. Libyayı ABD, İngiltere, Fransanın sömürgesi haline getirdiler. Bu insanlar Sırbistanda özellikle eğitildiler.
Çok net, keskin ve kararlı bir biçimde tebliğ edilen bu görüşlerin hakikatteki karşılıkları da acaba aynı durumda mıdır? Bu görüşlerin hem fiili gelişmelerle hem de mantıken bir sınamaya tabi tutulması en sağlıklı yol olsa gerek.
Önce demokrasi talebi meselesine bakmamız gerekiyor. Diğerlerinde olduğu gibi Libyada da Kaddafi despotizmiyle her türlü meşru talebi kanlı bir biçimde ezilip sindirilen halklar seçim yapma iradelerini beyan ediyorlar. İslami bir yönetimden vazgeçen kim? Başbakan Erdoğan Mısır ve Libyada laik devlet tavsiye ettiğinde bildiğim kadarıyla kimse çıkıp da baş göz üstüne etmedi. Tersine en üst düzeyde, Mustafa Abdülcelil tarafından Yeni Libyada İslam şeriatına aykırı hiçbir kanuna geçit verilmeyecek ifadeleri beyan edildi. Mısırda İhvanı Müslimin sözcüsünün beyanı da aynı paraleldeydi. Bir felsefi sistem, bir yaşam biçimi olarak demokrasi talebi söz konusu değil. Ancak fikirlerin, icraatların toplum nezdinde kabulüyle alakalı olarak despotizmin karşıtı olarak seçim sisteminden bahsediliyor buralarda.
Mısır, Libya, Tunus veya Suriyede antiemperyalist bir ses yükselmediği iddiası da tartışmalı. Diktatörlere karşı ayaklanmakla diktatörlerin efendilerine karşı ayaklanmak arasında olsa olsa bir öncelik sonralıktan bahsedilebilir. Cinayet, yolsuzluk ve baskıların birinci dereceden sorumlusu yerel diktatörlüklere yönelen itirazlar elbet bölgesel ve küresel çapta da kendini ortaya koyacaktır. Ağır bedeller ödeyen kardeşlerimize zaman ve fırsat tanımamız gerekiyor.
Libyanın yeniden sömürgeleştirildiği, Sırbistanda yetiştirilen CIA ajanlarınca yönetildiği iddiaları hakkında somut bir bilgi sahibi değiliz. Kimler acaba bu ajanlar? Uzak Asyadan bir askeri operasyonla kaçırılıp önce ABDliler tarafından işkence altında sorgulanan, sonra da Kaddafiye teslim edilen şimdinin ordu komutanı Belhac mı ajan? Ajan olduğu iddia edilen diğer isimleri saymaya gerek yok. Sadece 20 Ağustosta Trablus düşene kadar yayınlarına devam eden Kaddafi yanlısı tv ve radyolarda dahi ajan iddiasının dile getiril(e)mediğini hatırlatma iktifa edelim. Trablus düşene kadar Libyada yayınları devam eden Rusyanın İngilizce Today ve Arapça el Yevm isimli kanallarında da ajan suçlamasına yönelik hiçbir ima yer bulamadı. Kaddafi ve hamisi Rusyanın tespit edemediği ajanları bizim buralardan tespit edebiliyor oluşumuzda derin bir tuhaflık var sanki.
Kaddafinin ayaklanmaları bastırabilmek için yüksek ücretler ödeyerek Suriyeden savaş pilotları, Sırbistandan profesyonel sniperler getirttiğini hatırlatalım. Libyada Kaddafi zulmüne karşı başkaldıran insanlar Müslümandır ve talepleri İslamidir. Eksiği, kusuru, fazlası tartışılabilir fakat ajan, işbirlikçi diye yaftalamak onlara değil sahiplerine zarar verir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.